16 (f)

142 24 37
                                    

hızlıca üstüme bir şeyler geçirip kapıya çıkmıştım ve onu bekliyordum.

açıkçası ne düşünmem gerektiğini bilmiyordum, ne yapmam gerektiğini de öyle. aslında onunla buluşmak istememiştim. yüzünü görmek bile midemi bulandırır sanmıştım ama hayır. her zamanki gibiydim. normal hissediyordum.

bu haksızlık değil miydi? yaptığı şeyleri hak etmiş miydim ben? neden âşık olunabilecek o kadar çok insan varken ushijima wakatoshi'ye vurulmuştum? neden?

istemiyordum. onu sevmekten nefret ettirmişti beni. en sonunda da ben ondan nefret etmiştim zaten. evet, ona karşı hissettiğim şey buydu. nefret.

ushijima hep beni uzaktan izlerdi. hep bana bakardı ama beni görmezdi. anlamıyordu asla. bakma ve görmenin farklı şeyler olduğunu bilmiyordu. gülüşüme bakıyordu ama altında sakladığım kırgınlığı göremiyordu. sessiz çığlıklarımı duyamıyordu. ushijima beni ne görüyor ne de duyuyordu ve ben bundan bıkmıştım.

peki şimdi ne olacaktı? anlatacakları ilişkimizi nasıl değiştirecekti? onu affedebilecek miydim ki?

kafamdaki sorular başımı ağrıtırken gözlerimi ovaladım ve açtığımda karşımda ushijima'yı gördüm.

"merhaba."

sesi her zamankinden daha zayıf çıkıyordu. utanıyor gibiydi.

"merhaba."

garip bir sessizlik çöktü. ikimiz de konuşmadan sadece birbirimize bakıyorduk. ne düşündüğünü merak ettim.

"böyle duracak mıyız sadece?" diyerek sessizliği bozan taraf ben oldum bıkmış ses tonumla.

"hayır."

"konuş o zaman."

"konuşayım..."

ensesini kaşıdı ve biraz düşündü. sanırım cümlelerini toparlamaya çalışıyordu.

"mesajları okudun, değil mi?"

"okudum."

"bir şey demeyecek misin?"

"ne dememi bekliyorsun?"

"ben..."

"ne? babam bile beni sevmemişken senin beni sevmeni beklemem hataydı, değil mi? kendin ağzınla söylemiştin. şimdi ne demeye çalışıyorsun? tanrı aşkına ushijima... sen ne yaşıyorsun ya?"

sonlara doğru sesim gittikçe yükselirken o ise sessizce beni dinliyordu.

"tendou... onlar... onlar beni tehdit etti. engel olmaya çalıştığımda bana da vurdular. beni sana... sana dokunmakla tehdit ettiler," dediğinde şaşkınlıkla ona bakıyordum. "ben yapamadım... göze alamadım... yapamazdım, tendou. yapamazdım işte."

"neden bana anlatmadın?"

"nasıl yapacaktım? olaya benim gözümden bakmıyorsun."

"bir kere de benim gözümden bakmayı dene sen de."

"deniyorum."

"hâlâ anlayamıyorsun demek ki beni."

"tendou... yemin ederim ben yapmak istemedim. ben seni çok seviyorum," deyip elime uzandı eli ama onu ittirdim. yüzündeki hayal kırıklığı ise yıllar geçse bile unutamayacağım türdendi. gözlerinin dolduğunu gördüm. duygusuz ushijima wakatoshi'yi ağlatmayı başarmıştım demek.

"özür dilerim, özür dilerim, özür dilerim, özür dilerim..." diye fısıldadı defalarca ve yere çöktü. bacakları onu taşıyamayacak gibi hissetmişti belki de. iyi bilirdim o hissi.

yüzünü elleriyle kapattı ve hıçkırmaya başladı. o sırada kafama damlayan su damlasıyla birlikte irkildim. tam zamanında başlamıştı yağmur. gözyaşlarımı saklayabilirdim.

"ben de böyle hissettim işte," dedim titreyen sesimi umursamadan. "beni her ittirdiğinde, kırdığında, hakaret ettiğinde... hepsi bana böyle boktan hissettirdi işte."

"lütfen..." dedi. "lütfen beni affet. yalvarıyorum sana. o kadar çok seviyorum ki... yemin ederim o kadar çok seviyorum ki kalbim acıyor. kalbim çok acıyor ve ölmek üzereymiş gibi hissediyorum."

"ben de öyle hissettim ama senin umrunda oldu mu?"

içimde bir şeylerin cız ettiğini hissediyordum ama yapamazdım. gardımı indiremezdim. o kadar gurursuz değildim.

"seninle yakınlaşmak zordu ushijima, uzaklaşmak en kolayıymış meğer."

"yalvarırım affet beni. bir şans daha ver. söz veriyorum bu sefer seni mutlu edebilmek için elimden gelen her şeyi yapacağım."

"veremem..." diye fısıldadım gözyaşlarımın arasından. yağmur daha da şiddetli yağıyordu, sanki gökyüzü de bu gece bizim için ağlıyordu.

"seni çok seviyorum."

başımı iki yana salladım ve yutkunmaya çalıştım. aldığım nefes ciğerlerimden içeri girmiyordu sanki.

"yapamam," dedim. "eskisi gibi olmayı bırak, yanından bile geçemeyiz artık."

kendim söylediğim halde bu cümle o kadar canımı yakmıştı ki... o kadar kötü hissettirmişti ki bunu sesli söylemek...

"kendimden nefret ediyorum."

"ben etmiyorum," dedim. "ben senden nefret etmiyorum ushijima."

yalan değildi. anlattıklarından sonra artık ona karşı bir nefretim kalmamıştı ama sevgim de yoktu. artık benim kalbimde onun için hiçbir duyguya yer yoktu.

şaşkınlıkla bana bakıp "onca şeyden sonra bile mi?" dedi. başımı onaylar anlamda yukarı aşağı salladım.

"evet, onca şeyden sonra bile," dedim derin bir nefes alarak. "aslında ediyordum, hatta seni affetmeyeceğime dair tanrı'ya yemin bile etmiştim. ama hayır... ben senden nefret etmiyorum. nefret çok güçlü bir duygu. nefretimi bile hak ettiğini düşünmüyorum. bende senin için hiçbir duygu yok artık. hiçbir duygu... ne sevgi, ne nefret ne de başka bir şey. ve biliyor musun? sanırım yeminimi bozacağım."

son kez ona sıkıca sarıldım. şaşırsa da hemen kollarını belime doladı. ayrıldığımızdaysa yüzüne bakıp konuşmaya başladım.

"affetmek ve unutmak iyi insanların intikamıdır, derler. ben seni affediyorum ve unutuyorum wakatoshi-kun. hoşça kal."

ve gittim. o ise kaldı öylece. ne kadar süre orada kaldı bilmiyorum, ağladı mı veya ne yaptı onu da bilmiyorum. ama ben ağlamadım. aksine o kadar rahatlamıştım ki. üstümden bir yük kalkmış gibiydi.

ben, tendou satori. asla onlar gibi olmadım ve olmayacağım da. intikamımı kendi tarzımla aldım ve mutluyum.

-SON-

tears - ushitenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin