"Ne alıp veremediğiniz var sizin birbirinizle?"
Kantinde çıkan kavganın seslerini duyan bir hoca içeri dalıp hepimizi müdürün odasına postaladı. Sonuç olarak sekiz kişi kapının önünde dizilmiş, yaklaşık 10 dakikadır müdürün dırdırını dinliyorduk. Zaten küçücük odası vardı adamın, iyice sıcak basmıştı.
"Hayır, nedir bu nefret anlamıyorum. Sıkılmadınız mı? Dışarıda ne yapıyorsanız yapın. Ne diye burada savaşıyorsunuz? Ben bıktım sorunlarınızdan ben. Hele sen," Konuşmaya devam edip odada volta atarken bir anda benim önümde durdu. Adamın da sinir stresten midir sıcaktan mıdır alnından terler akıyordu.
"Daha okula geldiğin günden yaptığına bak. Senin başlattığını duydum öğrencilerden. Hadi şunlardan umudu kestik bari sen düzgün çıksaydın, her neyse. Ne olduğun belli zaten senin de."
Müdür kınayan bakışlarıyla tek nefeste nefretini kusar gibi konuştuktan sonra işi bitmiş gibi diğer öğrencilere döndüğünde bakakaldım arkasından.
Önceki okulumda söylenen sözlere, atılan laflara rağmen ben hep uslu durmaya ve sorun çıkarmamaya çalışırdım. Bana sataşanlara karşılık vermezdim ailemi üzmemek için. Kimse savunmazdı beni. Kimse yanımda durmazdı.
Burada ise kendine böylesine yakın hissettiğim kişinin zarar görmesi sinirlerime hakim olamamama sebep olmuştu. Fakat böyle muamele görmeyi beklememiştim. Ne sanıyordum ki, ağzımı açıp da anlatabilecek miydim sanki? Müdürün nereden bileceğini, ona sinirlenemeyeceğimi kendime hatırlatmaya çalışmaktan bir şey yapamadım.
Böyle olmak gerekiyordu öyleyse. Benim hakkımda hiçbir fikri olmadığından istediğini der ve düşündüklerime de takılmazdı. Basit bir kavga başlatmış olmamın hiçbir mantıklı açıklaması yok gibi gözükse de dışardan, karşıma geçmiş tükürürcesine konuşurken ona anlatmak isterdim. Yapamayacağımı biliyorum. Ama benim hakkımda yanlış anlamayacağı, yaptığım neyse karşılığını alacağım davranışlarım olursa bu kadar kırılmazdım. Bunu geç fark ettiğim için bundan sonra bu kararım hiçbir fark sağlamadı zaten. Olan olmuştu bir kere.
"Şu çocuğun suratına bak. Tamam diğerleri de sütten çıkmış ak kaşık değiller.." diye sözlerine devam eden müdüre bakmıştım ki konuşan kişiyle beraber müdür susup bu tarafa döndü.
"Hocam ne ceza veriyorsanız verseniz de salsanız artık bizi?"
Hepimiz aynı anda müdürün sözünü kesen Jisung'a döndüğümüz zaman sıkıldım der gibi omuz silkti. Bir kere kapatsan çeneni de başımıza iş gelmese olmuyor mu.
"Kaç kere etüte kaldın lan sen?" deyip ellerini beline yerleştirdi müdür. Jisung'un karşısına geçince neredeyse aynı boyda olduklarını fark ettim.
"Bilmiyorum ki, üçüncüden sonra saymadım." dedi Jisung. Hiç beklemeden pat diye cevapladı adamı.
"Sabır sabır.." Müdür odanın içinde dolanmasına devam ederken Jisung'un ciddi ciddi sorusuna cevap vermiş olmasına söylenmeye başlamasıyla bir süre daha öylece başımız eğik bekledik odada.
"Hepiniz okuldan sonra etüte kalacaksınız. Ailelerinize haber verilecek. Kaçmaya çalıştığınızı görürsem çok fena olur, anladınız mı beni? Hadi derslerinize."
Hepimiz onaylayıp sırayla odadan çıktıktan sonra nedense kapının önünde bir duraksma olmuştu. Jae, üzerindeki kızarık gittikçe belirginleşen yumruğumu ilk geçirdiğim elmacık kemiğinin acısını hatırlar gibi dik dik baktı bana. Sonra iki arkadaşını da alıp gitti.
Beş kişi hâlâ müdürün odasının önünde dikiliyorduk şimdi. Jisung hiçbir tepki vermeden bekliyordu. Yani bana da karşı tarafın söylemeye çalıştığı bir şey var gibi geldiği için bekleyip bir şey dememiştim. Bir şey demeyeceklerini anladığım zaman harekete geçecektim ama Jae'ye saldırdığımda bir anda gelip beni durduran çocuk bana seslendi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
escape from time [minsung, hyunin]
FanficHatırlıyor musun? Dalga geçmiştin benimle. Bunun sadece bir dedikodudan ibaret olduğunu söylemiştin. Oysa gerçekler bu duyduklarımızın da ötesiydi. Biz anlayamadık. Dışarıdan nasıl görünüyorsa öyle kabul ettik. Öğrenciler eğleniyordu sadece. Kimseni...