Üç yıl önce:
Ela & UmutYorgundum.
Gelecek günlerin aksine sadece fiziksel olarak yorgundum ve ruhsal olarak hissedilen yorgunluk aslında gün geçtikçe fiziksel yorgunluğunuzu aratmaya başlıyordu.
Buna ben de dahildim.
Daha fazla dayanamayarak ağırlığı yere fırlattım. Alnımdan damlayan ter damlasını sildiğimde derin bir nefes aldım. "Bu resmen eziyet. Her gün bu işkenceye nasıl katlanıyorsun?"
Yorgunluktan bitkin düşen bedenimi yere atarak sırtüstü uzandım. Kollarımı karnımda birleştirmiştim çünkü nefes alışverişlerimi normale döndürmeye çalışıyordum.
"İşkence değil. Sadece senin küçük bedenin bu kadar ağırlık kaldırmaya alışık değil." Haklı olabilirdi.
"Yok," dedim. "Yine de spor yapmak bana göre değilmiş." Sadece yarım saatlik bir antrenman sonunda bile kusma noktasına gelmiştim. Eğer daha uzun bir süre yapmış olsaydım sanırım bayılacaktım.
Üzerime siyah spor atlet ve yine aynı renkte olan bir tayt giymiştim. İçinde rahat hissetmemem bile spor insanı olmadığımı açıkça ortaya koyuyordu. "Ben ortaokul ve lisedeyken de beden dersini sevmezdim zaten." Hiçbir zaman sportif bir yanım olmamıştı.
"Aslında alışmak için her gün bana eşlik etsen hiç fena olmaz. Manzara motivasyonumu arttırıyor." Manzara kelimesini söylerken gözleri vücut kıvrımlarımda dolaşıyordu. Kastettiğinin ben olduğumu anlamam fazla uzun sürmemişti.
"Yorgunluktan bayılmak üzere olan sevgilini manzara olarak görmen hoş değil." Umut oldukça ağır olduğunu düşündüğüm halteri tutmayı bıraktığında bana doğru yaklaştı ve eğilerek tutmam için elini uzattı.
"Hoş olan şey minik bedenini kaldırarak bana eşlik edecek olman." Yatmaya devam ederek olumsuz anlamda başımı salladım. "Hayatta olmaz."
"Hayatta olur sevgilim." Beni elimden tutarak çektiğinde bütün kemiklerimin ağrıdığı bedenimle ayağa kalkmıştım. Bu kadar yorgunken ayağa kalkmayı başarmak bile benim için bir mucize sayılabilirdi.
Umut bedenimi yönlendirerek beni halterin bulunduğu tarafa doğru çekti. "Onu taşıyabileceğimi düşünmüyorsun herhalde?" Neredeyse benim iki katım ağırlığında olduğunu düşündüğüm haltere bakmak bile beni korkutmaya yetiyordu.
"Merak etme. Altında ezilmeni sağlamak ve seni kaybetmek gibi bir amacım yok. Ben kaldıracağım, sen bana yardımcı olacaksın."
Oflayarak isteksiz bir şekilde dediğini kabul ettim. Kaslı kolları halteri tutmaya başladığında onun yanında kürdan gibi kalan kollarımla bende tutuşuna destek olmaya çalıştım. Yine de bunu becerebildiğim söylenemezdi.
Arkamda duran bedeni güvende ve her şeyi başarabilecekmişim gibi hissetmemi sağladığı için parmak uçlarımda yükseldim. Umut'un halteri tutan parmaklarını daha sıkı kavradığımda bütün gücümle onu kaldırmaya çalışıyordum.
"İşte benim kızım." dedi, enseme nefesini üfleyerek. "Muhteşemsin."
Her kelimesi kendime olan güvenimi arttırdığında dişlerimi sıkarak haltere daha fazla kuvvet uyguladım. Ne kadar zorlasam da halterin ağırlığının yarısını bile taşıyamadığımı biliyordum.
"Evet, harika gidiyorsun." Çoğu ağırlık onun üzerindeydi ve mutlu olmam için kulağıma sözcükler fısıldıyordu. İnkar edemeyecektim ki sözleri yine de başardığımı hissettiriyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜ ANILAR DÜĞÜMÜ
Novela JuvenilAk yalan, kara yalan. Söylesene hangisi gerçek zehiri akıtan, yalanları şifa gibi kanıma enjekte eden. Yenmişti, yenilmiştim. Kazanmıştı, kaybetmiştim. Yaşamıştı, yaşatmamıştı. Kesmişti, kanamıştım. Gitmişti, kalmıştım. Kulağıma son bir kez o ze...