Ahh, hayatımın belki de en utanç verici anıydı. Geçen perşembe -bugün pazartesi- bir iş görüşmesi için şehir merkezine inmiştim. Gayet basit bir kombinim vardı;
Fransa'nın en güzel yanı iş görüşmesine giderken öyle takım elbise tarzı gömlek filan giymek zorunlu değil. Yani en azından bizim şirkette öyle.
Hızlı ama güzel ve düzgün bir eyeliner çektikten sonra açık kırmızı bir ruj sürüp evden aceleyle çıktım. Saat 15.23 idi ve iş görüşmesi 16.00'daydı.
Gökdelende oturuyorum. Gökdelen 36 katlı, ve ben 32. kattayım. B-3 bloğunda. Daire 127. Her neyse, asansör 3 tane. Birisi şeffaf yani binanın içini görebiliyorsun. Diğer ikisi de 12 kişilik normal asansör işte. Ben normalde 12 kişilik olanlara binerim. Ama bu sefer ikisi de doluydu ve ben de şeffaf olana bineyim dedim. Asansörü çağırdım. Kartı okuttum -asansör kartla çalışıyor- ve bindim. -4'e bastım çünkü otopark -4. katta.
Her neyse, asansör 16. katta durdu. Kapı açıldı ve bilin bakalım kim? Eric!
Lan o benim yan dairemi tutmamış mıydı ne bok karıştırıyor bu katta dedim. Neyse, normal normal iniyorduk. Eric bir şeyler dedi tabii, "Hey, selam Milena! Nasılsın canım benim?"" Her şeye maydanoz gibi karışmazsan iyi olur angut. Hem sen 16. katta ne halt karıştırıyorsun?"
" Hey şeye maydanoş gibi kayışmaşan iyi oluy angut. Aynısını sana söylüyorum. "
Valla aptal bu çocuk. Her neyse. Kesin yine saman altından su yürütüyor.
1,5 dakikalık bir aptallıktan sonra 4. kata anca gelmiştik. Sabah hiçbir şey yememiştim. Sadece kahve içmiştim. Bir anda başım dönmeye başladı ve gözüm karardı. Ve bayıldım. Sonrasını tahmin edersiniz işte, Eric beni kucakladı filan. Demek isterdim. Yani tamam dünyanın en mal insanı ama bir yardım etseydi iyi olurdu. Ve ne yaptı biliyor musunuz?
Hiçbir şey.Hiçbir şey olmamış gibi telefona bakmaya devam etti. Yanında bayılmış ve yere yığılmış bir kız, ve diğer yanda hiçbir bok olmamış gibi telefona bakan bir gerizekalı. Ah, çok salakça bir sahne.
Uyandığımda bir koltuktaydım. Tanımadığım bir yerdi. Saat 17.33'dü. Görüşmeyi çoktan kaçırmışım bile. Başım hâlâ çok ağrıyordu. Etrafa bakınmaya başladım. Kalkmaya çalıştım ama başım dönüyordu. Duvarda bir takvim vardı. Ve üstünde el yazısıyla {Hayat Kısa, Hayatı Doya Doya Yaşa} yazıyordu. Ahh, ne saçma.
Her neyse en önemlisi nerdeydim? Başucumdaki cam sehpada bir bardak kahve ve soğumuş bir kek vardı. Kahve hâlâ sıcaktı. Ama kek soğuktu??
Kalan son gücümle "Kimse var mı?" diye içeri doğru seslendim.
İçeriden sadece bir kedi geldi. Yaklaştı ve kucağıma atladı. Tasması altındı, ve üstünde Dorothia yazıyordu.
2-3 dakika sonra içeriden ince bir kız sesi geldi; "Azcık beklesen ölürdün ya Melina Cornera. Geliyorumm"
Olum neden herkes benim adımı biliyor!?
"Şey, adımı nerden biliyorsun ve kimsin?"
"Adın telefon kılıfının içindeki zarfta yazıyor ya. Asansörde görüp seni eve aldım ve belki telefonun şifresi yoktur da ailenden birini ararım demiştim. Ben Lamia. 22 yaşındayım. Tanıştığıma memnun oldum."
" E ben artık rahatsızlık vermeyeyim."
Kalkmaya çalıştım ama gücüm yoktu.
"Bekle! İlk başta kahveni iç. Domates çorbası ve makarna da birazdan olur. Dinlenmeden ve iyice gücünü toplamadan gidemezsin!"
Kız çok iyi kalpliydi, ama ben çıkmadan önce 2 koca bardak kahve içmiştim zaten.
" Şey, teşekkürler ama ben evden çıkmadan önce kahve içmiştim. Onları sen iç. Ama sıcacık bir çorbaya hayır demem tabii.''
''Tamam tamam. Kahveyi içmeyebilirsin. Sen şimdi git ve elini yüzünü yıka. Sağdan 3. oda. Çantanı aslığa astım bir şeye alacaksan. Dikkat et, tutuna tutuna git. Düşüp yaralanmanı istemem. Sonuçta başın dönüyor.''
Aman tanrım! Utançtan ölüyordum resmen. Başkasının evindeydim, üstüne üstlük rezil olmuştum, kız bana çorba yapıyordu ve bana annem gibi bakıyordu. Her neyse, yapacak bir şey yok. Tutuna tutuna lavaboya gittim. Kızın evi o kadar güzel kokuyordu ki.
'' Melina, hadi gel. Yemek hazır!''
''Tamam Lamia. Geliyorum.''
Yemeğimizi yedik ve sonra utanç içinde teşekkür ederek eve çıktım. Kız numarasını verdi ve istediğim zaman arayabileceğimi söyledi. Ben de aynı şekilde. Lamia 16. katta oturuyor.
Eve gittim ve Eric'in kapısında 8 çift ayakkabı vardı. Yuhh. Herhalde çetesiyle planlar kuruyor. Kesin Robert oydu. 16. katta kim bilir ne işler karıştırıyor...
3. Bölüm bitmişkee. İlk başta Eric'in evine gitmesi planladım ama çok cringe olurdu onun için böyle bir şeyler planladım eheh. Umarım beğenmişsinizdir. Bir sonraki bölümde görüşürüzz ♡♡
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karşılıklı Aşk (+13)
RomanceÖpüştük. Kalbim yerinden çıkacak gibiydi. Jason'un elleri omzumdaydı. Ellerini omzumdan indirdim. Şaşırdı. Sonra sıkıca sarıldım. Güldü. Ben de. "E, artık sana sevgilim diyebilir miyim Melina?" " Olur, sevgilim."