İnsanların yeryüzündeki şeytan yansımaları olduğunu uzun zaman önce anlamıştım.
Nasıl anlatılır diye düşünüyorum bazen, insan insanın derdini anlayamaz çünkü. Aynı acıyı yaşamadığı müddetçe sadece empati yapmakla yetinebilir. Bazen buna bile gerek duymaz.
Acı ve acımak.
Acı ve insanların sana acıması.
İnsan nasıl acırdı ki? Fiziksel yaralama geçerdi birgün elbet, önemli olan kalbin acımasıydı.
Biliyordum, çünkü kaybettiğim bacağım yüzünden lisedeki son yılımda duymadığım hakaret, görmediğim zorbalık kalmamıştı. Yeniden aynı şeyleri yaşamak istemiyorum, bu okuldaki son seneme kadar gayet iyi idare etmiştim. Birkaç kişi dışında kimseyle arkadaşlık etmemiş, zaten burslu olarak okuduğum bu üniversiteden sessiz sedasız mezun olmak istiyordum.
Yeniden aynı şeyleri yaşamaktan çok korkuyordum, pek çok şeyden korkarım zaten. Ancak kelimelere dökebilseydim eğer sayfalar yetmezdi belki de korkularımı anlatmaya.
Normal hızda adımlarla kafeterya ya yürürken kolumda taşıdığım tek kitabımı elime aldım. Bugün tek dersim olduğundan büyük çanta almak yerine küçük bir tane tercih ettiğime pişman olmuştum. Elimde kitap taşımayı sevmiyordum. Her an bir yere tutunma ihtiyacı hissedebileceğim için taşımak zor olabiliyordu. İç çektim, sadece küçük bir çanta taşımak gibi basit bir iş dağ gibi problem yaratabiliyordu. Sıkışık otobüse bindiğimde hoyratça davranan insanların protezime çarpması gibi mesela. Baldırımda hissettiğim acıma pek hayra alamet gibi durmasa da normal hissetmek istiyordum. Hiçbir şey olmamış gibi okula gitmek, dersim bitince de eve dönmek.
Kafeteryadan içeri adımladım, aklımda şuan için oturmak fikri daha baskın olduğu için duraksamadan Lisa'nın her zaman oturduğu masaya bakınıp orada olduğunu teyit ettikten sonra yanına varabildim.
"Selam Lisa."
Okuduğu romandan gözlerini çekmeden kafasını bana doğru çevirmeye çalıştığında güldüm.
"Selam Chaeyoung, naber?"
"İyi, dalmışsın yine?"
"Sana geçen gün almayı planladığım seri var demiştim ya, dün onu aldım. Herkes çok haklıymış Chae! Kafamı kaldıramıyorum kitaptan! Şu bölüm bitene kadar bana izin ver, sonra hemen gideriz sınıfa."
"Tamam." Dedim ancak beni duyduğundan pek emin değildim. Üzerinde durmadım. Lisa ile fakültede ilk yılımızda tanışmıştık. O da benim gibi burslu olarak kazanmıştı, buraya Tayland'dan gelmişti ve ikimiz de sessiz tipler olduğumuzdan gruplaşan insanların arasında kalmıştık. Daha sonra sınıfta kalan tek boş yerler birbirimizin yanı olduğundan arkadaş olabilmiştik.
Lisa iyi biriydi. Sessiz sakin, kimse hakkında yorum yapmayan kendi halinde bir tipti. Bu durum beni rahatlatmıştı. Kitap okumaya bayılıyor, her okuduğu romanda yeni birine aşık olabiliyordu. Ben de kitap okumayı ve sohbet etmeyi seviyordum ama onunki başka bir boyuttu. Kaldığı yurtta kitaplarını koyacak yer olmadığından bazen özenle paketleyip annesine kargo ile gönderiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
a midsummer night's dream | Rosékook
FanfictionGüneş batmadan önce tut elimi, bir yaz gecesi rüyası. AU Rosekook B×G