"Chaeyoung! Ben geldim!"
Çalışma masamdan kalkarak odamdan çıktım. Anneannem elindeki birkaç poşeti mutfak tezgahının üzerine bırakırken yanına adımladım.
"Hoşgeldin anneanne."
Belini tutarak bana dönüp gülümsedi. "Hoşbuldum, nasıl geçti günün? Ağrın var mıydı?"
"Yok, iyiyim. Ağrım olmadı."
"Doğru söylüyorsun değil mi?"
"Tabii ki doğru söylüyorum."
Üzerini çıkartıp askıya astı. Lavaboda ellerini yıkadıktan sonra poşetlere ilerleyerek bana baktı. "Sana bugün gelen taze somondan ayırdım. Çok güzel bak, bugün balıklarım da kapış kapış gitti. Hemen pişireyim de güzelce ye."
"Ben pişiririm istersen."
"Sen sofrayı kur bakalım, ben pişiririm."
O getirdiği somonları pişirirken ben de döküm çukur tencereden yeni pişmiş pirinci tabaklara koydum. Okuldan gelince yaptığım kimchi çorbasını da ısıtarak yer soframıza bıraktığımda anneannem de balıkları pişirmeyi tamamlamıştı. İkimiz de oturup yemeğe başladığımızda anneannemin ne kadar yorgun olduğunu görebiliyordum. Sakince çiğnediğim lokmamı yutarken suya uzandım.
Anneannem biraz gelenekçiydi. Eski geleneklerine bağlı, çok çalışkan bir kadındı. Hergün Seoul'ün ünlü ve büyük pazarına gider, babasından kalan balık tezgahında günlük taze gelen balıkları satardı. Aklımda olan şeyi söylemeden önce içtiğim su bardağını masaya bıraktım.
"Anneanne?"
"Huh?"
"Aşağı mahallemizde küçük bir 7/24 market var ya?"
"Evet?"
"Orası yarı zamanlı bir çalışan arıyormuş, bugün konuştum sadece kasaya bakacak biri lazımmış. Diyorum ki-"
"Chaeyoung." Sözümü kestiğinde derince bir nefes aldı. "Ben sana bakamıyor muyum?"
"Hayır tabii ki, öyle değil."
Çubuklarını masaya bırakarak uzandı ve elimi kavradı. "Seninle ne konuşmuştuk biz? Okulunu güzelce bitireceksin ve bu konuları kafana takmayacaksın dememiş miydim. Sen bana kızımın emanetisin, sana güzelce bakamayacaksam ben niye varım ki?"
Boğazıma takılan yumru yutkunmamı zorlaştırırken dolan gözlerimi kırpıştırdım. "Öyle demek istemedim, yani sadece çok yoruluyorsun ve ben sana kıyamıyorum."
"Ah benim pamuk kalpli Chaeyoung'um." Uzanarak saçlarımı okşadı ve kafamı göğsüne bastırdı. "Çalışmak bana ne kadar iyi geliyor bir bilsen." Birkaç dakika sessiz kaldıktan sonra devam etti. "İnsan çalıştıkça dinç olur, hem orada benimle yaşıt pek çok arkadaşım var, bazıları sebze satıyor, bazıları yemek. Hepimiz yaptığımız işlerden memnunuz. Kafana takma bu kadar. Ben sen iyi oldukça zaten iyiyim."
Gözümden birkaç damla yaşın kayıp gitmesine engel olamadım. Biz anneannemle çok zor zamanlar geçirmiştik, hem de çok. Aynı anda hem kaybettiği kızı ve damadının acısını çekmiş hem de uzun süre yoğun bakımda kalan beni günlerce kapının önünde beklemişti. Bacağımı kaybettikten sonra protez takıldığında, aylarca bitmeyen fizik tedavileri görürken bir kere bile yanımdan ayrılmamıştı.
Bir söz vermiştim, okuldan mezun olduğumda onu en güzel yerlerde, en iyi şekilde yaşatacaktım. Biliyorum, anneannem zaten fakir bir kadın değildi, büyükbabam da biraz varlıklı bir adamdı ama hastane masrafları için çok para harcamıştı. Bana bu konuda asla birşey söylemese de biliyordum. İnsan belli bir yaştan sonra böyle konuları aklına takmaya başlıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
a midsummer night's dream | Rosékook
FanficGüneş batmadan önce tut elimi, bir yaz gecesi rüyası. AU Rosekook B×G