ağustos 2014
"jisung!" odanın camına atılan taşın çıkardığı ince ses ardından irkilerek yerinden sıçradı jisung. yatağından kalkıp hemen yanındaki pencereye ilerledi ve vakit kaybetmeden açıp kafasını sokağa uzattı. "gelsene oğlum, maç başlamak üzere sen evde pinekliyorsun hâlâ." gözlerini ovuşturup içeriyi süzdü bir şey demeden önce. gitmeyi o kadar çok istiyordu ki, onu engelleyen şey ise içerideki misafirlerdi. odasından çıktığı an soru yağmuruna tutulacağını biliyordu ve bundan nefret ettiği için üç saattir odasında duruyordu. ayrıca misafir çocukları o kadar gürültücüydü ki, onlardan kaçması için zaten küçük olan evde hızlı koşu yapması bile gerekmişti.
"ne yapayım hyunjin, teyzemler kalkmak bilmedi." derin bir nefes verdi sıkıntıyla. aşağıda, sokaktan onu izleyen genç çocuk, gözlerine düşen güneş ışınlarının onu rahatsız etmemesi için ellerini gözlerine siper etti ve konuşmaya devam etti. "ne yap ne et, yirmi dakikaya sahada ol jisung dondurmasına yapacağız maçı, kaybedemeyiz. lazımsın bize."
"ya, şapşik." jisung, elini havada hafifçe aşağıya doğru sarkıttı ve cilveli bir kız edasıyla söylendi. hyunjin aşağıdan onun görmeyeceğini bilerek göz devirdi ve bakışlarını yere indirip ellerini cebine koydu. maçı yapacakları sahaya doğru ıslık çalarak ilerlerken jisung'un gelecek olması tek umuduydu çünkü bu maçı da kaybederlerse mahalledeki imajları tamamen yerle bir olacaktı.
arkadaşının gidişini izledikten sonra penceresini kapatıp odasına döndü jisung. üstündükleri inceleyip halı saha maçına uygun olup olmadığını tarttı. siyah, yanları beyaz çizgili eşofmanının üzerine giydiği yeşil ve beyaz çizgili tişörtü, iki yandan ayırdığı saçları ile zamanın modasına kesinlikle uyuyordu. her an sokaktan birini çevirip gözüne yumruğu indirebilecek biri havasını tamamıyla veriyordu yani. neyse ki mahallede bilinen bir arkadaş grubunun içerisinde olmasına rağmen bunu yapamayacağının farkındaydı. daha on dört yaşındaki bir çocuk çıkıp da kime kafa tutabilirdi ki?
yatağının yanındaki komodinin üzerindeki boş su şişesini alıp kapıya ilerledi. önce kulağını kapıya dayadı ve içeriden gelen sesleri dinlemeye başladı. bu, dışarıdan bakıldığında oldukça çılgın görünebilirdi ama evdeki misafirlerin tek amacı gittikleri evi dağıtmak ve ev sahiplerini huzursuz etmekse, özellikle bu sevilmeyen bir akrabaysa daha da göze batıyordu, bu tür şeyler normal olabiliyordu.
kulağına ulaşan, misafirlerin salonda olduğunu bildiren sesler üzerine kapıyı araladı ve başını koridora uzattı. çocuk sesleri yandaki odadan geliyordu. gülümseyip odadan dışarıya çıktı ve kapısını yavaşça kapattı. bunu yaparken aklında olan tek şey tam bir casus gibi hissettiğiydi. şişesini silah olarak kullanırken hızlı adımlarla mutfağa ulaştı ve bu küçük oyununa son verdi. aynı hızda şişesini doldurup tekrar koridora dönerken en zor kısmı hâlâ atlatmamıştı.
çünkü kapıya ulaşması için salonun önünden geçmesi gerekiyordu ve fark edilmesi durumunda kendini iki gün boyunca o eve kapalı bir şekilde misafir sorularıyla baş etmeye çalışırken bulması muhtemeldi. derin bir nefes aldı ve tek adımda geçmeye çalıştı. bu sırada, küçük kuzenlerinden birinin onu fark etmesi ve "jisung abi!" diye birkaç kez bağırması onu sinirlendirdi. kimliği deşifre olmuştu! hızlıca ayakkabılıktan spor ayakkabılarını aldı ve beklemeden kapıyı açıp çıktı. ayakkabılarını giymekle vakit kaybetmeden, beyaz çoraplarıyla, merdivenlerden inmeye başlarken açık kalan kapıdan hâlâ kuzeninin sesleri duyuluyordu. üstelik buna annesinin sinirli sesi de eklenmişti.
apartmandan tamamen çıkıp ayakkabılarını giydi ve sahaya doğru koşmaya başladı. geldiğinde nefes nefeseydi. şişesini yere bıraktı ve ellerini dizlerine dayayıp soluklandı. "jisung hazretleri teşrif ettiler sonunda." karşısında ona söylenen seungmin'i boş verip şişesini yerden aldı ve birkaç yudum su içip diğerlerinin de şişelerini koyduğu yere koydu. o bunu yaparken diğerleri takımları ayırmakla meşgullerdi. verdikleri son karara göre hyunjin, jisung, changbin ve jeongin bir takımda; chan, minho, seungmin ve yongbok diğer takımda oynayacaktı. hakemliği ise o sıralar üniversite okuyan ve bulduğu her boş zamanında mahalledeki çocuklarla vakit geçiren hoseok abileri üslenmişti. onu mahallede sevmeyen yoktu zaten.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ice cream, minsung ✓
Fanfiction"bana bak oğlum, hele bir daha omuz at bak seni nasıl dövüyorum. dondurmam düştü işte!" "hele bir zengin olayım sana dondurma fabrikası alacağım, yeter ki sus sen." ! pov by @stray.kings143 on ig