06

1.3K 238 77
                                    

"bir dahaki sefere görüşürüz, bay lee." yandan gelen sesler üzerine toplantının bittiğini anlamam uzun sürmemişti. kafamda neden bu kadar uzun sürdüğü hakkında bir şeyler tartarken yan odanın kapısının çarpılmasıyla yerimde sıçradım. bir şeyler iyi gitmemiş olmalıydı ya da sadece rüzgârdan dolayıydı. ikinci durumun baş göstermiş olduğunu umarak elime tutuşturduğum kağıtlarla birlikte ofise dışarı adım attım.

yan ofise ilerlerken kelimenin tam anlamıyla soğuk terler döküyordum. kapıyı birkaç kez çalıp içeriden gelen komutla başımı içeriye uzattım. hemen ardından içeri tamamen girip kapıyı arkamdan kapattım. masasının başında oturuyordu. ellerini masanın üzerinde birleştirmişti ve yumruklarını sıkmaktan dolayı parmaklarının boğumları bembeyaz görünüyordu. "şey..." bakışlarını bana çevirdi.

aslında sinirli durmuyordu. sadece kabız olmuş biri gibi duruyordu ve bu içimde gülme isteği uyandırıyordu. son anda kendimi toparlayıp masaya doğru ilerledim ve kağıtları bırakıp geri çekildim. "hatanın nerede olduğunu buldum ve düzeltilmiş hâlini e-posta olarak yolladım. ayrıca teslim ettiğim kağıttakiler de düzeltişmiş hâlleri."

"teşekkür ederim jisung, gidebilirsin." neredeyse tek nefeste söylediği şeyler sonunda eğildim. arkamı dönüp kapıya yönelmiştim ki aklıma gelenle duraksayıp tekrar ona doğru döndüm. "bir şey daha vardı, bay lee..." çenesini eline ve dirseğini de masaya yaslamış, sert bakışlarını bilgsayarından ayırmadan "ne var?" diye sormuştu. o an bakışlarının bende olmadığına şükrettim, bir baksa vücudumu delecekmişçesine sertti bakışları. göz devirmek istesem de bunu yapmamayı son anda başarmıştım.

"bayan hwang sizinle görüşmek istediğini söylemişti, toplantıda olduğunuzu söyledim. onu çağırayım mı?"

"hayır. tekrar gelen olursa meşgul olduğumu söyle." kısa bir onaylamanın ardından odadan çıktım. sırtımı kapıya yaslarken derin bir nefes vermiştim. o odada kalmak bir an bir vampirle burun buruna gelmek gibi hissettirmişti. kendi ofisime geçerken aklıma gelen tek düşünce hwang'a haber verio vermemem gerektiğinden ibaretti. bekliyorsa kötü olacaktı, bu yüzden haber vermeyi seçip masadaki telefona ilerledim.

birkaç dakika geçmeden bu işi de halletmiştim. sonra aklıma minho düştü. sabah yaşadığım olay ve sinirinin sebebi düştü. muhtemelen toplantı yüzündendi, bunu tahmin etmek zor değildi. ama şimdiye kadar içimde bir yerlerde gömülü olan merak duygusu yeniden yeşermiş gibiydi. ne konuştuklarını merak etmiş ve dinlemediğim için pişman bile olmuştum. en azından işimi yaptığım ve henüz kimseyi dolandırmadığım için kendimi tebrik edip perdelere ilerledim.

sanırım bir seferlik açık dursa bir şey olmazdı.

beklediğim tepkiyi üzerime çekememiş olmakla birlikte yerime ilerledim. sandalyeme kurulacakken tekerlekleri, sandalyenin kaymasına sebep oldu. kendimi yerde bulmam saniyelerimi alırken ağzımdan çıkan ve pek de sessiz olmayan acı nidası, bir çift gözün bana çevrilmesine sebebiyet verdi. sonunda dikkatini çekmiş olmayı umursayamamıştım bile çünkü şu an kalçamın ağrısı ağır basıyordu.

düşmüş olmam normal bir şeymiş gibi gülümseyip minho'ya el salladım. dudaklarının saniyeliğine kıvrıldığını fark ettiğimde elimi indirip ayaklandım. bu sefer yerime oturduğuma emin olup yaptığım şaklabanlığın etkilerini üzerimden atmak için biraz bekledim. sıkıntıyla kollarımı masaya ve kafamı da kollarıma koyduğum sırada telefon çalmıştı. zamanlamaya içimde güzel (!) şeyler söylerken telefonu yanıtladım. "bay minho müsait mi?" açar açmaz yönlendirilen soru karşısında göz devirmeden edemedim. çünkü, az önce kendisine minho'nun müsait olmadığını söylediğim kızdı. hwang yeji dedikleri, evet, adını hatırlayabilmiştim.

ice cream, minsung ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin