"seninle gelmemi istemediğine emin misin jisung?" anneme gülümseyip başımla reddettim ayakkabılarımı ayağıma geçirirken. bugün ilk iş günümdü ve annem uyandığımdan beri şirkete benimle gelmek isteyip istemediğimi soruyordu. gerildiğim gerçeği her ne kadar doğru olsa da artık çocuk değildim ve hayata atılmalıydım. her ne kadar ilk işimdeki patronum çocukluk arkadaşım olsa da. çıkmadan önce annemin yanağına kısa bir öpücük kondurup binadan çıktım.
şirkete gittiğimde yoldan aklımda kalan tek şey diğerlerine ne olduğuydu. çünkü kore'den ayrıldıktan sonra bizimkilerle hiç iletişim kuramamıştım. minho'nun onlardan kopmamasını ummak tek çıkış yolum olmuştu çünkü her ne kadar onlarla bağımızı koparmış olsak da bir zamanlar arkadaştık ve tekrar iletişim kurmak istiyordum. özellikle hyunjin'i çok merak ediyordum çünkü o sulu göz ben gitmeden önce gitmemem için çok dil ve gözyaşı dökmüştü. yıllar öncesindeydi fakat yolculuk boyunca bunları düşünmek sanki dün yaşamışım gibi hissettirmişti.
kısa süre içerisinde şirketin kapısının önündeydim ve ben karşımdaki iki yanında sert görünümlü ve siyah giyimli korumalar olan kapıya bakmaktan başka bir şey yapmıyordum. aslında binanın içini tanımak için oldukça erken gelmiştim ve yeterince zamanım vardı fakat ayaklarım işini yapmamakta ısrar ediyordu. içeri girip de onu görürsem nasıl tepki vermem gerektiğini hâlâ bilmiyordum. onu hatırladığımı anlamış mıydı ya da beni hatırlamış mıydı, onu da bilmiyordum.
hiçbir şey bilmiyordum ama üzerimde her şeyi biliyormuşum gibi bir yük taşıyordum.
derin bir nefes aldım ve içimde aniden parlayan cesaret kırıntılarıyla beraber girişe adımlamaya başladım. görevlilere baş selamı verip içeri girerken geçen sefer yarım kalan incelememi tamamlıyordum. ilk kat tamamen boştu. kenarda bir danışma, sol tarafta asansöre ve birkaç kapısı kapalı odaya açılan bir koridor vardı. birkaç turuncu renkli koltuk burayı renklendirilmesi için konulmuştu fakat işe yarayıp yaramadığı üzerinde tartışılır.
danışmadaki kadına selam verdiğim sırada beni durdurdu. "önceki sefer tanışamamıştık, bay han. ben cho miyeon. bugün özel olarak size binayı gezdireceğim," tek nefeste gülümseyerek söylediği sözleri onunki gibi bir gülümsemeyle dinledim. şu an nasıl göründüğüm hakkında hiçbir fikrim yoktu çünkü iliklerime kadar gergin hissediyordum. "memnun oldum," diyebildim dakikalar sonra. o da memnun olduğu hakkında bir şeyler söyleyip masanın arkasından çıktı ve asansöre ilerlemeye başladı. ben arkasından sessizce takip ederken bakışlarım yerdeydi.
asansöre bindiğimizde kaldırdığım bakışlarım aynadan yansıması görülen bedene kaydı. omzuna dökülen kahverengi saçlarından ferah bir koku yayılıyordu, saçlarını yeni yıkamış olmalıydı. yanakları hafif kırmızıydı ve bu onu şirin gösteriyordu. 160 boylarındaydı ama giydiği topuklularla uzun görünüyordu. toz pembe, siyah detayları olan eteğini aynı modeldeki ceketi ve içine giydiği beyaz tişörtü tamamlıyordu. dışarıdan bakıldığında tatlı biri izlenimi veriyordu ve diksiyonu da o kadar iyiydi ki onun hakkındaki ilk izlenimim iyi yöndeydi. belki de kolayca arkadaş edinebilirdim.
"ilk katta üretim departmanı var. yeni ürünlerin fikirleri buradan çıkar. bölüm başkanı hwang yeji oldukça katı biridir, burada çalışmadığına şükretmelisin." kıkırdarken asansör ilk katta durdu. dediklerini pür dikkat dinlerken bir yandan da onu takip ediyor, çevreye bakınıyordum. gördüğüm diğer ofislere nazaran daha ferahtı ve çalışılacak alanlar için daha büyük bir yer harcanmıştı. birkaç kişi çoktan gelip bilgisayaranın başına oturmuştu. ne yaptıkları hakkında en ufak bir fikrim yoktu, zaten merak da etmiyordum.
birkaç dakika sonra yanımıza kızıl saçlı, iyi giyimli biri geldi. "bakıyorum ki mesain erkenden başlamış, miyeon." bir yandan beni süzerken bir yandan miyeon ile konuştu. ve süzmekten kastığım, o an kendimi yok olmak istemeye itecek derecede rahatsız edici bakışlar atmasıydı. kendimi o ortama ait değilmişim gibi hissetmiştim. miyeon'un işinin hızlıca bitmesini beklerken etrafa bakınmaya devam ettim. bir duvarın tamamı boydan boya camla kaplıydı ve içeri güneş ışınları akın ediyordu. akıllıca inşaat edilmiş olmalıydı çünkü ne sıcağı çok içeri alıyordu ne de karanlık bir ortam yaratıyordu. burada her şey mükemmel görünüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ice cream, minsung ✓
Fanfic"bana bak oğlum, hele bir daha omuz at bak seni nasıl dövüyorum. dondurmam düştü işte!" "hele bir zengin olayım sana dondurma fabrikası alacağım, yeter ki sus sen." ! pov by @stray.kings143 on ig