"fazlasıyla sevindiler sanırım." duyduğum sesle yerimde doğruldum ve karşımda sessizce dondurmalarını yiyen çocukları izledim. maçtan sonra minho hepsine teker teker istedikleri dondurmalardan almıştı. bizi de es geçmemişti elbet, en sevdiğimden alıp getirdiğinde pakede nasıl saldırdığımı hatırlamıyorum. öyle ki, en sevdiğim dondurmayı hâlâ hatırlıyor olması gerçeği bile yeni aklıma düşmüştü.
dudaklarının etrafını oldukça kirleten küçüklerden çektiğim bakışlarımı yanımda oturan minho'nun üzerinde gezdirdim. yüzüne kondurduğu gülümsemenin arasında gizlediği yorgunluğu fark etmemek için kör olmam gerekirdi. gözlerindeki duyguyu tam olarak seçemesem de özleme yakın bir şeydi sanırım.
gözlerinin benimkilerle buluşmasına izin verdi ve nazikçe gülümsedi. "daha iyi misin?" derin bir nefes verdim. iyi değildim. sorusuyla geriye iteklediğim bir sürü ses tekrar beynime akın etmişti. derin bir nefes verdim ve onunki gibi geniş olmasına özen göstererek gülümsedim. "sayende. sabah söylediklerim için özür dilerim. ne kaba biri oldum ben böyle?"
"şirkettekilerle ilgili hiçbir şey yapmadım." biraz bekledi ve ardından devam etti. "bunun senin kararın olduğunu kabul ediyorum, hiçbir şeye dokunmayacağım ve istediğin gibi davranacağım. sadece kendini saçma sapan kişiler yüzünden hırpalamanı istemiyorum jisung." bakışlarımı ondan çektim ve yere uzandım. üstümün kirlenmesi, az önceki gibi yine umrumda değildi. insanların düşünceleri, düşüncelerimi yeterince kirletmişti zaten. gerisi koymuyordu.
davranışlarımı düşündüm. sabah öfke dışında hiçbir şey hissetmeyerek uyanmıştım ve neden bilmiyorum ama minho bunu yansıtmak için uygun tek kişiymiş gibi gelmişti. o beni anlar sanmıştım ama kimse karşı taraftan duyduğu kırıcı laflar üzerine bir de o kişiyi anlamaya çalışmazdı.
yanımda hissettiğim hareketlilikle minho'nun yanıma uzandığını anladım. şu an gökyüzünde binlerce yıldızın bize eşlik etmesini dilesem de bize eşlik eden tek şey çocuk gürültüleriydi. "gerçekten özür dilerim minho. benim için yaptıklarının değerini fark edemeyecek kadar aptal olduğuma inanamıyorum."
"sorun değil. o anki ruh hâlini ve düşüncelerini asla anlayamayacağım. diğer insanlar da anlamayacak. onlar anlamayı denemeyecek bile. ama sana yemin ederim, seni anlamaya çalışacağım." biraz durdu ve gökyüzünü seyretti. güneşin altında cayır cayır yanmamız önemli değildi, şu an önceliklerim arasında düşüncelerinin devamını duymak vardı. biraz sonra devam etti zaten.
"seni senden başka kimse anlayamaz jisung. sen gittikten sonra öğrendiğim bir şey varsa o bir şey, insanların düşüncelerini umursamaman gerektiğidir. dolandırıldıktan sonra herkes benim hakkımda bir sürü şey söyledi. hiçbirini umursamadım çünkü hiçbiri benim yaşadığımı yaşamamıştı. farklı tepkiler ve farklı seçimler farklı sonuçlar doğurur jisung. onlar benim yerimde olsaydı farklı tepkiler verip farklı seçimler yapacaklardı ve belki de durum daha kötü olacaktı. insanların işi konuşmak ama kimse işe gelince icraat gösteremez. bunu aşmanın zor olduğunu biliyorum ve yanındayım. kimse senden bir anda ayaklanmanı beklemiyor, yavaş yavaş düştüğün yerden kalkabilirsin."
derin bir nefes verdi ve uzun süre konuşmadık. söyledikleri gözlerimin dolmasına sebep olsa da ağlamadım. ona neden böyle davrandığımı sorguladım. "patronum olma, hep arkadaşım kal."
gülümsedi ve başını çevirdi. "arkadaş kalmak isteyen kim?" diye söylendiğini duysam da o duymadığımı sanmış olmalıydı. kaşlarımı çatarak doğrulurken başını bana çevirdi ve ne yapacağımı izlemeye başladı. "arkadaş olmak istemiyorsan neden destan anlatır gibi yanımda olduğunu söylüyorsun ki? öyle olmak isteyen sen değil miydin?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ice cream, minsung ✓
Fanfiction"bana bak oğlum, hele bir daha omuz at bak seni nasıl dövüyorum. dondurmam düştü işte!" "hele bir zengin olayım sana dondurma fabrikası alacağım, yeter ki sus sen." ! pov by @stray.kings143 on ig