3.

131 22 10
                                    

Namjoon odaya girerken Jimin'le şakalaşan Jungkook'u böldü, Jungkook'un Jimin'e birkaç gündür ekstra sataştığının farkındaydı.

"Beni otel soyguncuları hakkında bilgilendirin." Sarı saçlı olan konuştu.

"Prentissa Oteli'nin müdürü birinin odalara girdiğini söyledi. Değeri 100.000 doları aşan mücevher çalınmış."

"Beni haberdar edin."


"Sen obsesifsin." Kamera salonunda sarı saçlıya dönüp gülerek söylediği şeye ters bir bakış almışstı.

"Hayır değilim." Aldığı cevap ile sandalyesini çevirerek sarı saçlının gömleğinin yakalarından birini havaya kaldırdı.

"Öyle bırakabilirim." İkisi de Jimin'in şuanda onu düzeltmek için öldüğünü biliyordu.

"Eminim."

"Beni rahatsız etmiyor öyle kalabilir."

"Tabi ki." birkaç saniyelik sessizlikten sonra hızlıca elleri yakalarına gidince Jungkooktan büyük bir kahkaha koptu.

Tekrardan sessizlik olunca günlerdir yapamadığı konuşmayı yapabileceği alanı bulduğunu düşündü. Biraz önce sinir ettiği adamın sandalyesini çevirerek yeşil gözleri kendisine çevirdi.

"Hey, benimle gerekmediği zaman konuşmuyorsun o günden beri. Barışmayalım mı artık?" Jimin boş gözlerle ona bakıyordu.

"Kafanda kurma." Jimin sandalyesini tekrar çevirirken Jungkook onu yine kendine çevirmişti. Sinirle kollarını bağladı.

"Sarışın, barışalım diyorum. Hadi ya, gözünü sevdiğim." Jimin onun dramatikliğine gülerken Jungkook da gülüp yanağını sıkmıştı.

Gözleri kameralara gittiğinde kaşlarını çattı.

"Hareketlilik var." Jimin'in de gözleri gitmişti. İki adam girmişti.

"Bence beklemeliyiz, yani hemen tutuklamak olmaz. Adam öldürdüler diye hemen..." Konuşurken ayaklanmıştı Jungkook. Jimin'i iddiada yenmek için her türlü şeyi deniyordu.

Jimin onun arkasından koşarken bağırdı.

"Adaletli oynamak diye bir şey duydun mu?"

//

"Ve 58'e 57. Tae, bu şerefi sana lütfediyorum." Jungkook'un kelepçeli adamla girdiği karakolda ağzı kulaklarındaydı.

Jimin sinirle yanından geçerken Hoseok döndü ona.

"İş yerinde cinayetin büyük yaptırımları var ama sana iltimas geçebilirim." Jimin gülerek önündeki evrakları karıştırdı.

Jungkooksa müzik açmış dans ediyordu Jimin'e karşı. Çok az kalmıştı iddianın bitmesine.

"Bu soytarılığın sebebi ne?" Namjoon odasından çıkarken gözleri Jungkook ve Jimindeydi.

Jimin hızla ayaklandı.

"Park'ı yeniyorum da onun erken sevinci yüzbaşım." Jimin sinirle döndü ona. Namjoon da Jimin'e dönmüştü. Jungkook'un kazanmasına ihtimal vermemişti.

"İşinizin başına dönün." Arkasını dönerek odasına giderken Jungkooksa arkasından taklidini yapıyordu.

"İşine dön Jeon, hayatının devamını masa başında geçirmek istemiyorsan." Jimin gülerken Jungkook yerine geçti.

Masaları karşılıklı ve birleşikti.

"Gülmeye devam et." Masasının üstündeki lastiklerle yapılmış topu ona atarken Jimin daha da gülmüştü. Önündeki evrak işlerine dönerken Hoseok bağırdı.

"Nerd kalk ve buzdolabına git! Ayakların hala işlev görüyor."

//

"Michael hepimize bir bira." Yoongi'nin siparişiyle gözleri Jungkook'a tekrar dönerken her çıkışta geldikler bardalardı.

Taehyung, Jimin ve Jin bar kısmındayken. Yoongi ve o oturuyordu.

Gözleri Jiminde gezindi. Yüz ifadesi ciddiydi, Yoongi farketti.

"Gizli görevi, daha söylemedin mi ona?" Olumsuzca kafasını salladı sadece.

"Yarın gidiyorsun Jungkook, öğrenmeye hakkı var. Aranızda garip bir ilişki var ve senin tarafında bunun daha yoğun olduğunun farkındayım. Olumlu bir cevap alacak olmasan da bunu içinde tutamazsın." Jungkook onun söylediğiyle gülerek ona döndü.

"İlk kez bu kadar uzun bir cümle kurdun bana." Yoongi onca sözün ardından söylediği lafla sinirle kafasına vurdu.

Gerizekalının teki olduğunu düşünüyordu ki Jungkook ayaklanmıştı.

"Jimin, bir saniye konuşalım mı?" Jimin'in gözleri ona çıkarken kibarlığına şaşırmıştı.

Bardan dışarı götürdüler adımlarını.

"Arabamı alma diye yapvaracak mısın?" Jungkook hafifçe gülmüştü buna, karşılık vermedi. Bu Jimin'i daha da şaşırtmıştı.

Adımları kenardaki ara sokağa giderken sırtını duvara yasladı sarı saçlı olan. Gerçekten endişelenmişti, ne olduğunu anlamamıştı.

"Ne diyeceksin Jungkook?" Nasıl toparlayacağını bilmiyordu. İlk kez yapıyordu.

"Bir şey söylemem lazım." Yeşil gözler ondaydı. Konuşmasını bekliyordu sadece. Hiç beklemediği bir cümle duyacağını hiç düşünmemişti.

"Gizli göreve gidiyorum, 2 ay." Birkaç saniye idrak edemedi. Kaşları çatıldı. Jungkook onunla göz teması dahi kurmuyordu. Bu daha da sinirlendirdi onu.

Çenesinde gözlerini kendine çevirmesini sağladı.

"Anlamadım? Ne zaman?"

"Bu gece." Buysa yeşil gözler büyültmüştü. Birkaç saate gidiyordu.

"Bu şimdi belli olmuş olamaz." Jungkook olumsuzca salladı kafasını. Jimin'e söyleyecek kadar önem vermemiş gibi duracaktı. Yeşil gözlünün sesi durgunlaştı.

"Diğerleri biliyor muydu?" Siyah saçlının aldığı onaylamayla kafasını öne eğdi. Bu gerçek üzmüştü onu. Söyleyecek kadar değer görmemişti.

"Anladım." Gerçekten üzülmüştü. Hem onun gideceğine, hem de bunu sadece kendisinin bilmemesine.

"Bir şey daha var." Jungkook gerçekten konuya çok tersten ve çok saçma girdiğinin farkındaydı. Jimin sadece kafasını kaldırıp ona baktı. Konuşamaıbı bekledi.

"Şaka yapıyoruz, gülüyoruz, eğleniyoruz senelerdir. Bunu bir şey umarak da söylemiyorum, uzun süre olmayacağım ve bir şey olursa söylemeden gitmiş olmayı istemiyorum." Cümlesini bitirirken yeşil gözlerin kendisine hafif hafif dolduğunu görebiliyordu. Ama o gözlerde kendisine ufak bir şey bile olmadığının farkındaydı.

"Jimin, ben seni kalbimde hissediyorum. Daha fazla açıp aramızda bir gariplik oluşturmayacağım sadece söylememiş olmak istemedim." Sarı saçlı olan şaşkınlıkla bakmıştı.

Ne diyeceğini bilemedi önce. Ama o kontrollü halinden şaşmadı. Düşünmedi bile belki biraz düşünse farklı bir cevap verirdi. Vermedi.

Aynı işyerinde biriyle olma fikrini düşünmedi bile.

"Jungkook ben seni öyle görmüyorum." Sonra söylediği cümleler nafileydi, Jungkook sadece hafif bir gülümsemeyle karşılamıştı.

Göreve giderkense son vedalaşmalarında sadece ufak bir gülümsemeyle verdiler. Jimin'in bilmediği tek bir şey vardı, 2 ay görmediği Jungkook'u ağlayacak kadar çok özleyeceğiydi.

B-99Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin