Çok kısa bir bölümle geldim. Uzun zamandır yazmadığımdan dolayı en azından yarınki bölüm için kısa bir kesit yazayım dedim. Maalesef bazı arkadaşları tatmin etmeyecek. Belki bu bölüme başka bir partla devam ederim.🤷🏻♀️
Kapının önünde durdu ve Ali ile şuan karşılaşmanın ne kadar doğru olacağını düşündü. Onu öylece arkada bıraktıktan sonra bu karşılaşma sancılı olacaktı hiç kuşkusuz. Her ne kadar annesi için de olsa ihanetini kendi bile hazmedemiyor, sırf bu yüzden birazdan olacaklara kendini hazırlamaya çalışıyordu. Bunu vatanına, Ali'ye borçluydu. Kapıyı zorlanmadan açtı. Etrafa göz gezdirdi fakat Ali'nin evde olduğuna dair hiçbir delil yoktu. Geleceğinden emindi. O gelene kadar burada olan üç beş parça eşyasını almaya yukarı odasına çıktı. Ali'den gasp ettiği odası. Bu oda bile ona aidiyet hissettiriyordu. Odada henüz solmamış gülleri onu karşıladı. Ali'nin ona ilk ve tek aldığı çiçek. Büyük ihtimalle başka da olmazdı. Ona o zaman en sevdiği çiçeğin beyaz gül olduğunu söylemişti fakat hiçbir zaman favori çiçeği olmamıştı. Buna kafa bile yormamıştı ki. Ama bundan sonra en sevdiği çiçek beyaz güller olacaktı.
El çantasının fermuarını çektiği sırada aşağıdan kapı sesi gelmesi ile onun da geldiğini anladı. Nasıl tepki verecekti? Dinler miydi? Bunu şimdi anlayacaktı. Elinde çantası ile aşağı indi. Ali de farketmişti eve birinin girdiğini. Merdivenden inerken göz göze geldiler. Ali, Nadia'yı görünce ilk şaşkınlığın ardından öfkeli yüzünü gösterdi.
"Ne işin var burada"
Nadia Ali'nin karşına gelene kadar cevap vermedi. Bu zaten sınırda olan Ali'nin sabrını taşırmıştı.
"Nadia!"
Masanın yanına gelen Nadia'nın el valizini masanın üstüne bırakmasına kadar onu farketmemişti.
"Seninle konuşmak için."
Durakladı. Gözüyle valizini gösterdi.
"Bir de zoraki misafirliğime son vermek için."
Ali valizden gözlerini çekti. Çok sinirliydi ama aynı zamanda içinden bir şeyler kopup gidiyordu. Gitmekte nereden çıkmıştı ki?
"İsabetli olur."
Nadia hayal kırıklığını çok kez yaşamıştı. Ama Ali'nin ona bıraktığı hayal kırıklıkları her zaman en ağır olanı olmuştu. Şimdi de gözlerinden belliydi bu kırıklıklar. Acı şekilde tebessüm etti.
"Sonunda kurtuluyorsunuz benden yüzbaşım."
Ali ellerini sandalyenin üstüne koydu. Öfkesini koruyarak bu durumun kendisini hezimete uğratmasını izin vermedi.
"Nadia annen nerde? Onu nere sakladın.."
"Ali-"
Biraz öne eğildi Nadia'nın üzerine eğilerek baskısını hissettirmeye çalıştı yüzbaşı.
"Nadia sen bir suçluya yardım ettin. İkiniz de aranıyorsunuz. "
Nadia ukala gülüşünü takındı.
"Beni tutuklayacak mısın?"
Ali sinirle nefesini içine çekti.
"Nadia bu işin şakası yok. Sen eli kanlı bir suçluya yardım ettin."
"Bana da aynısını demiştin."
Ali'nin yüzü duyduğu şeyle anlık yumuşadı.
"Sen farklısın."
"Dosyamı okuyana kadar ben de senin için öyleydim."
Ali duruşunu eski haline geri getirdi.
"Değildin Nadia. Ama anne dediğin kadın senin gibi değil. Bunu görmüyor musun?"
Nadia Ali'nin onun için böyle düşündüğünü duyması gidişini zorlaştırıyordu. Belki annesi olmasa şimdiye daha farklı olurdu. Ama olmayacaktı. O bir muhbir olarak kalacaktı.
"Beni anlamıyorsun. Ben yıllardır ona kavuşma arzusuyla büyüdüm. Şimdi onu bulmuşken buna izin veremem. Yapamam. Onu bu bataklıktan kurtarma şansım varken olmaz."
Ali ilk defa Nadia'nın zekasının zafiyete uğradığını görüyordu. Duyguları akıllıca düşünmesini engelliyordu. Nadia'yı böyle görmek daha da sinirlendirdi Ali'yi.
"Esas sen anlamıyorsun. O kadın seni tetikçi gibi kullanıyor. Senin onun için hissettiğin şeyleri o hissetmiyor. Sadece zafiyetinin farkında. Ve seni sandığın gibi temize çekmek gibi bir niyeti yok."
"Ali senden sadece zaman istiyorum. Denemek için. Annemle bir şansım daha olsun diye."
Ali sıkışmıştı. Bir yanda çaresiz sevdiği kadın bir yanda vatanı. İlk defa böyle ikilemde kalıyordu.
"Sacit komutanın kesin emri var. Buna müsade edeceğini sanmıyorum"
Nadia Ali'nin cevabına karşılık öfkesine hakim olamadı. Sesinin yüksek çıkmasına sebep oldu.
"Ben Sacit paşadan zaman istemedim Ali. Senden istedim. Bana yardım edebileceğini düşünmüştüm. Yanılmışım"
Ali'nin de öfkesi aynı oranda arttı. Kadının bu kadar diretmesi onu zora sokuyordu.
"Bu benim elimde olan bir şey değil Nadia. Biliyorsun ki gizli bir şey yapamam"
Histerik bir şekilde güldü Nadia.
"Bilmez miyim. En son söylediğin yalan. Ben sana koşulsuz güvenirken üstüne üstelik vatanına ihanet ettiğini düşünerek kendimi yiyip bitirirken meğer sen bana hiç güvenmemişsin yüzbaşı."
Sesleri sertleşti iki tarafında.
"Nadia ben bir askerim. Anneni gizledin ne yapmamı bekliyordun. Anneni almaya geldiğimi bilsen buna müsade edecek miydin ki etmedin."
"Ben mecburdum Ali. Senden sadece biraz zaman istedim."
Ali elini alnına götürdü sıktı. Nadia'nın inat etmesi onu iyiden iyiye öfke zindanlarına hapsediyordu.
"Nadia anlamak istemiyorsun belli ki. Sana ne kadar zaman verirsem vereyim değişen bir şey olmayacak. Bu kadın senin sandığın gibi biri değil. Sonucunda sen üzüleceksin. Ve iş işten geçmiş olacak. O zaman annen olmasına rağmen kafasına sıkacak mısın?"
"Hiç şüphen olmasın."
Ali'yi sıcak basmıştı. Sinirle elini sandalyeye çarptı. Bu Nadia'nın irkilemsine sebep oldu. Ali üzerindeki ceketini çıkardı. Alacağı karar onu yakmıştı şimdiden.
"Peki "
"Nasıl?"
"Çok zaman veremem. İçerde kaldığın süre boyunca her şeyden beni haberdar edeceksin. Girip çıkan itlerden tutta uçan kuşa kadar."
Ellerini beline yerleştirdi.
"Bu sefer yalan yok Nadia. İlk yalanında ne olacağını sen tahmin et."
Nadia kazandığı zaferden dolayı mutluydu. En nihayetinde Ali'nin bu dünyada onu anlayacak tek kişi olduğunu biliyordu. Ali ona arkasını dönerek divana oturdu. Nadia da bunun bir şart müzakeresi olduğunu anlayarak valizini eline alarak köşeli divanın köşesine koydu. Kendi de Ali'nin tam karşısına yerleşti. Bacak bacak üstüne attı ki iddiasını koruyarak Ali'ye hiç pişman olmayacağını göstermek için ona istediğini vermeye kendini hazırladı.
"Ben de bunun için buradayım."
Ali 'hayırdır' der gibi baktı. Karşısında istediğini elde etmiş eskisi gibi güçlü bir Nadia vardı. Bu ona ateş basmasına yetti. Gömleğinin kol düğmelerini açıp kıvırarak hararetini atmaya çabaladı.
"Boran'ı almışsın. Seni tebrik ederim."
Ali kaşlarını kaldırdı.
"Onu öldürmek istediğini mi söylemeye geldin?"
Nadia çapraz bir şekilde güldü. Ali'nin mevzuyu hemen çakması hoşuna gitmişti.
"Denebilir."
" Nadia! sabrımı sınama anlat hemen."
"Adliye çıkışı onu öldürme emri aldım"
Ali arkasına yaslandı. Tahmin ettiği şeyle Nadia'ya verdiği şansı vermemesi gerektiğini düşünse de iş işten çoktan geçmişti.
"Emri annen verdi değil mi?"
"Ali!"
Nadia'nın çıkışı haklı olduğunu gösteriyordu.
"Bu işin sonunda haklı olduğumu anlamak istemem Nadia ama öyle olacak gibi."
"Konumuz Boran, Ali. Bunları konuştuk bitti."
Ali yerinden kalktı Nadia ile arasında az bir mesafe kalacak şekilde oturdu.
"O iş bende sen bundan sonra ne olacak onu söyle."
Nadia Ali'nin yumuşaması ile yelkenleri indirdi.
"Bilmiyorum."
Ellerini birbirine geçirip çaresiz bakışla Nadia'ya döndü Ali.
"Bu iş gittikçe tehlikeli bir hal aldı. Sonunda olacaklar-"
Endişeli şekilde Nadia'ya baktı. Nadia'nın gözlerinde ise alışık olmadığı Ali'nin bıraktığı saf huzur vardı.
"Ummadığın şeyler yaşayacaksın Nadia. Üzüleceksin. Bunlara hazır mısın?"
"Belki de."
Bacaklarını düzelti ve Ali'ye döndü.
"O zaman sen yanımda olcak mısın?"
Ali başını sallamakla yetindi. Ne olursa olsun bu deli kadını artık bırakmazdı. Görünmez bağlar ile birbirlerine bağlıydılar. Güvenin verdiği o müthiş his Nadia'yı çepeçevre sardı.
"Peki o gün değişecek mi bir şeyler?"
Nadia asla azla yetinmez daha fazlasını ümit etmekten çekinmezdi. Üstü kapalı söylenen bu cümle aslında aşikardı. Ali ellerini çözdü. Onu her ne kadar bir beklenti içine sokmak istemese de içten içe böyle olmasını o da ümit ediyordu. Çözdüğü eli yakınında olan Nadia'nın eliyle buluştu. Düzen değişiyordu ve ilk defa Ali aşkta cesur olmayı seçmişti. Bu geç kalınmış bir hareket olsa da.
"Neden olmasın."
Nadia'nın sevinci ise her şeye değerdi. İkisinin kilitlenmiş gözlerini ayıran Sacit paşadan gelen telefon oldu. Ali kendine gelip telefonu açtı. Bir süre konuştuktan sonra tekmil verip telefonu kapattı.
"Gitmem gerekiyor."
Ali ayağa kalkıp biraz ilerlemiş olsa da geri döndü.
"Çanta kalsın burada. Her geldiğinde Sedef'ten giyinmek zorunda kalma."
Nadia bunun kal demek olduğunu biliyordu. Kütük Ali'den bu kadarı oluyordu en fazla."
Nadia da ayağa kalktı. Mutlu olsa da içten içe ona sıkıntı veren bir şey vardı. Aklına gelen şeyle güldü. Asker yari olmak demek ki böyle bir şeydi. Her görevde yüreğinde ağrı ile kalmak.
"Kendine dikkat et"
"Sen de"
Tereddüt etmeden sarıldılar. Bir dahaki kavuşmaya yetecek kadar olması mümkün değildi oysa.