"Biz mi çok terledik yoksa hava mı çok sıcak?" Kendimi hem yorgun hissediyorum hem de hiç yorulmamış gibi koşmaya devam etmek istiyorum.
"Yeter artık!" dedi Hektor. "Daha fazla koşamayacağım karnıma ağrılar giriyor, dur artık!" diye bağırırk en kendini yere attı. Ben ise koşmaya devam ettim.
Hektor'un arkamdan bir şeyler söylediğini duydum ama ne demek istediğini anlayamadım. İleride koca bir çınar ağacı vardı. Kim bilir kaç yaşındaydı bu ağaç yılların verdiği büyüklük ağaca o kadar yakışmıştı ki asil duruşu ve insana huzur veren gölgesi onu muhteşem yapıyordu. Yönümü ağaca doğru çevirerek tempomu arttırdım.
Güneş tam tepede, her yerin aydınlık olması gerek tanrım neden etraf gittikçe kararıyor. Midemde bulanmaya başladı. Kalbim o kadar hızlı atıyor ki zar zor nefes alıyorum. Ayaklarımı hissetmiyorum artık. Hiç..bir..şey..göremiyorum..
**Hektor**
"Yeter artık!" dedim nefes nefese. "Daha fazla koşmayacağım, karnıma ağrılar giriyor, dur artık!" diye bağırırken Neria ya kendimi çimlerin üzerine attım. Nefes alışlarımı kontrol etmeye çalışarak. "Benden altı yaş küçük bir kız olmana rağmen pek hızlısın Tanrım sen daha 8 yaşındasın biraz daha yavaş koşsan olmaz mı sanki?" dedim Neria'nın beni duyduğunu onunda bir yere uzanıp dinlendiğini düşündüm.
Nefes alışları düzelmişti bende kalkıp etrafıma bakındım. Neredeydi bu kız yok işte. Of Neria hala hiç yorulmaz mısın sen küçük cadı şimdi bulurum seni.
Uzakta çayırların üzerinde bir karartı var sanırım bu o, evet evet bu Neria yaramaz o da yorulmuş sonunda. Dinlensin bakalım. Yanına yürürken "Artık eve dönmeliyiz Neria yemek saati geldi ve ben çok acıktım. Koşmak beni gerçekten çok acıktırdı şuan seni bile yiyebilirim" dedim. Yere uzanıp "büyüdüğümüz zaman senin böyle koşup kendini yormana izin vermeyeceğim. Biraz dikkatli olup kendini düşünmen lazım" dedim, Neria cevap vermedi. "Neria?"
Yanıt yok. Korkmaya başladım. Ne oldu buna böyle yoksa bana şaka mı yapıyor hadi ama. Onu dürterek "Şakanın sırası değil uyan artık hadi geri dönmek istiyorum acıktım" dedim ama yine tepki yok. Yoksa.. yoksa olamaz bayıldı sanırım of biliyordum başına bir iş geleceğini. Umarım seni eve kadar taşıya bilirim Neria. Onu kucağıma aldım, gerçekten çok ağırdı, kollarım onu taşıyacak güçlükte değildi henüz. Sanırım yapamayacağım "Seni burada yalnız bırakmak istemiyorum ama babana haber vermem lazım lütfen beni affet küçüğüm" diyerek onu en yakın ağacın altına güzelce yatırıp eve koştum.
Gerçekten çok endişeliydim ve korkuyordum Neria için. Umarım kötü bir şey olmamıştır. Belki de sadece başına güneş geçmiştir diye düşünerek yol boyunca kendimi avutmaya çalıştım Kapıyı şiddetle çalarak "Bay Breanne Bay Breanne koşun lütfen" diye bağırdım Bay Breanne telaşlı bir şekilde kapıyı açıp "Hektor aman tanrım ne oldu söyle hemen Neria nerde nasıl"
Nefesimi kontrol etmeye çalışarak" biz koşuyorduk ve o bayıldı nasıl olduğunu görmedim ama onu buraya kadar taşıyamadım gelin lütfen sizi ona götüreyim Bay Breanne" Bay Breanne ceketini bile giymeden hemen peşimden geldi.
Bay Breanne'nin en küçük kızıydı Neria. 11 yaşında ve 13 yaşında iki ablası vardı 16 yaşında da erkek kardeşi. Bay Breanne en çok Neria'yı seviyor ve onu yanından ayırmakta zorlanıyordu bu belliydi çünkü genelde fazla uzaklarda oynamamıza izin vermezdi.
Neria küçük olmasına rağmen kardeşleri arasında en zeki ve düşünceli olanıydı bence. Öteki kız kardeşlerinden daha güzel değildi belki ama gözlerinin içi o kadar güzel parlıyordu ki o ışık kalbimi aydınlatmaya yetiyordu. O benim en yakın arkadaşımdı her şeyimi paylaştığım. Sürekli mutlu ve kıpır kıpır bir insan olduğundan dolayı bulunduğu ortamlarda insanlar ilk önce onu fark ediyor, ona ısınıyor ve onu beğeniyorlardı. Yeri geldiğinde olgun ve mantıklı sözleriyle tüm kasabanın gönlünü fethetmiş ve tüm kasabaya kendini sevdirmişti. Ama şimdi bir ağacın altında uzanmış hareketsizce yatıyordu.
Sonunda yanına vardık. "İşte orada!" diye bağırdım elimle ağacın altını işaret ederek.
Bay Breanne hemen yanına gidip nefes alışlarını kontrol etti. "Nefes alışları yavaşlamış." dedi biz düşünür gibi oldu sonra hemen " Sen git Dr. Pratt'ı çağır ben de onu eve taşıyacağım." der demez hemen yerimden fırladım ve koşmaya başladım...
....
"Üzgünüm Bay Breanne, haberlerim iyi değil" dedi Dr. Pratt "Neria'nın kalbi yaşıtlarına oranla güçsüz durumda çok iyi beslenmesi, üzülmemesi gerek. Kendine artık çok daha iyi bakması gerekiyor." Dr. Pratt kapıyı araladı Bay Breanne ile birlikte yatakta yorgunluktan kendinden geçmiş olan Neria ya baktık. "Artık çok koşmaması gerek." dedi doktor.
Bay Breanne büyük üzüntüsüne rağmen güçlü durmaya çalışarak "Peki kalbinin sağlığı için ne yapabiliriz."
"Dediğim gibi şimdi vereceğim ilaç kalbinin daha sağlıklı beslenmesini sağlayacak. Bu ilacı her gece yatmadan içmesi gerek. Kendini yormasına izin vermeyin ve beslenmesine dikkat edin."
"Anladım Dr. Pratt geldiğiniz için teşekkürler."
"Rica ederim Bay Breanne bu benim görevim onu sizin kadar bizde çok seviyoruz umarım yaşadıkları mutluluğuna engel olmaz."
"Umarım.. Umarım.." dedi Bay Breanne doktoru kapıya kadar götürdü ve geri dönüp Neria'nın odasına geçip yatağının sol tarafına oturdu.
Ben köşedeki sandalyede oturmuş dizlerimi ovuşturuyordum. Keşke hiç koşmasına izin vermeseydim neden ona engel olamadım ki ona karşı daha dikkatli olup ona uymasaydım belki de böyle olmazdı.
Neria'nın büyük kız kardeşi Alexandra da yatağın sağ tarafında oturuyordu. Ronald ile ortanca kız kardeşi Erica eve henüz dönmediler. Sabah bana kasabaya inip alış veriş yapacaklarını söylemişlerdi.
Neria gözlerini yavaş yavaş açtı ve şaşkın şaşkın etrafına bakındı.
***Neria***
Kendimi o kadar yorgun hissediyorum ki, konuşuyor olmama şaşırarak babama dönüp "Ne oldu bana?" diye sordum. En son koştuğumu hatırlıyordum sonra bir bulantı sonra hissizlik ve tanrım şimdi odamda olduğuma göre bayılmış olmalıyım of babam bir daha koşmama izin vermeyecek neden yeterince güçlü değildim ki.
"Çok yorulmuşsun kızım Doktor artık bu kadar çok koşamayacağınızı söyledi. Eğer kendine iyi bakmazsan kalbinde bazı sorunlar olacakmış. Bizi üzmek istemezsin değil mi benim küçük meleğim" diyerek elimi tuttu ve dudaklarına getirerek öptü. Bu gerçekten büyük bir sorun olmalıydı Tanrım bir daha koşamamak ne kadar da acı ben.. Ben..
"Ama bana çayırda koşmayı ve yürümeyi çok seviyorum biliyorsun beni oradan uzak tutamazsın."
"Hayır hayır kızım seni oradan uzak tutmayacağım, söz ama artık oraya beraber gideceğiz eğer düzenli olarak yemek yiyip Doktorun verdiği ilacı her gece yatmadan içersen kendini yormadan koşabilirmişsin meleğim. Şimdi biz odadan çıkalım da sen biraz uyu olur mu?" diyerek odadan çıktı babam diğerlerinin de çıkmasını sessizce izledim. Hektor kapıdan çıkarken bana baktı ve gülümsedi bende ona gülümsedim. Kim bilir ne kadar korkmuştu benim çayırda bayıldığımı anladığında..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tanrı'nın Işığı
Ficção Históricaİnsanlar vardır, onları sık sık göremeseniz de varlıklarını hissetmek, onlarla aynı havayı teneffüz ettiğinizi bilmek içinizi ısıtır. Sıkıntıların içinde yüzerken onların yanında olma ihtiyacı duyarsınız çünkü onlar zorlukları sevgi ile aşmayı düşün...