ikinin ikisi

6 2 0
                                    

Alarm sesiyle uyanılan bir sabah. Cümlenin sonuna "daha"yı ekleyelim. Uyandırılmaktan hoşlanmayan yanına, bir de şu zımbırtı eklenince iyice huysuzlanıyordu. Ayaklarını yatağa art arda vurarak mızıldandı. N'olursa olsun kalkması gerekiyordu. Giyinmesi, yemesi ve okuluna gitmesi. Oflamalarının eşliğinde yatağını terk etti. Banyoya geçerken mutfaktaki tıkırtıları duydu. Sofra hazırlanıyordu. Hazıra konmayı severdi. Bir hazıra konmak, bir de iş yıkmak. Fırsatı bulunca kaçırmazdı katiyyen. "Bu adamı almakla iyi etmişim" diye içinden geçirdi.

"Günaydın." sonuna kadar uzattığı sözlerini, açtığı kollarını arkasından beline sararak kapattı. Sağ yanağını sırtına yaslarken, ikisi arasındaki bu rahatlığı sevdiğini bir kez daha fark etti. Şirin hallerini açığa vurmak, kabul edilmesi, kolayca anlaşmak. Tüm bunları seviyordu.

"Günaydın güzelim." ellerinin tutulmasıyla sarılmasını sıkılaştırdı. Sağa sola sallandı. Kahvaltıya oturduklarında ayılmıştı.

"Bir gün gelecek, kendimi uykudan alabileceğim." çatalın ucundaki peyniri ağzına attı. Yarı dolu ağızla konuşurken, onun dikkatini çekmişti.
"Kahvaltımızı ben hazırlayacağım ve seni uyandırmaya geleceğim" çayından aldığı yudum sonrası gülümsedi ve eşine baktı. Dudağının sağ tarafını yukarı kaydırıp nefes vermesinin eşlik ettiği gülümsemesini sunuyordu. Etrafı çizgi çizgi olan gözleri kısılıyordu böyle gülümseyince.

"Pekala. O zamana kadar seni iyi yetiştireceğim." diyerek çatalındaki zeytini uzatınca, hızlıca zeytini kaptı. Bir yandan çiğniyor bir yandan gülümsüyordu.

Çay sohbetleri o kadar tatlı oluyordu ki, uzatıp yine derse geç kalma riskine girmişti. Aceleyle giyinmeye çalışırken, kolundan çekiştirerek zor çıkardığı üstüne kızdı bir posta. Gömleğini iliklerken yanlış gitmişti üstüne. Aynadaki haline bakarken düğmeleri bir çekişte koparmak aklından esti. Yakasına uzanıp mızıldanırken gülen eşini duydu. Yanına gelip düğmelerini düzeltmeye başladı.

"En alttaki düğmeden başlasana." Yüzüne bakmadan düğmeleri iliklemesini bekledi.
"Mühendissin ya, her şeyi biliyorsun." diye sataştı.
"Seni güzelce yetiştereceğim demiştim." başını patpatlayan eşine bakakaldı. Kendisiyle eğleniyordu! Gözlerini kısıp cıklayarak aynadan çekildi.

Hatırasının, boynunda kalmış elleriyle, ipini tuttu. Önü açık gömleğine bakıyordu. En alttan başlamam gerek dedi kendi kendine. Takip ederek düğmelerini kapattı. "Beni iyi yetiştirdin." dolan gözlerini aynadan yukarı çevirirken nefesini bıraktı. Yavaşça aldı, aldığından daha yavaş bıraktı.

Bu nefes derinliğinden çalan telefonuyla çıktı. Arkadaşları gelmişti, aşağı inmesi gerekiyordu. Örtüsünü kotunun üstüne attırdıktan sonra evden çıktı. Sokakta bekleyen beyaz Volvo korna çaldı. Görüldüğünü anladı ve üç kızın yanına sıkıştı. Yol boyu arkadaşları sohbet etmişti. Ona da hal hatır sormuşlardı. Onu unutmazdılar. Yine de konuşmak istemediğinden sessizliği tercih etti. Kulaklarına sesleri gelirken, zihni kendi konuşmasıyla fazlaca meşguldü.

Merhaba bahriyle başlamıştı mevlid. Merhaba, merhaba, merhaba... Verilen bu selam, nefesini hızlandırıyordu. Gözünde yaş olmasa da, herkes buğulanmıştı. Sesler uzaktan çalınıyor, başı ağırlaşıyor, kırptıkça pikseller beliriyordu. Lavaboya gitmek için yerinden kalktı.

Yanık bu sesi, aynadaki suretinden kendine yansırken hala duyuyordu. Merhaba denizinden bir damla düşürdü yadına.

"Merhaba" tok bir tonda sakince söylenen bu söz kulağına ulaştı. Acele okuldan çıkmış, yurda gidip yarınki sınava nasıl çalışsa diye plan kuruyordu. Bu merhaba, az evvel Mevlid hakkında yazdığı bir sayfalık yazının suretlenmiş hali miydi?

Kime söylendiğine emin olamasa da sesin sahibine bakındı. Ona bakan gözleri görünce, yabancı bu suratın kendisini çağırdığını anladı. Bir an cevap verip başından savma niyetiyle karşılık verdi: "Buyrun".

"Rahatsız etmek niyetinde değilim." Sağ elini kabanının cebinden çıkarıp dur işareti yapmış halde önünde tuttu.

Kızımız da bu arada yüzünü analiz etti.  Kağıtları toplayan kişi olduğunu anlamıştı. Gözleri bu kadar küçük müydü acaba? Gülümsediği için mi kısılıyordu? Kaşlarını gölgeleyen dalgalı kahküleriyle de yüzü küçük görünüyordu. Bir an evvel desene diyeceğini diye içinden geçirirken, hareketlenen dudaklara dikkatini verdi.

"Bugün sizi kafede görmüştüm. Kağıtlarınız dağılınca size verdim. Hatırladınız mı?"  kaşlar düz çizgi olurken gözler birazcık daha kısıldı, mümkünmüşcesine. Sadece başını sallamakla yetindi.

"Sizinle tanışmak istiyorum."

Kız o anda, dondu. Hazırlıksız yakalandığı bu talebe yüzünde açılan gözler ve yarılanmış ağız tepki verdi. Ne tür bi' saçmalık bu? Ben de şu an yatağımda uzanmış kitap okumak istiyorum ancak hayat her istediğimizi vermiyor işte. Bi' görünce hemen tanışmak istenir mi? Gerçi istenmese nasıl tanışacaksın o da ayrı mesele. Aşırı düşünmeye başladığını fark ettiğinde gözlerini kırpıştırıp etrafa bakarak dikkatini topladı. Bir bahane, bir kaçış ararken üstünü inceleme fırsatı da oluşturdu kendine. Lacivert bir pantolon, asker yeşili bir kaban. Ayakta postallar. Neyi bahane etseydi? Evet! Sınavlar.

"Kusura bakmayın ancak ben şu an sınav haftasındayım bunu düşünemem." Cevabını verdi işte. Ne var ki, basıp gitmeye yeltememiş, karşındakinin tepkisini bekliyordu. Niye? Diye kendine de sordu.

Bir ses vermeden, sırt çantasını önüne çekti karşısındaki adam. Çantadan çıkan bir not defterinden sayfa kopardı, bir de kalem çıkardı. Kalemi, kağıtta gezdirdi.

"Anlıyorum," kağıdı elinde tutarken çantasını da tekrar sırtına astı. "Sınavlarınızda başarılar dilerim. Sınavlarınız sonrası düşünmenizi rica ediyorum." Az evvel bir şeyler çizittirdiği kağıdı kendisine uzattı. Kağıda baktı. Adama baktı. Kağıda bir kez daha baktı ve aldı. Elini yumruk yaptığını hemen öncesinde fark etti. Kağıt şimdi avucunun içindeydi. Elini kapatıp cebine soktu. Adam bir baş selamı vererek karşısından çekildi.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: May 12, 2023 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

GamlanmaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin