Tahtaya arkadaşları arasında çok ünlü olan bakışı ile bakıyordu Hyunjin. Sınıfta en uzun olmasına rağmen en önde oturuyordu ve bunun sebebi barizdi. Okuldaki birçok öğretmenin dikkatini tatlı dili ve derslerde olan aktifliği sayesinde çekiyordu.
Tahtaya yazılmış soruyu hızla çözdü ve cevap vermek için hızla parmağını havaya kaldırdı. O sırada tek bir kaşını kaldırmış, gözlerini hafifçe kısarak soruyu kafasından tekrar çözdü ve cevabının sağlamasını yaptı. Ama hocaları Hyunjin'den sonra parmağını kaldıran kişiye söz hakkı vermişti.
Hyunjin şikayetçi bir çocuk olmamıştı hiçbir zaman. Ama kimya hocası onu son zamanlarda çok sinirlendirmeye başlamıştı. Adamı zaten sevmezken, sevmeye çalışırken adamın kendisini git gide daha çok sinir etmesi Tanrının kendisine oynadığı bir oyun gibi geliyordu. Bu hafta kimya hocaları sekiz kez derslerine girmişti, bu sekizinciydi ve Hyunjin'i bu sekiz dersin birinde bile kaldırmamıştı.
Hyunjin bu konuyu geçen hafta hocası ile konuşmuştu. Hocasının cevabı, "Sana öyle gelmiş." Olmuştu. Normal şartlarda okul tarafından sevilen çok fazla öğrenciye sahip olan bu öğretmen iyi biriydi ve iyi kişilik özellikleri vardı. Yalnızca Hyunjin'e karşı mıydı bu tavırları?
Hyunjin dışarı zili çaldığında eşyalarını toplamıştı, hocası ile konuşmak için. Hocasının yanında bir öğrenci yapamadığı soruyu gösteriyordu. Hyunjin sırasından hocasının keyifle öğrencisine soruyu anlatırken dudağının yukarı doğru kıvrılışını seyretti. Mutlu görünüyordu. Ama saniyeler sonra Hyunjin onun yanına gittiğinde yüzündeki tatlı gülümseme yok olmuştu.
"Hocam,"
Genç adam masasının üzerindeki kitapları çantasına yerleştirirken mırıldandı, "Hyunjin,"
"Bana hala söz hakkı vermiyorsunuz."
Pek ilgisiz bir tavırla konuştu. "Bunu konuşmuştuk. Ve yanlış hatırlamıyorsam daha geçen ders sana söz hakkı verdim."
"Ne? Hocam hayır."
Kaşları tehditkar bir edayla havalandı. "Yalan mı söylüyorum yani?"
Hyunjin bir an ne diyeceğini şaşırmıştı. "Hayır hocam, öyle demek istemedim. Sadece sanırım yanlış hatırlıyorsunuz."
"Yanlış hatırladığım falan yok. Ayrıca ben senin zaten iyi olduğunu, soruları yapabildiğini biliyorum. Sorun yok."
Kesinlikle yanlış hatırlıyor, diye düşündüm Hyunjin. Adı gibi emindi çünkü. Ama yine de sessiz kalmayı tercih etti. Hocasına kafa tutmak istemezdi. "Peki hocam.."
"Ayrıca bir dahaki sefere böyle bir şey için yanıma gelme. Daha önce konuşulmuş boş bir mesele. Tamam mı?"
Hyunjin hiç içinden gelmese de, "Tamam." Diye mırıldandı.
"Güzel."
Hocası Hyunjin'i koca sınıfta yapayalnız bırakmıştı. Sessiz sınıfta sinir krizi geçirmek üzereydi Hyunjin. Elinde titreyip ses çıkaran telefonunu hışımla açıp kulağına götürdü. "Ne var?"
Telefonun diğer ucundaki Jeongin hayretle sordu. "A.. İyi misin?"
"Hayır! Sanırım değilim! Nefret ettiğim ama nefret ettiğimi kabul etmek istemediğim, kendini beğenmiş, kendini çok yukarılarda gören, öğrencileri küçümseyen, dersi iyi anlatmayan, dersi anlatan ama kendi dilinde anlatan, öğrenci seçen, huysuz, memnuniyetsiz, berbat hocam bir haftadır bana söz hakkı vermiyor ve ben onunla konuştum! Düpedüz yalan söyledi! Çıldıracağım!"
Hyunjin normalde ya sakin biri olmuştu ya da eğlenceli. Çok nadir sinirlenir ve üzülürdü. Hayata olumlu yönden bakmayı çok severdi, sürekli bardağın dolu tarafını görürdü. Küçük şeyleri dert etmez, sakin kalırdı. Ama bu sefer hocası onu dinlediği için belki de bu şekilde yüksek sesle, öfke ile tonlarca laf söylemişti.
Hocası sadece sınıfta unuttuğu kalemliğini almaya gelmişti. Ama onun yerine birçok eleştiri ve hakaret almıştı. Onluk bir sıkıntı yoktu ama Hyunjinlik bir sıkıntı olabilirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
pepsi - hyunho
FanfictionHyunjin anlık siniri ile hocası Minho'ya tonlarca laf söylerken hocasının kendisini dinlediğinden habersizdir. - tamamlandı - hyunho - minific 180124 180224