- 8 -

210 25 27
                                    

İnanılmaz bir gün geçirmişti Hyunjin. Gününe en sevdiği dersler ile başlamış, fena geçmeyen quizlerden yüksek notlar almıştı. Ardından en sevdiği ders olan görsel sanatlar dersine girmişti. İki derste çok anlamlı tablosunu bitirmişti. Arkadaşlarından ve öğretmeninden aldığı övgüler de dersin tatlısı olmuştu.

Öğleden sonra okuldan çıkar çıkmaz arkadaşı Seungmin ile alışveriş merkezine gitmiş ve orada güzel sohbetler etmişlerdi. Gününü dolu dolu geçiren Hyunjin şu an kararmış gökyüzü ile bakışıyordu. Gökyüzü sevinçten gözyaşları döküyordu, Hyunjin böyle düşünmüştü. Arkadaşı çoktan gitmişti ve kendisi de birkaç işlerini halledip evine gidecekti. Alışveriş merkezinin dışındaki dükkana girip alacağı şey ile kasaya kadar gitmişti. Aldığı ürünün ücretini ödemek için cüzdanına ihtiyacı vardı. Ceplerini yokladı ancak cüzdanı yoktu.

Bedeninde bir titreme dalgası hissetti. Saniyeler sonra aklına yere düşme olasılığı yüzünden cüzdanını Seungmin'in çantasına koyduğu aklına geldi. Aklına gelen şey ile bedeni rahatlamış elindeki ürünü alamayacağını düşünerek üzülmüştü ki telefonunun kılıf ile arasındaki para aklına gelmişti. Alabilecekti.

Hyunjin ürününü alıp neredeyse zıplayarak alışveriş merkezinden çıktı ve durağa kadar yürüdü. Yağmur devam ediyordu, daha da şiddetlenmişti hatta. Birçok insan yağmurdan kaçmak için koşar adımlarla ilerlerken Hyunjin yağmurun altında durmayı tercih etmişti.

Otobüsü sevinçle beklerken aklına biri gelmişti. Geçirdiği güzeller güzeli, dopdolu günü karartacak o kişi. Tartıştığı ve bir haftadır konuşmadığı sevgilisiydi. Yüzündeki gülümseme anında silinmişti. Endişe ile onu düşünmeye başladığında altdudağını ısırmaya başladı istemsizce. Henüz bir ay önce beraber oldukları sevgilisi ile küçük bir tartışma yaşamış ve oluşan tatsız durumdan dolayı Hyunjin Minho'ya geri dönmemişti. Kırgın hissediyordu ve Minho'nun kendisini umursuyorsa yanına geleceğini düşünüyordu.

Çok geçmeden sanki sevgilisi onun kendisini düşündüğünü anlamış gibi kendisini aramıştı bir hafta sonra. Hyunjin meşgule attı ve dik omuzlarını düşürdü. Kapüşonunu takıp ellerini ceplerine yerleştirdi. Bakışları yere düşen su damlacıklarında takılı kaldı. Duyduğu sesler ile başını kaldırdığında ise karşısında gördüğü beden ile kaskatı kesilmişti.

Normal şartlarda üzerinde deri ceket olan beden şu an uzun ve kalın, siyah bir kaban taşıyordu üzerinde. Hyunjin hemen anlamıştı kim olduğunu. Hyunjin'in bir şey demesine izin vermeden kollarını bedenine sarmıştı. Birkaç saniye sarıldıktan sonra Minho geri çekildiğinde sevgilisinin gözlerine baktı hüzünle. Ardından onu elinden tutup az ileride park ettiği arabasına götürüp oturttu. Yanına oturunca sessizlik artık camın üzerine düşen su damlalarının sesleri ile süsleniyordu.

İlk konuşan Minho olmuştu. "Seni merak ettim."

Hyunjin sadece karşısına bakarken alaycı bir tavırla sırıttı. "Bir hafta sonra mı?"

"Hayır, sadece fırsatım olmadı."

"Bu bir bahane olamaz." Yanındaki bedenin gözlerine baktı. "Değil de. Çok merak ediyorum biliyor musun.. Acaba tartışmamızdan sonra öğrencilerine gülümseyerek ders anlatırken ne düşünüyordun.. Ya da bırak onu, çok merak ediyorum. Ben sen aç mısın, beni merak ettin mi, nasılsın, diye kendime o kadar çok sordum ki... Kaç kez elim telefona gitti seni aramak için. Ama sen beni zerre umursamıyordun. Gerçi böyle bir şeyin olacağını düşünmek de benim aptallığım." Minho bir şey söylemek için dudaklarını araladığında söyleyeceğini ağzına tıktı Hyunjin. "Her neyse tamam. İzniniz olursa evime gideceğim."

Minho kaşlarını çattı Hyunjin'in bu hareketi ile. Arabanın kapılarını kilitleyip sert ses tonu ile konuştu. "Hiçbir yere gitmiyorsun, konuşup sorunumuzu hallediyoruz."

"Eve gitmem gerek. Tartışmaya ayıracak vaktim yok. Ayrıca buna siz karar veremezsiniz."

"Kızdırma beni Hyunjin. Düzgün konuş ayrıca."

"Oldukça saygılı bir şekilde konuşuyorum bence hocam."

"Hyunjin,"

Hyunjin sabrını tükettiği adama uzunca baktıktan sonra kollarını göğüs hizasına birbirine kavuşturmuş ve koltuğa sinmişti. Kafasını pencereden dışarıya çevirdiğinde ise artık görüş alanına sevgilisi girmiyordu. Oluşan sessizlikte düşünürken gözleri birden doldu. Boğazı düğümlenmişti.

Minho o esnada kendisini sakinleştirip Hyunjin'in bacağına koydu elini. "Konuşmak istemiyor olabilirsin ancak ben seninle bu şekilde kalmak istemiyorum. Konuşarak halledelim bitsin gitsin."

Bağırarak büyüğe döndü Hyunjin. Düğümlenen boğazı ona yeteri kadar acı verirken sıcak gözyaşları yanağından aşağı doğru süzülmeye başladı. "Konuşamıyorum, Minho! Ne zaman konuşmaya çalışsam saçma sapan şeyler söylediğimi biliyorsun zaten! Olan şeyi hiçbir zaman olduğu gibi söyleyemedim! Ki aklımda olsa bile söyleyemem," Derken sesi kısıldı. Önüne dönüp omuzlarını düşürdü. "Boğazım acıyor. Tüm kelimeler buraya dizilmiş sanki. Of..! Ya cidden! Cidden Minho. Madem konuşacağız. Cidden neden yaptın bunu? Neden uzaklaştın benden?" Ağlarken konuşmaya devam etti. "Neden hiçbir şey söylemedin. Neden bir selam bile vermedin? Neden yaptın bunları? Derslerim, okulum var değil mi? Ben ruh halimden dolayı kontrolü kaybettim her şey berbat şu an. Çok teşekkür ederim!" Elleri ile yüzünü sıvazladı. "Bilmiyorum belki beni böyle görmek hoşuna falan gitti ama hoş değildi. Ben.. Çok canım acıdı. Ve çok ergensin. Benden de ergensin, tamam mı? En ergen sensin."

Minho sevdiğinin söyledikleri ile hüzünlenirken istemsizce gülümsedi son cümleleri ile. "Anladım ama-"

"Konuşmak istemiyorum."

"Hyunjin-"

"İstemiyorum dedim ya."

Minho bir nefes vererek arkasına yaslandı. "O halde buradayız sen konuşmama izin verene kadar. Birkaç saat sonra mı, yarın mı yoksa bir hafta sonra mı bilmem."

"Tch, abartma istersen."

"Abartmıyorum, gayet ciddiyim ayrıca."

Hyunjin kaşlarını çattı. "Götürmüyor musun beni evime?"

"Hayır."

"İyi," deyip sırtını döndü büyüğe. Ardından ne yapabileceğini düşünürken yanındaki kapıya yaslanıp kapıyı zorla ittirerek açmaya çalıştı ancak başarısız oldu. Sinirle bağırdıktan sonra dudaklarını büzerek önüne döndü. Minho'ya öfkeli bir bakış attıktan sonra bağırdı, "Veletsin!" Dakikalar sonra sakinleştiğinde ayakkabılarını çıkarıp arabanın arka koltuklarına geçip koltuklara uzandı. "Madem senin için sorun yok, benim için de yok Minho efendi."

Minho Hyunjin'in cümlesi ile gülümserken dönüp sevgilisinin ne durumda olduğuna baktı. Eli sabır dilenir gibi alnına giderken bir nefes verdi. Minho arabasını çalıştırıp sürmeye başladığında Hyunjin başardığını hissetti ama yanıldı. Minho bu yirmi dakikalık yolculukta sevgilisini göl kenarına getirmişti. Issız yüksek alanda aşağıdaki gole rahatlıkla bakılabilecek güzel manzaraya sahip bir yerdi ancak hava karardı için pek bir şey belli değildi. Hyunjin ne olduğunu anlamak adına kafasını kaldırdığında nerede olduklarını düşünürken Minho arabadan inmiş ve arka koltuklara geçmişti.

O an kendisine kafasında soru işaretleri ile dönen sevgilisini yanaklarından tutup kendisine uzanması ile dudaklarını öptü. Yaptığı ile sevgilisini hayrete düşüren Minho bu sefer dediği ile Hyunjin'in hem bedeninde hem de kalbinde büyük bir etki yaratmıştı. "Dudakların konuşmak istemiyorsa bedenlerimizin konuşmasına izin verir misin?"

pepsi - hyunho Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin