O an ki ruh hâlim tam anlamıyla şoktu. Korkum beni esir almıştı. Hayalle gerçeklik arasında sıkışıp kalmıştım, mekân algım kaybolmuştu. Etrafı telaşla inceleyip nerede olduğumu anlamaya çalıştım. Evimde olduğumu anladığım saniyelerde bile bedenime yabancı gibiydim. Saatlerce etkisinden kurtulamamıştım.
On beş yaşındaydı. Adı Corajoso'ydu. Annesi hırsızlıktan sabıkalıydı, doğacak bebeği cesur olsun kimseden korkmasın diye Corajoso (Portekizce cesur) ismini koymuştu, doğumdan bir hafta sonra bıçaklanıp ölmüş, Corajoso ise devlet korumasına alınmıştı. Pek çok ev ve bakımevi gezmişti. En son Santoro Ailesi'nin yanına yerleştirilmişti.
Son dört senedir bu aileyle yaşayan Corajoso, diğer aile fertleri gibi yemek yiyebilmek ve yatacak yere sahip olmak için yeteneklerini kullanmak zorunda kalmıştı. Allah'tan annesinden belki de birazda babasından geçen hırsızlık genleri sayesinde hırsızlık yaparken zorlanmıyordu. Ama zorlandığı başka şeyler vardı, bazı geceler açlık onu hırpalıyordu. Bu gece de o gecelerden farklı değildi. Yine aç ve çaresizdi. Sabaha karşı eve dizleri tutmaz bir halde, elinde bir avuç Reali (Brezilya para birimi) ile dönmüştü. Yorgunluktan perişan bir hâlde gözleriyle kendine yatacak yer aradı. Küçücük yatak odasında yan yana sıralı yataklarda boş bir yer kalmamıştı. O kadar yorgundu ki, lüks arayacak hâlde değildi. Kardeşinin sarıldığı yastığın ucuna tüneyerek uyumaya çalıştı. Kardeşi her zamanki gibi erkenden büyük paralarla dönmüş ve horlamaya çoktan başlamıştı.
Corajoso fark edilmemek için dua ederek gözlerini kapattı. Eve gizlice girmişti, yoksa o parayla eve girmesi mümkün değildi. Elleri iki dizinin arasında, dizleri karnında, cenin pozisyonunda ne kadar uyuduğunu bilmeden yattığı sırada, birden beyninde ışık patlaması ve uğuldama ile sıçradı.
Gözlerini açtığında üvey babası Cladio yine kan çanağı gözleriyle üstüne eğilmiş, her zamanki gibi nereye denk geldiğini önemsemeden tekme ve yumrukla vücudunu örseliyordu. Sıçrayarak kalktı, yorgun olmasına rağmen oradan uzaklaşması tek kurtuluşuydu. Daha önce gizlice girdiği camdan can havliyle dışarı atlayıp sokaklara tekrar döndü. Bu kez yeminliydi o lanet yere tekrar dönmeyecekti. Koşmaya çalışıyordu ama kemikleri o kadar ağrıyordu ki, artık çabalamadı ve ilk gördüğü ıssız yere çöktü. Kendine sarılarak durdu. Nefesinin düzelmesini bekliyordu. Sürekli giymekten yer yer yırtılmış rengini bile hatırlamadığı kazağı da onu ısıtmıyordu. Soğuk havada nefesi buhar olup uçarken hırlama sesiyle köpeği fark etti. Kalkıp tekrar koşmaya başladı. Ben tam da o an bedenine girmiştim koşuyorduk. Yakalanacağını fark ettiğim de ise onu orada bırakarak bedeninden ayrılmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kayıp Ruh Yitik Beden
AventuraAlara herkesin ikinci bir şansı hak ettiğini düşünüyordu. İşte bu yüzden onların hayatında ki yanlışları düzeltmek için verilen görevlere seve seve gidiyordu, bedenlere girip onların hayatlarını düzene sokmaya bayılıyordu. Bu onun için bir oyundu ke...