sır dolu mektup

111 8 0
                                    

"Sevgili kızım Alara,

Seni tanıyorum; çünkü hayatıma birkaç kez girip kaderimi tamamen değiştirdin. O yüzden sana borcum büyük, seninle ilk kez hayatımın en kötü döneminde karşılaştık.

En başından yazmak istiyorum. Yaşlı olduğum için çok ayrıntılı ve uzun bir mektup olabilir kusura bakma.

İlk karşılaşmamız 1948 senesiydi, ben daha on altı yaşındaydım, evli ve hamileydim. Eşim hamileliğimi öğrenemeden askere gitmişti. O askerde iken evde kayınım ve yaşlı kaynanamla kalıyordum, yazın en sıcak günleriydi, yere yumurta düşse pişecek kadar sıcaktı. Gün boyu koşturmayla geçiyordu, ocak başında yemek yapma, hamur yoğurup ekmek yapmaktan artık bıkmıştım.

Küçücük bedenim için oldukça ağır olan bu yükü sadece kocama olan sevgimden katlanıyordum. Babamlar ilçede son derece güzel bir evde kalıyorlardı. Ben ise evlenince o rahat hayattan vazgeçmiş. Eşimin barakadan bozma evinde sefalet içinde yaşıyordum. Babam ilçenin en büyük fabrikasının müdürüydü, eşim babamın iş yerinde ustabaşıydı, ona her öğlen babama yemek götürürken görüp âşık olmuştum, birkaç ay sonra istemeye geldiklerinde heyecandan ölecekmiş gibiydim.

Eşim esmer, iri yarı, yakışıklı bir adamdı. Gerçi eşimi hala çok seviyordum, ama evliliğimizin ertesi günü başlayan olaylardan sonra artık onun sevgisinden emin değildim. Evlenmeden önceki her şey rüya gibiydi. Evlenirken pek çok söz vermiş, evlenince ilk birkaç ay annesiyle kalıp sonra ayrı eve çıkacağımızı söylemişti.

Fakat annesiyle birlikte oturacağımız evde kendisinden bir yaş küçük alkolik kardeşinin de yaşadığını öğrenince çok şaşırdım. Kardeşi olduğundan bile haberim yoktu. Evlendikten sonra eve ilk gittiğimde gelinliğim üzerimde iken tanışmıştık ve o an içimde korkuyla karışık nefrete benzer bir duygu uyanmıştı. Bu duygularımın boşuna olmadığını kısa süre içinde yaşadığım pek çok olayla fark ettim.

Eşime çok kızıyordum, ağzı bozuk sarhoş kardeşine hiç akıl vermiyor, gülüp geçiyordu. Evlendiğimizin ertesi günü balayımız bitmişti. Her gece evde kavga ve gürültü vardı. Eşim kardeşinin yaptığı her türlü terbiyesizliğe sessiz kalıyordu.

Bir gün yaptığım çorba tuzlu olduğu için kaynımdan esaslı bir tokat yediğimde dahi eşim hiç sesini çıkartmamıştı. Bu olaylar benim eşime olan duygularımı etkilese de sesimi çıkartmıyordum.

Daha evleneli bir ay olmadan askerlik yazısı geldiğinde ''ben annemlerde kalayım sen gelene kadar'' deyince dinlemedi bile beni "burada anamla kalacaksın" deyip veda etmeden ertesi gün sabah kapıyı çarpıp gitti.

Annemlerle evlendikten sonra iki kez görüşmüştüm, evde telefon bile yoktu. Babamlardan her hafta çuvallarla erzak, meyveler ve tenekelerle kavurma geliyordu. Kilere koyuyorduk. Ben kilerde sabahladığım gecelerde bile oradan bir şey alıp yemeye korkuyordum.

Eşimin askere gidişinin üç ay sonrasında hamile olduğumu farkettim. O zamana kadar her gün ona mektup yazarak yalandan kurduğum hayatımı anlatıyordum. Çok mutluydum her şey yolundaydı. Ama ondan hiç cevap gelmiyordu. Üç ay sonra gebeliğimi haber vermek için tekrar mektup yazınca, eşimden ilk kez mektup aldım. Mektupta sadece şöyle yazıyordu; "Cinsiyetini öğrenince bana yaz". Böylece mektuplarımın ona ulaştığını anlamış oldum.

Kaynım o gece eve daha sarhoş gelip beni dövdü. Hem de ne dövme... Duvardan duvara savurdu. Kayınvalidem ise sedire oturmuş elindeki elmayı ciddiyetle dilimleyip yiyordu. Kafasını bile kaldırmadan hiçbir şey olmamış gibiydi. Günlerce elmacık kemiğim mor, dudağım şişmiş ve berelenmiş gezdim. Yemek yerken ağzımı küçücük açmama rağmen her seferinde ağızımın içine kan doldu.

Hamile olduğumu öğrendikten sonra, fiziksel tacizleri şiddete dönmüştü. Her gün evde kavga vardı. Ölesiye korkuyordum, oysaki anneme ya da babama söylesem beni bu hayattan alıverirlerdi, ama söylemiyordum.

Geceler gündüzlerden daha kötüydü. Çünkü akşam olunca kaynım sarhoş ve öfkeyle eve geliyor, yemeği beğenmiyor, her şeye bahane bulup kavga çıkarıyordu. Gece uyku zamanı gelince o bizim eşimle yattığımız büyük odada kalırken, ben kaynanamla evde ki diğer küçük odada yatıyorduk. Kaynanam küçücük odaya zorla sığdırdığımız demir sedirde yatarken, ben kapının önünde yerde yatıyordum. Her gece kaynanam uykuya dalınca yatak odasının kapısı gıcırdayarak açılıyor, kaynım pis nefesiyle ensemde bitiyordu. Önceleri uyuyor numarası yapıyordum. Başımda bekliyor beni izleyip sonra odadan çıkıp gidiyordu.

Günler sonra bir gece yorgunluktan ve hamilelikten dolayı gerçekten uykuya dalmıştım. Uykumun arasında beni yatağımdan yarı sürükleyerek, yarı havaya kaldırarak dışarıya çıkarmaya başlayınca korkuyla uyandım. Çırpınıyordum.

Ben çırpınmaya başlayınca bir eli ile ağzımı kapattı, diğer eliyle de göğsümün altından kavrayıp beni havalandırmıştı, dışarı çıkarken ellerimle kapının pervazına sıkıca tutundum, gözlerim yuvalarından fırlayacak gibi kaynanamın yatağına bakıyor, ondan medet umuyordum. Beni duymasını ve bana yardım etmesini bekliyordum, ama kımıldamadı.

Bugün bu satırları yazarken bile hâlâ o gece uyanık olduğunu ve tepki vermediğini bildiğim için onu affedemiyorum.

Neyse kaynım beni sürükleyerek mutfağa soktu, o sırada dişlerimi eline geçirdim. Mutfağın girişinde can acısıyla kükreyip beni yere savurdu, popomun üstüne sertçe düştüm. Hemen ayağa kalkmaya çalışırken buna fırsat bulamadan tepeme dikildi.

Kayıp Ruh Yitik BedenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin