39

1.5K 153 135
                                    


Beomgyu'dan

Zilin çalmasıyla beraber arkadaşlarımla son kez konuşup Yeonjun'a kısa bir mesaj atmıştım. Ardından sınıfımızdan iki kat yukarıda olan atölyeye çıkmıştım.

Üzerimde gereksiz bir gerginlik vardı ama buna rağmen kendimi rahat hissediyordum. Yeonjun'un onu beklememi söylemesi beni biraz gerse de geleceğini düşünüyordum. Beni etmezdi değil mi?

Şu anda aramızın iyi olduğunu düşünsem de geçmişte yaşanan bazı şeyleri hala tam olarak aşabilmiş değildim. Bunun başında güven sorunu geliyordu. Bunun için kendim adım atmaya çalışıyordum. Bu da beni strese sokuyordu. Çünkü artık eski ben yoktu. Pek özgüvenli de değildim artık.

Tam bunların üstüne yemek almayı da unutmuştum. Cidden düzgün düşünemiyordum. Bunda sabahtan beri gördüğüm üst üste 3 ders matematiğin etkisi olabilirdi. Her neyse. Aç değildim zaten. Çünkü şu anda kantine adım atma cesaretini de kendimde bulamıyordum. Cidden aç değildim zaten. Ayrıca Yeonjun gelip beni burada bulamazsa gelmediğimi düşünebilirdi. Bu yüzden riske girmeye gerek yoktu.

Atölyede biraz dolandım. Masalarda kurumuş boyalar, duvara dayanmış tuvaller. Gerçekten çok güzel bir yerdi. Ancak biraz eski usül olduğu için daha büyük ve daha çok içeriğe sahip bir atölye kurmuşlardı. Yine de şanslıydım. Buraya sık sık gelmeyi aklıma not ettikten sonra dolabın üstündeki iki büyük minderi aldım. Onları yere koyup üstüne oturdum. Gerçekten rahattı. Ve güzel hissettiriyordu. Tek gereken Yeonjun'du şu anda.

Bacaklarımı kendime çekip  parmaklarımla oynamaya başladım. Fazla zaman geçmeden atölyenin kapısı açılmıştı. Hızla kapıya baktığımda onu görmüştüm. Yeonjun gelmişti. Zaten geleceğini düşünsem de o anlık fazlaca sevinmiştim. Bunu dışarıya belli etmemeye çalışıp onun yanıma gelmesini beklemiştim sakince.

Minderlerin üstünde oturduğumu görünce kıkırdamıştı. Ve yanıma adımlayıp yanımdaki mindere oturmuştu. "Nasılsın?" Demiştim anlık bir şekilde. Konuşmaya nasıl gireceğimi bilmiyordum. "İyiyim. Sana sormalı?" Dediğinde gözümü ondan geldiğinden beri ayırmadığımı fark etmiştim. Hızla önüme dönüp "İyi ben de." Diyerek geçiştirmiştim onu.

Elindeki küçük paketten sandviç ve meyve suyunu çıkarıp bana uzattığında şaşırmıştım. Alıp teşekkür etmiştim. Tam olarak ne zaman akıcı konuşmaya başlayacağımızı bilmiyordum ama kafayı yemek üzereydim. "Pek aç değilim aslında. Yemek aklımdan çıkmış, almayı unutmuşum." Demiştim. Çünkü biraz utanmıştım. Hem çağırıp hem yemek getirmemiştim. Yanlış anlamasını istemezdim.

"Tahmin etmiştim." Dediğinde kaşlarımı çatıp bakmıştım bana gülümsemişti tekrardan. "Beslenmene dikkat etmiyorsun. Eminim doğru düzgün kahvaltı da etmemişsindir. O yüzden bunu yemeni istiyorum." Dediğinde yüzüm biraz yumuşamıştı. Ama yine de sataşacaktım. "İyi besleniyorum bir kere sadece  yemeği unutuyorum o kadar." Alaycı bir şekilde başını salladığında gülmüştüm.

Biraz havadan sudan sohbet etmiştik. Yavaş yavaş açılıyorduk. Bu sırada sandviçimi yarılamıştım bile.

"Tekrar eskisi olabileceğimizi düşünüyor musun?" Dediğimde duraksamıştı. "Nasıl yani?"

"Yani, açıkçası bir aradan sonra düzgün bir başlangıç yapamadık. Ama çocukluk arkadaşıyız sonuçta."

"Beomgyu." Deyip tekrar duraksamıştı. "Biz çocukluk arkadaşı değiliz. Ben o zamanlar gerçekten... Gerçekten düzgün düşünemiyordum. Seni de saçma düşüncelerime alet ettim. Ne kadar en yakın olsak da. Kötü düşüncelerim hep vardı. O yüzden bu başlangıcı tanışma olarak sayabilirim." Dediğinde şaşıran taraf ben olmuştum bu sefer.

"Sen ne düşünüyorsun bu konuda." Dediğinde tekrar önüme dönmüş ve sandviçimi yanıma bırakmıştım. Ne diyeceğimi bilmiyordum. "Bilmiyorum. Sanırım, sana gerçekten kırıldım.  Ama hala sana değer veriyorum. Geçmişi silemem. Elbet benim de hatalarım oldu ama ben geçmişimi seninle beraber sevdim. Sonuçta annesi babası ayrılmış biri olarak kendime çocukluk travması yaratıp karamsarlığa kapılıp gidebilirdim. Ama sen vardın. Senin sayende etkilenmedim. Ne kadar sana kırgın olsam da kendine haksızlık etme. Bana bunu yansıtmadın. En azından çocuklukta böyleydi."

Konuşmamdan sonra biraz sessizlik olmuştu. O da yemeği bırakmıştı. Öylece boşluğa bakıyorduk. Atölyenin ayrıntılarını ezberlemiştim artık. "Şu anda peki?" Dediğinde kafamı kaldırıp ona bakmıştım. "Şu an ne düşünüyorsun. İkimiz hakkında." İnan bilmek istemezsin diye geçirdim içimden.

Gerçekten. Ben nasıl açılacaktım. Bu neydi. Enemies to lovers mı yoksa childhood love mıydı. Kafamı kuma gömmek istiyordum. Cidden. Tekrar geçiştirsem mi yoksa. İkiye katla sonrakine ver. Tamam şimdi sanırım sınırları aşacaktım. Biraz. Ne kaydedebilirdim ki.

Tam olarak dip dine oturuyorduk. Bacaklarımız birbirine değiyordu. Gözlerim biraz orada kaldığında tekrar boşluğa bakmaya başladım. Yeonjun'un sorusu hala cevapsızdı. Ve sanırım cevapsız kalacaktı şimdilik. Son kez tekrar bacaklarımıza baktıktan sonra beklenmedik bir hamle yaptım. Bir bacağımı onun yan tarafına atarak kucağına yerleştim.

KUCAĞINDAYDIM.

Şahsen nasıl bir his olduğunu soracak olsaydınız. Çok rahattı. Ayrıca eğer ilerde bir ilişkimiz olursa çocuklarımıza kesinlikle bu ilişkiyi benim sırtladığımk gururla anlatacaktım. Her neyse Yeonjun'a gelirsek. Şaşırmıştı. Haklı. Tamam şu an kucağında olabilirdim ama yüzüne bakamıyordum. Normal miydi bu durum. Yoksa anlık gaza mı gelmiştim.

Bir anda oturduğum için afallamıştı bu yüzden ellerini belime atmıştı. Ellerini hissediyordum. Çok garipti. Cidden fazlasıyla garipti. Bakışlarımı gözlerine çıkardığımda ne ile karşılaşacağımı inanın bilmiyordum. Ama sanırım öylece durmak da saçma olurdu. Yeonjun'un sorusu cevapsızdı. Evet hala cevapsız.

Beni itmediğine göre şimdilik kötü bir şey yapmamıştım? Her neyse. Bakışlarımı yavaşça yüzüne çıkarıp ellerimle omuzlarından destek almıştım. Artık bakışıyorduk. Sorusunu cevaplayacaktım. "Akışına bırakalım." Demiştim öylece. Bence iyi cevaptı. Çünkü artık onu arkadaş olarak görmüyordum. Ne desem yalan olacaktı. Ardından omuzlarındaki ellerimi ensesine çıkarıp hafif baskı uyguladım. Bakışlarını dudaklarıma indirmişti. Ben de fırsattan yararlanarak ona yaklaşıp dudaklarımızı birleştirmiştim.

Bu ayık olarak yaşadığımız ilk öpüşmemizdi.

Hareketlerimiz yavaştı. Yine de tüm enerjimi veriyordum. Yeonjun ise karşılık veriyordu ama minimum seviyede. Bu biraz kafamı karıştırsa da o anlık çok düşünmek istemedim. Yine de uyarı niteliğinde dudağını hafifçe ısırıp ondan küçük bir inleme kazanmıştım. Nefessiz kaldıkça ayrılıp tekrar birleşiyorduk. Aradan saçlarını çekiyor kucağında daha çok kayboluyordum. Elleri de yavaşça belimi bulmuştu. Bel boşluğumu okşaması beni huylandırıyordu. Kendimi ona daha çok bastırıyordum.

Ağzımdan kaçan ufak tefek inlemeleri tutmuyordum. Dediğim gibi akışına bırakmıştım şu an. Anlık yükselen hareketlerimiz yavaşlamaya başlamıştı. Ardından dudaklarımızı ayırıp soluklanmıştık. Belimi biraz daha okşadıktan sonra beni incitmeden kaldırıp tekrardan yanına oturtmuştu. Anlamaz bir şekilde ona baktığım sırada ayağa kalkıp hızlıca "Gitmeliyim." Diyerek koşar adımlarla çıkmıştı. Arkasından öylece bakakalmıştım.

———

mrb mrb mrb
bu bolumu cok hizli bir sekilde yazdim daha dogru duzgun taslagi bile yoktu diyebilirim. kontrol de etmedim hatalar olabilir.
Aslinda bu bolumu atmam birnevi duyuru amacli.

kitaba devam edecegim gec de olsa bitecek. sinav haftamda silmistim uygulamayi bu yuzden uzun suredir guncellemedim.

bol bol yorum istiyorum hepinizdenn yorumlariniz sayesinde bu bolumu atmayi hizlandirdim😼

diger bolumde gorusmek uzere 💓

hope ur ok • beomjunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin