Bölüm 4

62 5 23
                                    

Bu gün Kasım ayının ikinci haftası. Hava çok soğuk. Sert bir rüzgar geliyor yüzümü yalayıp geçiyordu. Boynuma sardığım beyaz atkıya biraz daha yüzümü gömdüm. Beyaz montum, beyaz atkım siyah kot pantolonum ve hafif topuklu siyah botumla okula gelmiştim. Siyah eldivenlerimin içindeki ellerim hiç de sıcak değildi. Götüm donuyordu burda. Hayır yani bundan on yıl sonrasında hava gayet sıcakken şimdi hava nasıl soğuk olabiliyor ki. Küresel ısınmanın bu kadar etkili olduğunu hiç bu kadar net görmemiştim daha önce.

Teneffüs arasıydı. İçeride bunalıp dışarı çıkmıştım ama kıçım donmuştu. Okul ise bir haftadır çok garipti. Aslında yeni normaline kavuşmuştu. aradan zaman geçmesine rağmen hala bir sürü dedikodu dönüyordu ortalarda. Eski grubumla ters düşüp Emirhan'ı korumaya çalışmam herkesin aklında şu soruyu oluşturmuştu anlaşılan; 'Burslu çocuk ve Azra Akınay'ın arasında bir şey mi var?'. Öyle bir şey yoktu ama kimse bunu bilmiyordu tabi. Çoğu kişi buna ihtimal bile vermiyor gülüp geçiyordu zaten. Yine de dedikodular bir hafta öncesine göre daha azdı. Borayla olan dedikodular hiç yayılmamıştı bile. Herkes Bora'dan korkuyordu. Bu yüzden konuşmaya kimse cüret etmiyordu bile. Ama yine de dönen bir kaç dedikodu vardı. Boranın babasının alkolik olduğu, Bora'nın babasından şiddet gördüğü ve Bora'nın bana vurduğu ile ilgili dedikodular dönüyordu kuytu köşede. Bora artık yanıma dahi gelmiyordu. Cesur ise beni gördüğün de sadece dik dik bana bakıyor ve yüzünü çeviriyordu. Sevgilisi onun bana baktığını görünce sinirlenip Cesur'a vuruyordu. Bu da beni güldürüyordu.

Sanırım şimdilik Bora'nın sesini kesmiştim. Ama daha korkutucu olan Yağızın bana olan bakışlarını yakalamaktı. Yağız gruptaki en sessiz kişi olsa da aslında bazen Bora'dan bile daha tehlikelidir. İşleri saman altından yürütür. Çok sinsidir. Arkadan iş çevirme uzmanıdır. Ne zaman canınızı yakacağı belli olmaz. Belki de o grupta asla canını sıkmak istemeyeceğim tek kişi oydu. Bilerek de tehlikeye atlamak salaklıktı çünkü.

Bir anda omzumda hissettiğim baskıyla titreyerek 'hıh!' diye bir ses çıkardım. Aniden birinin size dokunması çok korkunç!

Beste gülerek önüme geçti. "Sakin ol seni yemem". Gözlerimi devirdim. "Korkmadım ki" dedim çocuksu bir sesle. Beste daha çok güldü. Üstündeki borda rengindeki montun için de çok zarif duruyordu. Kuzguni saçları montun üstünde ahenkle dans ediyordu. Beyaz teninde soğuk havanın kırmızı işaretleri kendini belli ediyordu. Şerefsiz çok güzeldi. Küçük bir inatla "Dudakların morarmış" dedim. Kafasını salladı "Soğuk havalar da böyle olur genelde" dedi. Dediğimi takmadı bile. "Burda ne yapıyorsun, yine Emirhan'ı mı kesiyorsun yoksa*"

Gözlerim fal taşı gibi açılırken yüzüm kızardı. "N-ne alakası var. Hiçte kesmiyorum bir kere". Gülerek kaşlarını çattı. "Bu kaç? İlk okul bir mı iki mı?" Dedi. Ben homurdanmaya başlayınca da gülmeye başladı.

Seyir tepesinde Emirhan'la konuştuğumuzdan beri bir daha karşılaşmamıştık. Her gün okula geldiğim de onunla karşılaşmayı umuyordum ama yanına dahi yaklaşamamıştım. Her gün arkadaşlarıyla test çözüyordu. Mart ayında YGS sınavı vardı. Burda burslu okuduğu için elinden geleni yapması gerekiyordu. Emirhan zaten zeki biriydi ama zeki olmasaydı bile çalışkanlığı ile bu farkı kapatırdı. Merak ediyorum eğer yaşasaydı on yıl sonra nerede olurdu.

"Daldın gittin yine. Yoksa yine onu mu düşünüyorsun" duyduğum kıkırdamayla Besteye yandan bir bakış attım. Benimle takıla takıla dili uzamıştı bunun da ha. "Hayır onu düşünmüyorum, yanım da fıstık gibi hatun var neden onu düşüneyim ki" diyip en işveli gülüşlerimden birini takınıp göz kırptım. Oda cilveli bir şekilde gülüp utanmış gibi yaptı. "Yaa şaka yapıyorsun gerizekalııı" dediğin de kahkaha atmaya başladım. O da benimle birlikte gülmeye başlamıştı.

Aşka DönüşHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin