Bölüm 1 | İstasyon

182 28 17
                                    


Sis Seul sokaklarına çöktüğünde gidilecek yeri sınırlı olan genç, pek de düşünmeden metro istasyonuna doğru adımladı. Yanıp sönen, kapalı dükkanların tabelaları taşlı yolu aydınlatıyordu. Saat gece üç suları, herkes uykunun kollarındaydı.

Önüne çıkan boş teneke kutusunu ayağıyla itekledi. Ses boş istasyonda yankılandığında gerçekten yalnız olduğunu hissedebiliyordu. Birkaç sene önce olsa korkacağı bu yalnızlığa şimdi çok alışkındı. Ki zaten yalnızlık sadece tek başına bir odada bulunduğunda değil, etrafın bin bir çeşit farklı insanla sarılı olduğunda da anlam buluyordu. Ona kalırsa bu kavram toplum tarafından çok yanlış kullanılıyordu.

Her zamanki yerine oturdu, beklemeye koyuldu. Gideceği yeri, metronun ne zaman geleceğini biliyordu. Yorgundu, yapacak pek bir şeyi yoktu. Zihnini dinlendirmek istiyordu. Her gece olduğu gibi, bilindik melodisini dudaklarına doladı.

"Sessiz ol güzel oğlan.."

Duyduğu sesle dudakları mühürlenen genç hızlıca etrafına bakındı. İnce bir erkek sesiydi. Görünürde kimse olmaması onu endişeye düşürdü. Birkaç dakika öncesinde kendi vurduğunun aksine tekrar bir teneke sesi yankılandı. Oturduğu yerden kalktı, sesin geldiği yeri aramaya başladı.

"Kim var orada?"

Birkaç saniye sessizliğin ardından tekrardan istasyonda o ses yankılandı. "Kim olduğumu söylesem tanıyacak mısın ki sanki beni?" Histerik bir gülüş duydu ardından.

Genç oğlan ellerinden birini cebine yerleştirdi ve sesin geldiği yöne ilerledi. Teneke sesini tekrardan işitti. Gördüğü görüntüyle kaşları çatıldı. Tren raylarında yatan, bir yandan içkisini yudumlayan bir yandan da elindeki boş içki tenekesini durmadan duvara fırlatan yeşil-siyah kürklü çocuk gözleri kapalı öylece yatıyordu.

"Ne yapıyorsunuz orada!" Endişeyle atıldı ona doğru. Raylara inmeden olabildiğince yaklaştı karşısındaki bedene.

"İçiyorum."

"İçeceğiniz başka bir yer mi kalmadı? Ezileceksiniz."

Yeşil kürklü çocuk gözlerini açıp üst tarafta duran gence baktı. Endişelendiği parlak gözlerinden belli oluyordu. Sarhoş bakışlarıyla karşısındaki gence kitlendi. Şekilli dudakları, bebeği andıran minik burnu, şekilli yüz hatları ve dağınık saçlarıyla gerçekten hoş duruyordu.

"Merak etme güzel çocuk, ölmeye niyetli değilim."

Yattığı yerden doğruldu, kürkünün üstündeki tozları elleriyle temizler gibi yaptı. Gerçi pislenmek çok da umrunda değildi. Elini karşısındaki şaşkın gence uzattı. "Çek beni yukarı."

Karşısındaki garip yabancının elini tereddütle tutup yukarı çekti onu genç oğlan. Sarhoş nefesleri yüzünde hissetti birkaç saniye. Sonrasında ondan uzaklaşıp dikleşti karşısında. Ondan uzun olan sarhoşun aksine güçlü basıyordu ayakları yere. Karşısındaki genç ise birkaç kez tökezledi ama buna rağmen otuz gibi diş sırıtıyordu. Bu adamın akıl hastası olup olmadığını sorguladı birkaç saniye.

"Neden raylarda yatıyorsunuz bayım?"

Yeşik kürklü, soruyu cevaplamadan önce bulduğu oturma yerlerine yavaş ve pek de sağlam olmayan adımlarıyla yaklaştı. Sırtüstü yatıp tavanı izlemeye başladı.

"Bayım mı? Bu kadar resmî olmana gerek yok."

Gerildiğini hissetti oğlan. Karşısındaki kişi gerçekten düzgün birine benzemiyordu. Belki de buradan hiçbir şey söylemeden uzaklaşmak en iyisi olacaktı. Lakin o hep merakına yenik düşerdi. Birkaç adım yaklaştı onun yattığı yere.

"Sizi tanımadığım için saygı çerçevesinde konuşmak istedim."

"Hem güzel hem kibarsın yani vay.."

Tavana bakıp gülümsedi sarhoş. Yattığı yerden bir anda kalkıp genç oğlanın karşısına geçti. Bu hareketiyle gerilmişti kısa olan.

"Hadi tanışalım, Hyunjin ben."

Karşısında adının Hyunjin olduğunu iddia eden adama baktı birkaç saniye. Mavimsi saçları, pürüzsüz cildi, içkinin etkisiyle baygınlaşmış bakışları vardı. Gerginliğini belli etmemeye çalışarak ciddileştirdi bakışlarını.

"Felix ben de.."

"Merhaba güzel çocuk!" diyerek genç oğlanın burnunu parmaklarıyla sıkıştırıp bıraktı. Felix ani refleks ile kendini geri çekip uzaklaştı.

"Lütfen eline ve diline hakim ol."

Laubali tavırlardan hiç hoşlanmazdı. Özellikle karşısındaki sarhoş adam onu fazlasıyla germişken böyle şeylere tahammülü yoktu.

"Hey hey sakin ol. Yemedim seni."

Hyunjin pişkin pişkin sırıtmaya devam ediyordu ve bu Felix'i daha da sinirlendiriyordu. Hiçbir şey demeden arkasını dönüp yaklaşan trene doğru adımladı. Hyunjin öylece arkasından bakıyordu ona. Hiçbir şeye gücü yoktu. Periye benzeyen bir oğlana kendini sevdirmek için bile.

Felix boş olan trene bindi ve birkaç saniye sonra gözden uzaklaştı. Kürklü çocuk ise raylara inmeden önce yere koyduğu içkilerden birini daha kafasına dikmişti.











Çok uzun zaman sonra buradayım...
Umarım Owl hoşunuza gider.
Minik yıldıza basmayı ve yorum yapmayı unutmayın <3
Love you~

Owl | HyunlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin