"Bulunduğun ortamlara dikkat et, Yongbok."
Ses tonu da aynı surat ifadesi gibi duygudan yoksundu. Bir süre sadece dedikleri kafamın içinde dolaştı. Kaşlarımı çattım ve aramızda kalan ufak mesafeyi biraz daha azalttım. Bir kaşımı havaya kaldırırken başımı hafifçe yana eğdim.
"Anlayamadım?"
"Diyorum ki, sevgilin ondan habersiz öyle mekanlara gittiğini öğrenirse iyi olmaz."
Gözlerimi hâlâ onu anlamaya çalışıyormuş gibi göstermek için kıstım. "Peki bu seni ne ilgilendirir? Bunun için mi muhatap olma gereği duydun benimle?" O da benim yaptığım gibi başını yana eğdi ve yüzünü yüzüme az da olsa yaklaştırdı. "Ne o? Rahatsız mı oldun yoksa?"
Alaycı bir gülümsemeyle kıstığım gözlerimi açtım ve dişlerimi ona göstererek yapabildiğimce umursamaz gözükmeye çalıştım. "Hadi ama Hyunjin. Dün kaybettin diye sinirini benden çıkarmaya mı çalışıyorsun yoksa?"
Durgun yüzü, bunu dememle kasılmaya başladı. Çenesini sıktı ve kendine hakim olmaya çalışıyor gibi sinirli bir şekilde güldü. Onu sinirlendirdiğimin farkındaydım. Yüzüne bakmaya devam ettikçe içimde büyüyen bir nefret dalgası hissediyordum. Çünkü Hwang Hyunjin'in yüzüne baktıkça karşımda Yeonjun'u görüyor gibiydim. İkisi de nasıl oluyor da bana aynı kinle bakmayı başarabiliyorlardı bilmiyordum. Ama bu oldukça rahatsız ediciydi.
Bana doğru eğdiği yüzünü geri çekti. Gözleri hâlâ gözlerimde dolanıyordu. Derin bir nefes verdi ve durgunluk yeniden yüzüne yerleşti. "Şu sıralar aranızın bozuk olduğunu biliyorum, Yongbok. Onu üzmeye devam edersen seni de üzeceğimi bilmeni istiyorum."
Ağzından çıkan her kelimesinin tehdit barındırdığını çekinmeden yüzüme vurdu. Bedenim yeniden öfkenin kara dumanlarını içine çekerken dişlerimi sıkıca birbirine bastırdım. Elimdeki çikolatanın şu anda paramparça olduğunu bile hissedememiştim. "Senin..."
Uzaklığımızı yeniden yok ederek milimlerin aramıza karıştığı bir mesafeye kadar ilerleyip durdum. Ona yumruk atmamak için kendimi öyle sıkıyordum ki, su şişesinin elimde patlamasından endişelendim."Hiçbir bok bildiğin yok. Uzak dur benden yoksa asıl üzülen sen olursun."
Bu dediğim onu şaşırtmış olacak ki önce kaşları havalandı, sonra da ciddiyetsizlikle dudakları. "Öyle mi?" derken sözlerimin ona hiçbir etkisinin olmadığını anlamıştım. Göz devirip omzuna çarparak yanından geçtim. O ise hâlâ hareketsiz bir şekilde orada öylece dikilmeye devam etti.
"Ha bu arada..." Tekrardan ona dönüp son cümlemi bana çevirdiği yüzüne doğru söyledim. "Bana Yongbok deme. Arkadaşım falan değilsin sen."
Cevap vermesine müsaade etmeyerek önüme döndüm ve yürümeye başladım. Sınıfa vardığımda elimde mahvettiğim bir adet çikolata ve büzülmüş su şişesi eşliğinde, mahcubiyetle Changbin'in yanına oturdum. Neyse ki son dersti ve Changbin çoktan uyuklamaya başlamıştı bile. Bu nedenle elimdekileri bir kenara atıp sadece dersin bitmesini bekledim. Şu anda zaten derse odaklanamayacak kadar farklı düşüncelere sahiptim.
Yeonjun'la yakın olduğumuz zamanlarda, Hyunjin ile bir kere bile iletişime geçmemiştik. Muhatabım sadece sevgilim olan Yeonjun'du. Sadece yakın arkadaş olduklarını biliyordum, hepsi bununla sınırlıydı. Zaten sınıflarımız farklı katta olduğundan, ben de sınıftan pek çıkmadığımdan onu okul içinde de pek görmüyordum. Bu nedenle motor yarışına katıldıktan sonra benimle konuşması kafamda soru işaretleri oluşmasına neden olmuştu. Tamam, son zamanlarda aramızda olan kavgaların farkındaydı ve bu nedenle bana öfkeli olduğunu biliyordum. Yine de benimle konuşmamıştı hiç. Cidden sadece o motor yarışına katıldığımdan ötürü mü böyle bir tepki vermişti bana?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
enemy's friend | hyunlix
FanfictionVe ben, Hwang Hyunjin'in elleri arasında ilk defa o gün öldüm. Lakin biliyordum ki; bu son seferim olmayacaktı. hwang hyunjin × lee felix