Her güzel şeyin, kötü bir sonu vardı.
Bazen hayat, bize güzel sürprizler vermezdi. Bizi kıskacında yakalar, büyük bir çaresizlikle sadece olayların akışına kendimizi bırakmamızı isterdi.
Ben de kendimi bir kıskacın içinde bulmuştum bir anda.
Zihnimle, ruhumla boğulduğum büyük bir çaresizlik çukuruna düşmüştüm. Kaçacak yerim yok gibiydi. Yapacak hamlem kalmamış gibiydi. Sadece her geçen gün kendimi daha çok o çukurda boğulurken buluyordum. Elimden bir şey gelmemesi ise beni daha çok mahveden nedenler arasındaydı.
"Ne cüretle söylersin bunu, ha?"
Kulaklarıma tok, yüksek sesi hücum ettiğinde anlık olarak gözlerimi sıkıca kapatmak zorunda kaldım. Giderek daha çok sıktığı kolumu sert elinden kurtarmaya çalışsam da imkansızdı. Ona kıyasla ben, cılız bir çocuktan başkası değildim. Sıktığım dişlerimle, onunkisi gibi kararmaya başlayan gözlerimle sözüne karşılık verdim.
"Ayrılırsak her şey daha iyi olacak."
Alaycı bir gülüş, nefretle bana bakan iki göz.
Onu anlayamıyordum. Bana böyle kötü davranmasına rağmen neden hâlâ benimle sevgili olmak istediğini bir türlü anlayamıyordum. Güçlü durmak istiyordum, ama çok zordu. Beni haftalar içinde bunalıma sokan bu herif tam karşımda bir iblis gibi dikilirken ayakta kalmak çok zordu. Yutkunup boğazımdaki düğümü çözmeye çalıştım, işe yaramayacağını bilmeme rağmen.
"Bir daha böyle bir şeyden söz edersen, mahvederim seni Felix. Benden asla ayrılmayacaksın, anladın mı beni?"
Dişleri arasından kulağıma doldurduğu o tehditkar sesi karşısında titrememem çok zordu.
Ardından sıktığı kolumu hızlıca bıraktı. Bunu yapmasıyla birkaç adım geri sendelesem de toparladım. Sinirden derin nefesleri havaya karışıyordu. Yere eğdiğim başımı ona doğru saniyelik olarak çevirdim. Benden iğrendiğini gözlerinden ve yüzünden anlamam zaten benim için zor olmayan tek şeydi.
Sevgilim benden nefret ediyordu, ama benden ayrılmıyordu.
Elini siyah dalgalı saçlarının içine geçirip sinirli nefesini son kez dışarı verdikten sonra yanımdan ayrıldı. Artık dizlerimin yerle buluşmaması için hiçbir neden ortada yoktu.
•°•°
"Siktiğimin piçi, babası okul müdürü olmasa ona gününü gösterirdim ben. Hele bir okul bitsin, ağzına sıçacağım o herifin. Beklesin o!"
Başımı oturduğum koltuğun üzerine atmış, Changbin'in ayakta, bir o yana bir bu yana hızlıca yürürken öfkeyle söylediği sözleri dinliyordum. "Kendimi öldürürsem belki kurtulurum. Ne dersin hyung?"
Attığı adımlarını tam karşımda bitirdiğinde kapattığım gözlerimi araladım. Ona kıyasla enerjim bir gram dahi yoktu. Kelimelerimi bile zorlukla dudaklarımdan dökebiliyordum. Bedenini yanıma atınca bir elini omzumun üzerine koydu. "Konuşmasana böyle. Asla moralini bozmasına izin verme. Her zaman yanındayım ben."
Öncekine nazaran daha sakin çıkan sesinin beni sakinleştirmek için olduğunun farkındaydım. Dolan gözlerimi görmesin diye avuç içimle yüzümü kapatmaya çalışsam da ağzımdan bir hıçkırık çıktıktan sonra bir çırpıda beni kolları arasına almış, sıkıca sarmıştı. Ben de ona sarılıp bir süre gözyaşlarımı Changbin'in üstüne döktükten sonra, ki bu yarım saat kadar sürdü, kendimi ondan ayırdım. Ağlamam kesilmişti ama hâlâ içimde kocaman bir burukluk vardı. Sanki şu anda kalbim zehir pompalıyordu ve aciz bedenim ise ürkekçe titriyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
enemy's friend | hyunlix
Fiksi PenggemarVe ben, Hwang Hyunjin'in elleri arasında ilk defa o gün öldüm. Lakin biliyordum ki; bu son seferim olmayacaktı. hwang hyunjin × lee felix