1.3 Complicated

177 16 13
                                    

Kısa süre sonra beni ittirdi.

"Fuck yo. "

Küvetten çıkıp aynanın karşısına geçti. Islak saçları yüzüne, ıslak kıyafetleri bedenine yapışmıştı. Önüne gelen saçını arkaya ittirip odaya gitti. Küvetten çıkar çıkmaz kıyafetlerimi çıkardım ve odaya gidip giyindim.

"Gece 3'te uçağım." dedi kafasını kaldırmadan.

"Erken hazırlanmışsın."

"Cardiff Airport. Deniz kenarı. Akşam 10da orda bulabilirsin beni."

Kafamı olumlu anlamda salladım. Erkenden kurtulmak istiyordu burdan sanırım. Tekrar hazırlandı ve hazırladığı sandviç-kahve ikilisini bitirdi ve kapıyı kapatıp, valiziyle evden çıktı.

Küfürlerimi rapper hızıyla sıralarken sigara paketime ulaştım ve salondaki koltuğa uzandım. Küllüğü karnıma koydum ve sigara paketim bitene kadar aralıksız sigaralarımı içtim, ve onu düşündüm.

Sanırım büyüyordum.

Acı insanı olgunlaştırmaz, dizginleştirir.

Deniz kıyısında valizi yerde kendisi bankta bacaklarını kendine çekmiş duruyordu.

"... Ve neden siyah biliyor musun Oli?"

"Mutsuz, karamsar, havalı olduğu için mi?"

Sigarasını tuttuğu elini dudağına götürdü ve zarif parmaklarının arasındaki sigarayı dudaklarına çekti.

"Sana adam değil, oğlan diyebilirim. Düşünüşün halen çocukça, boş ve sıradan."

Yüzümü ona çevirdim. Denize bakıyordu.

"Neden sikik 'siyah' Daniel Richardson?"

"Gökyüzüne bak."

Kafamı kaldırdım. Lacivertin en koyu tonuydu.

"Gökyüzü değişkendir. Değişim kaçınılmazdır ama.. Bu mavinin tonu."

Bakışlarını denizden alıp, kafasını bana çevirdi. Şimdi gözleri sakin ve solgundu. Soluk mavi.

"Oysa. Siyah'ın tonu yoktur."

Ben niye bunu daha önce düşünmedim diyerek beynimi sikmek isterken gülümsedi.

"Gerek yok. Benim gibi düşünen kimsem olmadı. Alışığım."

"B-benim düşüncelerimi nasıl biliyorsun? Bunu sürekli yapıp düşünceme cevap veriyorsun."

"Telepati. Düşüncelerini görüyorum."

"Bu, her zaman olmuyor değil mi?"

"Sadece istediğim zaman." dedi omuz silkerek.

"Sanırım gitmem gerek Oliver. Uçağa geçip uyumalıyım." ayağa kalktığında ben de kalktım ve -ağzım açık bir şekilde- onu izledim.

".. Şey.. Veda etmekte iyi değilim." diyebildim ve o kollarını boynuma sarıp aşağı eğilmemi sağlarken gülümsedim. Eğilir eğilmez dudağımı öptü. Bir süre böyle kalmayı diledim. Bunu anlamıştır belki. Düşüncelerimi okuyorsan biraz daha böyle kalalım Daniel Richardson.

Elime tutuşturduğu katlanmış kağıt parçasına baktım. Ve onun gidişini seyrettim. Fazla sigara kokulu depresif günlere merhaba! Ve.. Sikik avustralya sana da!

Az önce onun oturduğu yerde şimdi ben oturmuş, karışık el yazısıyla yazdığı kağıdı okuyordum.

Oliver Twist.
Mektuba nasıl başlanır bilmiyorum Oliver Stanford.. -bir ara bunu öğretmen gerekecek çünkü 'dear' ifadesi sıkıcı-
Evet. Şey burdayız sanırım. Ben burdayım. Sen yorgunsun bu gece ve yatakta sızmışsın. Yanından sıyrılıp, balkona kaçtım. Ah, daktilom var ama sana bu ilk defa göreceğin karışık yazımla yazmak istiyorum. Balkon.. Balkondayım ve Crosley plakçalarımda Lana del rey çalıyor. Bugün dolunay var ve ay dünyaya daha fazla yaklaşıyormuş sanırım.
Dudaklarımın arasında zavallı bir sigara var tahmin ettiğin üzere. Ve sana sol elimle yazıyorum. Ah, solak olduğumu biliyor muydun?
Gidişime üzüleceğini biliyorum sanırım bu beni biraz şımartmış olabilir. 24 yıldır sevilmeyen biri olarak bu normal. Büyük ihtimal şuana kadar yaşımı da sana söylememişimdir. Her neyse, giriş kısmını geçtik sanırım çünkü gerçekten mektup nasıl yazılır bir fikrim yok.
Asıl meseleye gelirsek, bunu ikimiz için yapıyorum. Tekrar karşılaşacağımızı biliyorum, o zamana kadar ergen kızlar gibi davranmazsan ve beni merak etmezsen sevinirim.
Seni seviyorum vs yazmayacağım zaten biliyorsun ben Daniel'im.
İsveç'ten sana votka getireyim mi?
-Dani.

DanielHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin