1.5 Library

164 13 1
                                    

Hayatın anlamını aramak saçmadır. Çoğu insan bunu bir dinde arar, izlediği bir filmde alt yazı olarak geçmesini bekler. Fakat hayat Truman Show değildir.

"Kütüphaneye gidiyorum."

Çantasına iki kitabı tıkıştırırken kafasını kaldırıp böyle demişti. Kafamı salladım.

"Beni çağırmıyorsun yani?"

Kaşlarını anlamazcasına çattı.
"Alıngan mı olmaya başladın sen?"

Yanına gidip Svant'ın çantasını sırtıma taktım. Dil çıkartıp kapıdan çıktım. Otel odasının anahtarını alıp yanıma geldiğinde saate baktım.

"4 dakika 27 saniye."

Omuz silkti. Kolunu omzuma attı ve otelden çıktık. İsveç yazı bile iskandinav götü kadar soğuktu.

"34 dakikadır yürüyoruz, bisiklet kiralamalıydık." dedim yüzümü ona çevirip.

"O zaman kolumu omzuna atıp, çantamı sana taşıtamazdım."

"Salaksın." dedim çantayı sırtımdan çıkartıp yüzüne atarken.

"Burnumu acıttı."

"Umursamıyorum." diyerek hızla kütüphanenin kapısından girdim.

" Pippi Långstrump mu okuyorsun?" dedi sırıtarak.

"Evet, aslında çok benziyoruz." dedim ve dudağımın kenarını ısırıp düşünmeye başladım.

Dani uzunçorap.

Saçlarımı uzatıp turuncuya boyatmalı ve iki yandan örüp havaya kaldırmalıydım. Düşünceme gülümsedim.

"Dalgınsın."

Kafasını birkaç saniyeliğine kitaptan kaldırıp bana baktı ve bu sözleri söyledi. Dalgınım. Yorgunum. Kendimi gövdesini aptal insanların kopardığı bir çiçek gibi hissediyorum.

"Sanırım acıktım. Bilmiyorum. Acıkmamış da olabilirim. Sadece."

"İyi hissetmiyorsun Dani Långstrump." dedi gülümsemeye çalışarak.

Yamuk gülümsememi bahşettim -çünkü bunu nadiren yaparım- .

"Başım da ağrıyor, çıksak mı burdan?"

"Miden bulanıyor mu, kusma hissi?" Svant gözleri büyümüş bir şekilde bana bakıp bu soruları soruyordu.

"Salak mısın, hayır."

Sesini alçalttı.
"Sana benzeyen çocuklarımız olacak diye korktum sadece."

Dudağının kenarına yumruk attım. Dudağından akan kanlar o gülümseyince dişlerine de karışmıştı.

"Ekarna.*"

*meşe ağacı (isveççe)

"Ağacın konumuzla ne alakası var?"

"İlk çocuğumun adı Ekarna olacak."

"Kesin yani?" dedi şaşırmış bir ifadeyle.

Kafamı olumlu anlamda salladım. Kahve almak için ayağa kalktım. Çantasını toplayıp beni takip etti.
Kahve makinesine gidip 5 kron attım, sütlü kahveyi seçtim. Kahve doldurulurken arkamda duran Svant'a bakış attım. Beklentili surat ifadesine göz kırptım. Kahvemi alıp yemek alanına doğru yürüdüm. Subway'den sandviç siparişimi alıp herhangi bir sandalyeye oturdum.

"Sana evlenme teklif etsem kabul etmezsin, değil mi?"

"Güzel tahmin." dedim kahve bardağını dudaklarıma götürürken.

Kahveyi içip masaya bıraktıktan sonra sandviçimi yemeye başladım.

"Peki, sevgilim olur musun?"

Bu sandviçte fazla mısır ve havuç vardı. Mm gerçekten çok lezzetli.

"Sanırım hayır."

Sarı uzun saçlarını eliyle düzeltti. Kahvemi biraz daha içtim.

"Buraya benim için gelmedin dimi?"

Gözlerimi olumlu anlamda kırptım ve sandviçimi yemeye devam ettim. Kahretsin, barbekü soslu müthiş olmuş.

"Svantie, Svant. Buraya grupla görüşmek için geldim ama o sarı kafaların nerde olduklarına dair bir fikrim yok. "

"Belki Malmö'de." dedi omuz silkerek.

Sandviçimden son ısırığı alıp masaya bıraktım. Telefonum titreşmeye başlayınca ceketimin cebinden çıkardım.

"Erik?"

"Hey Dan, İsveç'te olduğunu duyduk. İngiliz oğlunu yanına almamışsın."

"Ah, evet. Emzirme yaşını geçmişti."

Telefonda sessizlik olunca gülümsedim.

"Espirilerimi özlemedin mi yoksa Err?"

"Çok. Çocuğu ingilterede bulamadık. Nerde olduğunu biliyor musun?"

"Onu bıraktım. Yeni bir bebeğim var artık."

DanielHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin