0.7 Streetlight

439 37 15
                                    


I have tried so hard not to be like them
I have found they don't ever say what they mean
There is a truth, there is a light if you'd follow me there

(Foster the People - The Truth acoustic)

Karanlık geceleri aydınlatan siyah klasik sokak lambaları.. Altında karanlık kalmayı tercih eden gölge.

Sesi yine beni ürpertiyordu. Havanın kararmasıyla beyaz ahşap ve eski model olan penceremin önündeki abajür lambayı yaktım. Açtığım şarkının nakaratına ince bir tınıyla eşlik ettim. Ah, Mark Foster. Onun karmaşık dünyasını hep benimkine yakın bulmuşumdur. Dış dünyadan bahsetmiyordum tabiki. Aptal insanların olduğu yerler beni ilgilendirmiyordu. Sanırım umursamazlığımı da buna borçluydum.

Gece karanlığı bastırmadan, camdan baktığımı farkedip kafasını kaldırdı. Oliver Stanford. Sanırım 9 gündür güneşin batış vaktinde 'sonunda bulduğu evimin' önüne gelip sokak lambamın önünde durmasının mantıklı bir açıklaması vardır. Ama bu sefer öğrenecektim.

İsveçten aldığım siyah ceketimi -h&m'i seviyordum- üzerime geçirdim ve sigara paketimi de alıp evden çıktım. Upss bir de anahtar.

Ceketime sarılıp soğumaya başlayan sokaktaki gölgenin yanına gittim. Sokak lambasının altında soluk teni, kafasını kaldırdığında parlamaya başladı, tamamen ışığın etkisi olmalıydı.

Derin bir nefes alıp, ona daha da yaklaştım.

"Neden burdasın?"

"Sıradan sorularına alışkın değilim." dedi gözlerini devirerek.

"Benden ne istiyorsun?" dedim sesimi alçaltıp. Onu etkileyeceğini biliyordum, çünkü kırık ve yumuşak sesimin onda yarattığı etkiye birçok kez tanık olmuştum.

Gözlerini yumdu. İstemsizce mi bilmiyorum. Kafasını hafifçe yukarı doğru kaldırırken ağzını açtı. O sırada elini belime doğru uzattı. Bunu tamamen hisleriyle yapıyordu, gözlerine baktığımda halen açmadığını görebiliyordum. Elini hafifçe belime yerleştirdi ve hızlıca beni kendine çekti. Bu kadar güçlü olduğunu. Bilmiyordum

"Yine yanlış soru." diye mırıldandı.

"Neden biliyor musun?" dedi nefesi tenime değerken.

"Senden isteklerim çok fazla."

Gözlerini açtığında yeşilinin parlaklığın geceyi öldürecek kadar güzel olduğunu söylemeliydim. Dudaklarını araladı.

"Kalbin çok hızlı atıyor Daniel Richardson."

Gülümsemesi yüzüne dağılırken gözleri kısılmıştı. Derin düşüncelerimi, sakladıklarımı, çoğu şeyi yok etti.

"Ben-den. İs-isteklerin. "

Ah lanet olsun konuşmayı bırakmalıydım. Daha bir soru bile soramıyordum. Yine onu güldürmüştüm. Ve bu sefer sert bir rüzgar esmişti. Belime iyice sarıldı.

"Sanırım bunlara henüz hazır değilsin."

"Heey. Sen çok biliyorsun." dedim kaşlarımı çatarak.

"O zaman niye burda üşümek yerine, beni eve davet etmiyorsun Daniel?"

DanielHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin