"Felix sana çipi takan kadın... Hyunjin'in annesi."Yüzüm şokla çarpıldı, konuşamaz hale geldim. Ama benim annem öyle bir insan değildir ki...
Bir süre uzaklaşmam gerekiyordu, düşüncelerimden, gerçeklikten. Hiçbir şey düşünmek istemiyordum. Birkaç günlüğüne gidecektim. Evet, evet gidecektim.
Ayağa kalktım hızlıca. Bir anda kalkmamla ikisininde bakışları bana döndü. Felix'de benim gibi çok üzgündü, gözleri dolmuştu. Onu burada bırakacağım için çok üzgündüm ama kardeşi vardı sonuçta. Değil mi?
"Ben birkaç gün eve gelmem. Siz burda kalabilirsiniz." Dedim ama sesim titredi, engel olamadım. Tam kapıya doğru yöneleceğim sırada arkamdan o huzur verici sesin kalınlaştığını ve çok buruk bir şekilde çıkışına şahit oldum. Ağlamak istedim o an. Neden anne?
"Hyunjin... gitme.." Gözlerinden yaşlar akıyordu. O an çok kızdım kendime. Bu masum, saf insanın ağlamasına neden olacağım için. Ama mecburdum...
"Felix sadece birkaç gün. Yalvarırım kardeşinle kal.." Dedim ve hemen dışarı çıkıp kapıyı kapattım. Eğer daha fazla dursaydım gerçekten hiç çıkamaz, dayanamayıp Felix'e sarılırdım.
Yoldan geçen bir taksiye bindiğimde hemen adresi verdim. Kısa bir sürede vardığımızda hemen mezarlığa girdim. Annemin mezarlığını bulup toprağın üstüne çömeldim.
"Neden anne? Neden yaptın?"
Arkadan adım sesleri geldiğinde umursamadım. Başka insanlar gelmiş olabilirdi. Ta ki... o sesi duyana kadar..
"Yaşamak için oğlum."
Arkamdan gelen ince kadın sesiyle arkamı döndüm hızlıca. Gördüğüm tanıdık yüzle olduğum yere kilitlenip kaldım, çivilendim sanki.
"A-anne?"
Gülümseyerek kafasını omzuna doğru eğdi. Daha önceki çökmüş halinden eser yoktu şimdi, genç bir kadındı.
Anneme kanmayacaktım. Ona çok fazla sinirliydim. Çünkü böyle bir şey yapmış olduğu gerçeği...
Yanına ilerledim sinirle solurken yüzüne baktım. Sinirli olduğuma bakmayın, gözlerim dolu dolu.
"Neden yaşamak için sevdiğim çocuğu hayatından ettinki?!"
Diye bağırdım. Ama onu buradan çıkarmam gerekliydi, mezarın içinde bağırmamalıydım. Onu dağlık eve götürüp her şeyi açıklamasını isteyecektim. Yoksa eminim kafayı yerdim.
Kolundan tuttum ve arkamı döndüm. Taksi çevirip bindiğimizde hiçbir şeyi sorgulamadı. Dağlık evi gördüğümde gözlerim daha çok doldu. Anılarım geldi aklıma. O lanet, kafamın içinden çıkmayan anılar.
Evin kapısını açtım yavaşça. İçeri girdiğimde annemde peşimden girdi. Anlatacaklarını çok merak ediyordum.
Salondaki koltuklara oturduk. Ev pis değildi, her hafta düzenli olarak temizleniyordu.
"Anlat, her şeyi anlat anne. Benden sakladığın her şeyi anlat."
"Tamam. Anlatayım... Biliyorsun sen küçükken çok hastaydım. En ufak hareketimde hemen yoruluyordum. Baban çok severdi senide, beni de. Ama ben onu sevmiyordum. Belki de hastalığım yüzündendi, bilmiyorum. Ben... ben yaşamak istiyordum Hyunjin. Çok gençtim o zamanlar o hastalığa kapıldığımda. 25 yaşındaydım. Gençliğimi yaşamak benimde hakkımdı bu yüzden birinin yaşam enerjisinin alınması gerekiyordu. Felix'i seçtim. Bir kadın vardı, eskiden bizim karşı komşumuzdu. Büyücüydü o onunla zaten büyücülük sayesinde tanıştık. Bende büyücüyüm Hyunjin. O kadınla bir anlaşma yaptık. Felix'e büyü yapıp enerjisini alacaktı. Daha sonra içinde kuklalık ile ilgili komutlar olan çipi çocuğa yerleştirecekti. Ben Felix kurtulmaz sanıyordum ama kurtarmışsın. Küçükken de kuklaları çok severdin. Şimdi ise ben bir adamla evliyim. Ve seni alıp götürmeyi düşünüyorum."
"Hiçbir yere gelmiyorum! Sen gel benim sevdiğim adamı hayatından et! Sonra seni götüreceğim de! Hayır hiçbir yere gelmeyeceğim!"
"Sen bilirsin oğlum, ben artık gidiyorum. Beni bir daha görür müsün bilmiyorum. Hoşçakal!"
El sallayıp evden çıkmıştı. Felix'i yalnız bırakarak hatamı yapmıştım? Onun yanına gitmeli miydim? Felix'in ağladığı an geldi gözümün önüne. Ya yeniden öyle ağlıyorsa? Dayanamadım. Felix'in yanına geldim.
Kapının önünde bekliyordum. Anlık gelen cesaretle zile bastım. Kısa bir sürede Olivia açtı kapıyı.
"Hyunjin, iyiki geldin. Felix çok kötü... kendini odaya kilitledi açmıyor kapıyı."
Hızlıca içeri girdim ve üst kata çıktım. Büyük ihtimalle benim odamdaydı. Odamın kapısının önüne geldiğimde içeriden hıçkırık sesleri geliyordu. Hemen Felix'e seslendim.
"Felix, ben geldim meleğim. Hadi aç kapıyı.. nolursun..."
Hıçkırık sesleri dindi önce. Sonra kilit çevrilme sesi ve kapının açılışı. Felix'e sarıldım sıkıca, o da bana sarıldı.
"Neden gittin Hyunjin? Neden beni yalnız bıraktın? Sana gitme dedim oysa..."
Kokusunu içime çektim bol bol, ciğerlerime kazıdım kokusunu. O an anladım. Ben Felix'e sırılsıklam aşık olmuştum...
"Özür dilerim meleğim. Çok çok çok özür dilerim. Gitmem gerekiyordu."
Yavaşça ayrıldım Felix'in o güzel, süt beyazı boynundan. Onun eli hala saçlarımdaydı. Bileğinden tutup yatağa oturttum onu, ben de yanına oturdum.
(Medyadaki şarkıyı açalım..)
"Felix, sen benim en sevdiğim arkadaşımsın."
"Öyle miyim?"
"Ama bilmediğin bazı şeyler var."
"Ne gibi?"
"Neden sürekli seninle uyuyorum?"
"Ayıcığını kaybettiğin için."
"Senin giydiğin tişörtümü yastık kılıfı olarak kullanıyorum."
"Gerçekten mi?"
"Seninle arkadaşlığımızı bozmak istiyorum."
"Neden?"
"Onun yerine sevenler olmalıyız!"
Gözlerini kocaman açtı Felix. Gerçekten Hyunjin onunla sevgili mi olmak istiyordu? Hyunjin bir cevap bekler gibi Felix'e bakıyordu.
"Felix, seni çok seviyorum. Her sabah baş ucumda doğan güneşim olmak ister misin?"
"Ben... evet, yani isterim..."
Hyunjin hemen Felix'in dudaklarına kapandı.
Felix artık Hyunjin'in her sabah doğan güneşi olacak idi.
••
•
•
•
•
Erken mi oldu diye düşünmedim değil ama bu fici fazla uzun tutmayacağım galiba. Ama çok da eğlenceli güzel bir fic. Diğer bölümlerde görüşmek üzere kendinize iyi bakın!! Bol bol oy ve yorum isterim haa!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
My Puppet//Hyunlix
FanfictionFelix bir gün bir cadı tarafından oyuncakçıda kuklanın içine hapsolur. Kukla koleksiyonu yapan Hyunjin Felix'in hapsedildiği kuklayı çok beğenerek evinde en özel köşeye koymak için alır... Angst değildir!!