Telefonumdan Bayrak Ezicilerin yazılımına katılmıştım. Beni görmüyorlardı ama ben onların bir üyesiymiş gibi her şeye hakimdim.
8 buçuk saatlik uçuşun ardından Almanya'ya gelmiş, buluşma yerine ilerliyordum. Özel bir jetim olsa ne kadar rahat ve havalı olurdum. Elbette kullanabileceğim jetler vardı kulede ama bunu Tony'e açıklayamayacağıma ve jeti kendi başıma kaçıramayacağıma göre biraz eski usul yönteme mecburdum.
Herneyse, sonuç olarak zamanında gelmem gereken yere varmıştım.
Yine de her ne kadar her şeye hakimim desem de ne yapmak için burada olduğumuzu bilmiyordum.
Olsun, hallederdim. Doğaçlama her zaman kurtarırdı.
Hava kararmıştı ve bulunduğum yer bir bankanın önüydü. Etrafta insanlar vardı ama sanki hepsi birbirini tanıyormuş gibi davranıyordu ve dikkat çekmemek için yürüseler de bankanın etrafından ayrılmıyorlardı.
Hepsinin Bayrak Ezici olduğunu anlamamla tüylerim ürperdi. Ama şimdi ödlekliğin sırası değildi. Ben bir yenilmezdim ve bunu kanıtlayacaktım.
Daha bir yenilmez değilsin yalnız.
Bir anda turuncu, kıvırcık saçlı, maskeli bir kız büyük bir çantayla yolun ortasında durdu ve herkes soğukkanlılıkla ona doğru gidip çantadan çıkardığı maskeleri almaya başladı.
Pekala. Ayak uydur Mia.
Ben de onlar gibi gidip bir maske aldım ve hiç de dikkatlerini çekmedim.
Tanrım... Gerçekten amatörlerdi.Birkaç saniye bunu yapan insanları izledim ve bir anda sirenler yanmaya başladı. Etrafıma bakındım. Herkes koşuşturuyordu.
Kargaşa çıkarmaya çalışıyorlardı...
Bir anda bankanın üst katından yere iki tane büyük çanta atıldı ve yere düştü. Ardından atlayan ve iki ayağının üstüne kontrollüce düşen bir adam...
Bu bir süper askerdi.
Bayrak Ezicilerden ikisi çantaları alıp kaçarken o, (muhtemelen liderleri oydu) bir polis memuruna saldırmaya başladı.
Yutkundum. Şimdi ne yapacaktım? Bankayı soymaması için onu durdurmaya mı çalışacaktım? Onlaranmış gibi davranıp ajanlık mı yapacaktım? Yoksa gözümün önünde sivilleri delicesine hırpalamasına göz mü yumacaktım?
Ani gelen bir dürtüyle "Hey hey hey hey!" diye öne atılırken buldum kendimi. Eli polisin yakasındayken bana döndü. Maskemi çıkarıp kemerimdeki silahı çekip ona doğrulttum anında. Nat'in silah tutum dersleri işe yarıyordu.
Tanrım, çok havalıydım!"Bırak onu." dedim olabiliğince tehditkar görünmeye çalışarak.
Bir dakika, ne yapıyordum ben?
Adam da sanırım bir süre ne ayak olduğumu düşündü. Ama sonunda beni şaşırtarak polisi fırlatır gibi yere bıraktı. Ardından bana dönüp ağır adımlarla bana doğru gelmeye başladı.
Şimdi sıçmıştım işte.
Yine de silah tutan elimi bir kez olsun titretmedim.
Karşıma geçtiğinde bileğimi sıktığı gibi yana çevirdi ve acılı inlememle silah elimden düştü.
Var gücümle karnına bir tekme geçirdim ama neredeyse kıpırdamadı bile. Son çare olarak boştaki elimle yüzüne bir yumruk savurdum. Başı sertçe yana düştüğünde kaçmak için fırsat bulabileceğimi düşünmüştüm ama beklediğim gibi olmadı.
Bir anda kendimi takla atarak sırt üstü yere yapışmış halde buldum. Acıyla kıvranıp sırt üstü dönmeye çalıştım.
Sırtım gerçekten çok acımıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Penance ■ Bucky Barnes
FanfictionÖnümde diz çöküp elini çeneme götürdü. Bi çocukmuşum da bana yardım edecekmiş gibi. "Eve gitmekten mi korktun?" "Bir evim yok." Sarılsak mi artık... ✪ Gecenin bir yarısı gerçekten hiç kimsem yokmuş gibi uyanmaktan daha kötü bir şey yokmuş, bunu anla...