Apar topar gitmişti. Ben ise ona veda ederken bulmuştum kendimi. Kim bilir ne zaman görecektim onu tekrar. Hani beni de götürecekti? Gözyaşlarımı sildim. Ağlama zamanı değil Nam Ra. Sakin ol. Biz hiç ayrılmayacağız. Asla.
Lavaboya gittim. Elimi yüzümü güzelce yıkadım. Sonra elbette fark edilemeyecek gibi olmayan dağınıklık gözüme çarptı. Uzun zamandır toplanmiyordu tabi.
Hemen dağınıklığı kabaca toplamaya başladım. Detaya girsek asla bitmezdi elbette. Sadece ortalıkta fazlalık olanlari kaldırıyordum. Bir gördüğüm birşey kafama dank etti.
Ped
Ne zamandan beri regl olmuyordum ki? En son ne zaman olduğumu hatırlamıyordum. Tanrım. Aklıma hiç güzel şeyler gelmiyor. Lütfen tahmin ettiğim şey olmasın. Lütfen.
Stresten olmalıydı canım. Elbette. Başka neyden olacaktı ki? Son zamanda olanlar küçük değildi. Yaşadığım duygular, olayların hepsinin hıncı bir yerden çıkmalıydi. Onlar da buraya patlamıştı.
Sanırım.
Telefonum çalıyordu. Baktığımda ise yabancı bir numaraydi açtım.
"Alo?"
"Bayan Ji Nam Ra. Ben başkomiser Ha Roer. Sizi bekliyoruz. Konuşmamız gereken önemli konular var." Dedi ciddi ve genç ses.
"Peki." Diyip kapattım. Tanrım. Yoksa biri onu görmüş müydü? Tanrım tanrım tanrım. Hayır. O kesinlikle yakalamamaliydi. Ben onsuz yapamazdim. Ailemdi o benim. Aileme kimse dokunamazdi.
Hemen aynada kendimi kontrol ettim. Düzgün görünmeliydim. Daha ikna edici olurdum.
Saçımı düzgünce topladım. İçim yansa da mutlu gozuklemeliydim. Yüzüme hafif bir şeyler sürdüm ve üzerime güzel bir şeyler giydim.
Evden çıktım. Zaten okul çok yakındı. Hemen içeri girdim ve başkomiserin odasına geldim. Kapıyı çaldım ve içeri girdim.
Başını belgelerin arasına gömmüş bir adam vardı. Boğazımi temizledim adamın bana bakması için. Adam yavaşça başını kaldırdı. Bana baktı. Yüzümü inceledi. Belki nasıl biri olduğumu inceledi, belki de beni tanıdı.
Çünkü ben tanımıştım.
Hafifçe tebessüm ettim. Bakışları gülüşümde takıldı. Sonra şaşkınlık ile gözlerime baktı. O da hatırlamıştı.
"Selam oppa. Seni burada görmeyi beklememistim." Dedim.
Bocalamis bakislarini toparlamaya çalıştı. Fakat bu mümkün gibi durmuyordu. Gerçekten çok şaşırmıştı.
"Nam Ra. Ben şaşırdım. Bunca yıl sonra karşılaştık. Sen çok....."
"Çok mu cirkinlesmisim? Ama sen hep çok tatlı olduğumu söylerdin?" Dedim gülerek.
"Çok büyümüşsün. Kadın olmuşsun."
"Torpille mi oldun başkomiser? Bu kadar kısa sürede beklememistim."
Önündeki belgelere baktı biraz. Sonra tekrar bana döndü. Önündeki koltuğu işaret etti oturmam için. Oraya geçtim ve bekledim. Tekrar belgeye döndü.
"Şu Hwang Hyunjin, neyin oluyor?"
Biraz duraksadim. Başlıyorduk. Tanrım. Ne olursun düşündüğüm şeyler olmasin.
"Sevgilim. Ne oldu? Beklemez miydin?" Dedim sırıtarak. Yüzü ciddilesmisti. Dişlerini sıkıyordu, ve sinirlendiği belliydi.
"Ne zamandan beri?"
"Sen gittikten hemen sonra nakil oldu. O zamandan beri. Oppa, alınma ama o dünyadaki en mükemmel erkek. Ve bana sen çok güzelsin diye seni seviyorum demedi. Bana herşeyinle seni seviyorum dedi. Senin gibi değildi oppa. Senin gibi değildi o. Korkak...."
"SUS NAM RA!" dedi bağırarak. Hafif korkmuş gibi yaptım. Belki söylediklerim doğruydu ama bütün mimiklerim yalandı. Boğazını temizledi. "Sanki senin yüzünden olmamış gibi davranma." Dedi. "En son ne zaman konuştun bununla?"
"İlk cinayet işlenmeden bir gün önce. Gece."
Beklediğim gibi gerilmisti. "Başka bir iletişim yok mu?"
"Yok. Zaten hep memurlarlaydim." Dedim. "Yurdumun önünde, arkasında bir sürü polis var."
"En baş şüpheli senin mükemmel erkek dediğin adam. Bunun farkındasın. Peki ya nerde şimdi bu adam? Seni burada bir başına bırakıp kaçmış." Dedi tiksintili bakışları ile.
"Kaçmadı. Kaçmaz da. Yanlış olan birşey yapmadı o. Sen kendini kandırmaya devam et. Onu şüpheli bulsan da o değil."
"Bu kadar mı güveniyorsun ona?"
"Kendimden çok." Dedim. Gözlerindeki kırgınlık, belki eskiden olsa üzerdi beni. Ama şimdi asla. Karşısında 16 yaşındaki o küçük kız yoktu.
6 yıl önce
"Oppa! Sınıftaki en yüksek notu almışım." Dedi kız heyecanla. Son sınıf olan sevgilisinin yanındaydı.
Çocuk o kadar da sevinmiş gibi değildi. "İyi." Dedi istemeye istemeye. Kızın bir anda yüzü düştü.
"İyi misin sen? Hasta falan mısın?" Dedi kız ilgiyle. Elinin tersini çocuğun alnına koydu. Ateşi olmadığını anlayınca rahat bir nefes verdi.
"Önemli bir şey konuşmamız lazım." Dedi çocuk. Diyecek onca şeyi vardı fakat nasıl lafa başlıyacagini bilmiyordu.
"Yapamıyorum ben burada. En iyisi Seul de okumak. Biliyorsun, babamın işi de orada. Üniversite için de kolay olacak. Taşımıyorum ben." Dedi umursamazca.
Fakat küçük kızın gözleri dolmuştu. "Oppa..." Dedi kısık sesle. Ne diyeceğini bilmiyordu ki.
"Ve arkamdan üzülme diye söylüyorum, Nam Ra ben seni hiç sevmedim. İlk gördüğümde vücudun güzel gelmişti. Fakat olmaz işte. Ben başkasını seviyorum." Dedi.
Kızın tüm dünyası başına yıkılmışti. Kulakları ugulduyor, başı dönüyordu. Tüm hayatı bitmiş gibi hissediyordu. Onsuz bir hayatta nasıl yaşarım diye düşündü.
Tüm gününü ağlayarak geçirmişti. İlk aşkını, umut bağladığı ilk kişinin ona böylesine seyler söylemesi çok zoruna gitmişti. Ona resmen bir fahişe muamelesi yapmıştı.
Sonraki gün de dünden pek farklı değildi. Kız yine okulun bodrum katında ağlıyordu. Fakat bu gün tanrı ona bir hediye göndermişti.
"Şey, iyi misin?" Dedi genç bir erkek sesi. Kız panikle arkasına döndü. Bu çocuğu biliyordu. Yeni nakil olmuştu. "Sanırım değilsin." Dedi çocuk anlayışla. "Eğer biri için ağlıyorsan söz ver bana, onu bir daha gördüğünde aynı şeyleri sana yasatmasina izin verme."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Killer || Hwang Hyunjin
FanfictionBen tehlikenin yansımasıyım küçüğüm. Ateşle oynuyorsun.