Jisung elindeki telefonu gelişigüzel yatağa fırlatıp çalan kapıya ilerlerken görmeyi beklediği belki de son kişi, daha birkaç dakika önce tartıştığı Minho hyunguydu. İçinde beliren anlık kıskançlığa ve sinire karşı koyamamış, dolayısıyla bir anda parlamıştı.
Okuldan geleli bi süre olmasına rağmen zaten banyoya gireceğim diyerek çıkarmadığı kot pantolonu ve gri kapüşonlusuyla açtı kapıyı, Minho nefes nefese öylece dikiliyordu.
"Hyung?" Jisung sesindeki şaşkınlığı saklayamamıştı. Minho'nun saçı başı dağınık, hızlı hızlı soluklanan hali ise endişelendirmişti. "Ne oldu, iyi misin?"
"Konuşmaya geldim." Minho biraz daha nefesini düzene soktuğunda konuştu, gözleri Jisung'un endişeli gözleriyle buluştu. Dolayısıyla bu durumunu açıklaması gerektiğini de fark etmişti. "Koştum."
"Sizin evden buraya kadar koştun mu?" Jisung sesini istemsiz yükseltmişti. "Hyung delirdin mi sen?"
Minho gülümsedi. "15 dakikalık yol zaten."
Jisung Minho'yu kolundan tuttuğu gibi içeri çekti ve kapıyı arkasından kapattı.
"Salona geç, su getireceğim." Adımları mutfağa yöneldiğinde Minho onu dinlememiş, peşine takılmıştı.
Jisung parmak uçlarına kalkarak anca ulaşabildiği dolabı kaldırdı ve bir bardak çıkardı, sonra ise sürahiyi alarak bardağı yavaş yavaş doldurmaya başlamıştı.
Minho ise tam Jisung'un arkasına dikilmiş, omzunun üstünden ne yaptığını izliyordu. Jisung ondan birkaç santimetre kısa olduğundan görüş alanı da oldukça açıktı.
Jisung işini bitirip sürahiyi kenara koyduğunda belindeki dokunuşla irkildi, hemen ardından da omzunda bir ağırlık hissetmişti.
Minho Jisung'a arkadan sarılıp çenesini omzuna koymuştu. Jisung bu temas karşısında kaskatı kesilirken dilediği tek şey onu kardeşi gibi gördüğüne emin olduğu Minho hyungunun kalp atışlarını duymamasıydı.
"Özür dilerim Sungie, gerçekten özür dilerim. Öyle demek istememiştim." Minho fısıldarcasına konuştu. Sıcak nefesinin boynuna vurmasıyla Jisung'un içi karıncalandı.
"Ben de özür dilerim hyung, dinlemeden sinirlendim." Minho'nun kafasını iki yana salladığını hissetti omzunda.
"Yanlış anlaşılmaya müsait şeyler söyledim." Jisung ellerini, Minho'nun beline sarılan ellerinin üstüne koydu. Aklındaki soruyu sormak istiyordu ama cevabından da ölümüne korkuyordu.
"Minju noonayla aranızda bir şey mi var?" Minho kafasını Jisung'un omzundan kaldırdı ve bu alakasız sorunun nereden çıktığını anlamadığından şaşkınca Jisung'a baktı. Jisung da arkasına dönmüş, tezgaha yaslanmıştı. Yüzleri o kadar da yakın sayılmazdı aslında ama Jisung için bu mesafe, Minho'nun hala belindeki ellerinin de yardımıyla nefesini kesmeye yetiyordu.
"O da nereden çıktı?" Jisung bakışlarını ayaklarına sabitleyerek omuz silkti.
"Bilmem, sordum öyle. Bir nedeni yok." Jisung için Minho'nun vereceği cevabı beklemek hayatının belki de en gergin birkaç saniyesiydi. Duymak istemediği bir şey çıkarsa Minho'nun ağzından, biliyordu ki kalbi bir süre toparlayamayacağı kadar çok kırıldı.
"Bölümden yakın arkadaşım sadece." Jisung hızlıca kafasını kaldırıp Minho'nun gözlerine baktı.
"Hoşlanmıyor musun yani ondan?" Minho Jisung'un heyecanlı sesine dayanamamış, kısaca gülmüştü.
"Hoşlanmıyorum korkma." Jisung utanmış, ellerini yüzüne kapatmıştı. Minho Jisung'un haline tekrar güldü, tatlıydı. "Utanma prenses." Jisung ellerini çekmeden bağırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
hype boy | seunglix
FanficFelix, çıktığı randevuda gittiği kafedeki baristadan hoşlanır. [texting + düzyazı]