3

496 44 193
                                    

ayas aynasının önünde kendine öyle boş bakıyordu ki ciddi manada bir an için hiçliğe baktığını bile düşünmüştü.

üzerinde beyaz, kollarının uçlarında parlak işlemeler olan bir takım vardı. takıma süs katsın diye eklenmiş işlevsiz göğüs cebinden ise gümüş bir broş vardı ve zaten parlayan görünüşüne olabilirmiş gibi daha fazlasını ekliyordu.

saçlarına ise denilecek yoktu. birçok kızılın aksine, kızıllığının yapay olduğunu düşündürecek kadar canlı ve kabarık saçlarının uçlarını biraz dalgalandırmış, saçının kısa ön kısmının tersine uzun olan arka kısmını da at kuyruğu şeklinde alttan bağlamıştı.

geçen bölüm cemal'in de yaptığı gibi, eğer pamuk prenses gerçek olsaydı ayas, ondan bile güzel olurdu diye benzetme yapmak istiyorum. lakin ayas için bu yeterli değildi.

bıkkınca ofladı ve belindeki işlevli ceplere elini sokup, sağ ayağını ritimli bir şekilde zemine vurmaya başladı. "cemal'in ne kadar güzel geleceğini düşündükçe stresleniyorum," diye mırıldandı, sağ elini cebinden çıkarıp kendini yellerken. "yanında köylü gibi durmak istemiyorum," işaret parmağını tavana salladı. "köylü milletin efendisidir evet ama şu an konumuz bu değil atam."

birkaç dakika daha saçlarıyla oynadıktan sonra kendine daha fazla bakarsa camdan atlayacağına kanaat getirerek sonunda aynanın önünden çekildi.

şarja takılı telefonunu almak için makyaj masasının önüne geçti ve hazır geçmişken, burnunun üzerine biraz daha parlaklık ekledi.

istemsiz yaptığı şeyi fark edince elindeki fırça ve highlighterı kenara atıp, "ayas nolur dur." diye mırıldandı.

inanılmaz gergindi ve gerginlik anında normal insanlar gibi, kendini rahatlatmak için yaptığı şeyler olsa da şu an onları yapamıyordu- ne yani saçlarını örüp örüp bozsa iyi mi olacaktı?

hazırlanmanın verdiği ama aynı zamanda seve seve aldığı dinginlik hissi eşliğinde makyaj masasının önünden kalktı ve odasından çıkıp, hazırlanmaya devam eden ablasını izlemek için odasına daldı.

"evet ablacığım, girebilirsin, izin aldığın için sağ ol." boy aynasının önünde zaten mükemmelleştirdiği kirpikleriyle ilgilenmeye devam eden ablasınun iğnelemesiyle göz devirip toplu yatağının üstüne atıverdi kendini. "benim odana gelmemi seviyorsun çünkü abim veya annemlerin aksine senin zevklerinle en çok ilgilenen benim abla, hayranımsın."

cümlesini kurarken makyaj masasındaki yerini almış ablası elindeki far paletinden aniden fırçasını ayas'a çevirdi ve üstünden farın tozlarının dökülmesini umursamadan salladı, "seni yetiştiren benim ayas, sen benim hayranımsın." birkaç saniye verecek cevap aradı ama bulamayınca ablasına hak vererek iki elini de havaya kaldırdı.

"cemal'den haber aldın mı nasılmış? halletmiş mi işini?" gözüne biraz daha parlaklık ekleyen ablası ilgiyle konuşup konuyu değiştirince gülümseyerek omuz silkti, "böyle durumlarda onunla konuşursam eli ayağı daha çok birbirine karışıyor. o bana cevap verene dek beklemek tercihim."

cümlesinin sonunda özlem ayağa kalktı ve yanına gelip, makyajının bozulmamasına özen göstererek yanaklarını okşadı. "mutlu olduğunu görmeyi çok seviyorum kardeşim, özellikle o olaylardan s-"

"shhh," dedi ablasını sarılarak susturan ayas. "mutluysak her şey yoluna girmiş demektir." özlem de kardeşinin ince beline sarıldı ve hafifçe okşadı.

ahmet bey arabaya geçerken, resmen evlenecekmiş gibi giyinen oğluna ters bir bakış attı. "hayırdır düğün planı mı yaptınız? hem tanışmış olursunuz hem aradan düğünü çıkarırız diye düşündüyseniz sevgilini kesinlikle ayakta alkışlayacağım."

evet ayas, sevgilisinin adını bile söyleyememişti.

babası sürücü koltuğuna oturduğunda, yutkunarak sırtına hafif hafif vuran abisi mehmet'e baktı, "babamı takma, göz bebeğini verdiği adamla tanışacağı için diken üstünde olmalı." abisine başını hafifçe sallayarak onay verirken, ablası ve annesi güler hanım apartmandan çıkmış, ayas'ın güzelliğinin genetik olduğunu gösterircesine parlayarak arabaya gelmişlerdi.

güler hanım, oğlunun omzunu hafifçe sıktı ve gülümsedi, "seni böylesine gülümseten adamla tanışmak için çok heyecanlıyım oğlum, eminim harika biridir." ayas'ın gergin yüreğine resmen su serpilmişti bu sözlerle. annesine aynı onun gibi genişçe gülümsedi ve ablası ile abisi gibi arabaya geçtiler.

babasının hız sınırları zorladığı yolculuk boyunca tahminen altı kez ölüm tehlikesiyle yüzleşmişlerdi. güler hanımın en son, "ahmet eğer bu hızla ilerlemeye devam edersen önümüzdeki üç yıl koltuğa da bu hızla gideceksin." dediğindeyse kazasız bir şekilde varmayı başarmışlardı.

arabadan dönen başı ve git gide daha da gerginleştiği için ateşe atılmış gibi terleyen bedeniyle, ailesini restorana geçirmiş ve ben burada onu bekleyeceğim diyerek restoran bahçesinde beklemeye başladı.

beklerken aynı zamanda telefonunun ön kamerasıyla rüzgar ve yolda yaşadıkları yüzünden hafiften dağılmış saçlarını düzeltiyordu. beş dakika ya geçmiş ya geçmemişti ki görüntüye bir yüz daha katıldı, "hih!" diyerek sıçradı ve kendine elindeki beyaz güllerle gülümseyerek bakan cemal'e onun gibi kocaman gülümsedi. "bunlar bana mı?" diyerek çiçeklere uzanmıştı ki, "hayır," diyerek çiçekleri önünden çekti cemal. ardından birbirlerine minik, beyaz bir kurdeleyle bağlanmış beş yasemin çiçeğini çıkarıp uzattı. "onlar annen ve ablan için, sana güzelliğin çiçeğinden başkası yakışmazdı."

ayas sevgilisinden hiç böyle bir jest görmediği için hem utanmış, hem de çok mutlu olmuştu. bu küçük çiçekler şu noktada, dünyadaki en güzel pırlantanın yanında halt etmişti. cemal'in elinden çiçekleri aldı ve burnunu çiçeklere yaklaştırıp, güzel kokularını çiğerine çekti. "bu çiçekler kadar güzel olduğumu sanmıyorum."

yüzüne kayan saç tutamı cemal tarafından arkaya itilirken, cemal aynı zamanda alnını öpmüştü. "inan bana, senin parlaklığının yanında çiçekleri fark etmek çok zor."

"celal'in takımını giymek seni cidden romantik bir adam yapmış," dedi ayas gülerek sevgilisinin elini kavrayarak. "bunu daha sık yapalım."

cemal bozulmuş bir ifadeyle dudağını büzdü, "benim yerime celal ile sevgili ols-" ama cümlesine izin vermeden ayas, özenle katladığı yakasının bozulmasını umursamadan cemal'i yakasından kavradı ve dudağını sertçe öptü. "çilekli lipstickim üzerine yemin ederim ki," resmen fısıldıyordu cemal'in dudağına doğru, sinirli olduğu da belli oluyordu. "senden başka birisiyle sevgili olma ihtimalimi düşünmen bile seni yere yatırıp işkence etmek istememe sebep oluyor."

onun bu atılgan tavrıyla cemal kıkırdadı ve gencin burnunu öptü, "tamam, tamam. haklısın." ayas kocaman gülümsedi ve kollarını cemal'in beline sarıp, başını da göğsüne yasladı. "ben çok gergindim resmen unutturdun."

"bu da benim büyüm."

"kendini övme beş saniye," ayas gözlerini kısarak cemal'in gözlerine baktı. "izin ver de ben öveyim."

cemal ayas'ın yanağını elinin tersiyle okşadı ve ondan ayrılırken gülümsedi, "tamam. ama daha fazla oyalanmayalım, ahmet amca yakında restoranı yakma planlarını hayata geçirebilir."

"aa! sanırım şuradan duman çıkıyor." ayas, cemal'i takip ederken konuştuğunda, restoranın girişinin önündeki iki gençten yıldızsız gecede güzel bir kahkaha yükseldi.

ayas x cemal | lana coded boyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin