yağmurlu bir gündü garip bir şekilde. dönemin sonlarına yaklaşıyor, finallerin getirdiği gerginlikle istemese de yüzleşiyordu. lakin tabii- bundan daha gerici şeyler de vardı o an.
çalan telefonundaki arama ekranından yansıdığı kadarıyla hissettiği gerginliğin yüz ifadesine de aynı şekilde yansıdığını biliyordu zira sevgilisini en az beş kez aramış, daha ikinci kez aramadan açan sevgilisinden en ufak dönüt alamamıştı.
evet, bu büyük bir sorun değilmiş gibi görünebilirdi ama o cemal'di ve... inanın bu çok büyük bir sorundu.
seri adımlarla kampüsün bahçesinden çıktı ve sırılsıklam olması hiç umrunda değilmiş gibi durup, etrafta hızlıca göz gezdirdi.
aceleyle koşuşturan insanlardan başka tanıdık en ufak bir yüz göremese de inatla gözlerini etrafta gezdiriyordu. derken yanından koşarak geçen biri omzuna çarpınca düşme tehlikesi yaşamış, burada durmanın ne kadar zararlı olacağını kavrayınca ise daha adam akıllı şeyler yapmaya karar vermişti.
cemal okuldan sonra, eğer ayas ile buluşmayacaksa, ya stajyerlik yaptığı yerde olurdu ya da kütüphanede. bu hafta finaller olduğu için de işinden izin almış, ders çalışıyor olmalıydı.
birkaç saniye daha durup aklından geçen düşünceleri tarttıktan sonra kendini onaylamış, hızlı hızlı cemal'in kampüsüne gitmek için adımlamaya başlamıştı.
aslında o an içinde bulunduğu gerginlik durumu tamamen cemal'in cevap vermeyişiyle alakalı değildi. bu durum, sadece iki gün önce konuştukları olayın getirisi olan gerginlikti.
dinç olayını sonunda cemal'e anlatacak güvene sahip olmuş, ona içinden geçenleri açmıştı. aynısını keza cemal de yapmış, aralarında oluşabilecek her yanlış anlaşılmayı en az düzeye indirmeye çalışmışlardı.
tabii cemal, dinç meselesini öyle kolay kapatmayacaktı. bunh açık açık söylemiş, karakoldan ararlarsa şaşırma diye dip not geçmişti de.
hadi şimdi gelin ayas'a endişelenme deyin.
yağmurun sesine rağmen o kadar sert adımlar atıyordu ki yerde birikmiş sulardan 'şap, şap' sesleri yükseliyordu. onun bu tavrı ve aurasını hisseden yağmurdan dolayı endişeli olan öğrenciler dahi anlık olarak kampüslerine yeni girmiş kızıla dönüp bakıyor, neler olduğunu anlamaya çalışıyorlardı; kavga çıkarmaya mı gelmişti?
adımları hiç şaşmadan kampüsün kütüphanesinin yolunu tuttu. bazen cemal burada o kadar zaman geçirirdi ki ayas onu azarlsr, biraz kendine vakit ayırması gerektiğini söylerdi.
şimdi burada olması için dua ediyor olması büyük bir ironiydi.
hızlı yürüdüğünden dolayı sadece iki dakika sonra büyük kütüphanenin önüne gelmiş, hafif hafif soluklanmıştı. kapının önünde durduğundan dolayı artık ıslanmıyordu ve bunu rahatlıkla yapabilirdi.
eli cam kapının tutacağına uzanmışken cebinde titremeye başlayan telefonla eli birkaç saniye havada kaldı ve yüreğini sıkan gerginlikle, alt dudağını dişleyerek elini cebine soktu. tek gözünğ kısmış bir şekilde ekrana bakmadan önce son kez içinden, "dilerim bilinmeyen numara olmasın..." diye geçirdi.
beklediğinin aksine arayan kişi can'dı, yani cemal'in en yakın arkadaşı. tamam, bu daha fazla endişelenmesine olanak sağlayabilirdi... yine de halihazırda deli gibi endişeli olduğundan bunu düşünmemeyi seçip, yeterinxe beklettiği arama sonlanmadan açtı.
"can?" sesi çatlamıştı.
"ayas, kardeşim, bak bunu bu kadar erken duyman ne kadar sağlıklı bilmiyorum ama-" ayas nefesini tuttu ve sırtını cam kapının kenarına yasladı. "ama ne? ne oldu can?" lafını tamamlamasına izin vermeden konuşurken tırnaklarını yemeye başlamıştı bile.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ayas x cemal | lana coded boy
Fanfictioniki gencin çocukluktan beri süren aşklarından ibaret, küçük bir kitap. -ayas ve cemal. tamamlandı!