sevimsiz güneş ışığı siyah perdelerin izin verdiği kadar bıraktığı boşluktan sızıyor, kızıl saçları yastığa hunharca dağılmış gencin yumuşak, silik çillerle kaplı yanağını narince okşuyordu. tabii çoktan uyanmış genç için bu pek de sorun yaratmıyordu, aksine, ortamı daha da romantize ettiğini düşündüğü için sizlere sevimsiz gelecek güneş ışığını ziyadesiyle sevimli buluyordu.
çoktan yaslı olduğu çıplak göğse biraz daha sokuldu ve derin bir iç çekip, ne kadar banyo yaparsa yapsın üzerinden atamayacağı yoğun sigara ve kahve kokusunu ciğerlerine ulaştırdı. cemal'i cemal yapan şeyler bunlarmış gibi gelmeye başlamıştı üç yıllık ilişkilerinin bir noktasından sonra. biraz sorun teşkil de ediyor olsa, çekici tarafları da yok değildi. ayas böyle biriydi zaten, çok umursamazdı büyük sıkıntı olmadıkça.
cemal'in kirli sakallarında parmak uçlarını narince gezdirdi ve yüzündeki kusurları incelemeye başladı. kaşları bakımsızlıktan kaba tabiriyle orman olmuş, stres ve kriz anlarında çizdiği yanaklarında hafif izler oluşmuştu. dünden kalan izlerin kalıcı olmaması yüreğine su serpiyordu resmen.
sakallarını okşayan eli şimdi çene kemiğinin görünmeyen tarafındaki silik izi okşuyordu. bu iz tahminen onlu yaşlarındayken, şu an yanında olmayan arkadaş grubuyla yaşadığı minik bir kavga sırasında olmuştu. ayas çok detayını bilmese de, bu olay cemal için saçma sapan bir anıydı.
"sana da günaydın," düşüncelerinde öyle kaybolmuştu ki, cemal elini tutup avcunun içini öptüğünde irkilerek çakır gözlerine şaşkınca baktı. "yüzümün haritasını çıkardın." kıkırtısına eşlik ettiğinde, cemal kolunu ayas'ın beline sardı ve başını saçlarına gömdü. "her krizimden sonra kollarımda seni görmek kadar rahatlatıcısı yok lan." sesinde duyulabilir bir huzur vardı.
"biz buna kısaca ayas etkisi diyoruz." gülerek cemal'in çenesini öptü kızıllı. "aşkımdan ölüyorsun haberin yok." çok bilmiş tavırla konuştuğunda cemal, onu aniden yatağa sırt üstü gelecek şekilde yatırdı ve ellerini iki yanına koyup, destek alırken yüzüne eğildi. "demek ayas etkisi, ha?" kendine ufak bir sırıtmayla bakan gencin yanağına burnunu sürttü. "bu etki bende çok aktif iş görüyor, sanırım-" cümlesinin arasında çalmaya başlayan telefonla kısa bir küfür savurdu ve kahkaha atan ayas'ı olduğu gibi bırakıp, yataktan kalkarak odanın diğer ucundaki telefonunu almaya gitti.
arayan kişinin arkadaşlarından biri olunca iç çekti, "buyur can'ım, konuş." telefon hattının diğer tarafında kalan arkadaşı, "ismimle böyle kelime oyunları yapacak kadar beyin hücrenin kalmış olması enteresan gerçekten biliyor muydun?" dediğinde sabırsızca iç çekti ve yatakta garip garip hareketler yapan çıplak ayas'a bakmamaya çalışarak, "sadede gel kardeşim sadede." diye mırıldandı.
"bizim şu projenin tarihini ertelemişler de gözün aydın diye aradım," can konuştuğunda, cemal'in yüzü gözle görülür şekilde ışıldadı. "valla mı diyon oğlum?"
"valla he."
"süper!" biraz daha konuştuktan sonra telefonu kapattı ve yatakta oyalandığı için yeniden uyku durumuna geçen ayas'ın yanına döndü. "ne oldu?" esneyerek konuşan kızıllının alnını öptü. "dün gece bitirmek için her şeyi yaptığımı söylediğim projenin tarihi ertelenmiş. stajyerlik başvurularına yüz yüze gidebileceğim!" kendisini ilgiyle dinleyen genç de onun gibi ışıldayan bir yüz ifadesine sahipti. "çok sevindim!"
birkaç dakika da yatakta oyalandıklarında, ayas, "hadi bunu kutlamak için dışarıda edelim kahvaltıyı." diye bir öneride bulundu ve bu öneri cemal'e de mantıklı geldi çünkü emindi ki ayas'ın yemek hazırlayacak hali yoktu.
madem onu bu hale getiren oydu, yemeği de o ısmarlardı.
"sevdiğin mekana gidelim mi?" diye sordu çoktan sanki kendi kıyafetleriymiş gibi cemal'in kıyafetlerinden kombin yapmaya başlayan ayas'a. o sırada cemal, rastgele bir tişört ve pantolon giyiyordu. "harbi mi?" dedi üzerinde bir rock grubunun sembolü olan tişörtü kafasından geçirirken ayas heyecanla. yeniden yatağa oturan cemal onu mırıldanarak onayladığında, kızıllı şimdi dans ede ede hazırlanıyordu.
hazırlık ritüellerinden sonra cemal'in arabasına geçtiler ve ayas oyun bozanlık yapmak için bluetooth ile arabaya bağlandı. arabayı çalıştıran cemal, gözlerini kısarak zafer sırıtması yapan ayas'a baktı. "oyun bozanlık bu! hile!"
"hayır balım biz buna zeka diyoruz."
"zekanı-" dudağını aniden öpen kirazlarla durakladı ve çoktan sevdiği sanatçılardan birini açmış, koltuğa yayılmış ayas'a birkaç saniye baktıktan sonra, gülerek başını iki yana salladı ve bahsettiği mekana gitmek için yola koyuldu.
-
yarım saat sonunda mekana geldiklerinde ayas yerinde duramıyordu. burayı seviyordu çünkü kahvaltılıkları tam ayas'ın istediği gibiydi, yağ oranı dengeli ve lezzeti yerinde! tabii bu tarz şeylere dikkat eden her restorant gibi burası da bir tık pahalı olduğu için çok sık gelmezlerdi ve bugün yemekler cemal'den olduğu için, beleşe rüya gibi bir kahvaltı edecekti.
cemal, yerinde duramayan ayas'ın arkasından sakin sakin yürüyerek içeri girdi ve kızıllının oturduğu, deniz manzaralı yere geçti. erken saatlerde oldukları ve az önce de dediğim gibi, biraz pahalı bir mekan olduğu için çok kişi yoktu bu sebeple rahat rahat oturmuşlardı.
yanlarına yanaşan garsona gülümseyerek ezbere bildiği menüyü söyledikten sonra ayas'ı izlemeye koyuldu. kızıl saçları vuran güneş ışığı altında parlıyor, açık pencereden giren deniz meltemiyle hafif hafif sallanıyordu. telefonuna bakan gencin gözleri mutlulukla ışıldıyor, düzenli bir hayata sahip olduğunu belli eden yüzü çok güzel görünüyordu.
"harita çıkarma sırası sende sanırım." dedi telefonunu kenara bırakıp, tek kaşını kaldırırken ayas sırıtarak. cemal anında, "hayır çirkinliğini izliyordum," dediyse de ayas bunun için fazla kurnazdı. "çirkinleri bu kadar uzun süre ve resmen ağzından salya akarak izlediğini bilmiyordum." cemal cevap verecekken, yanlarında biten bedenle dikkatleri çekildi. "cemal! seni burada görmek nadir!"
cemal, tanıdık bedenle hemen ayağa kalktı ve kısaca tokalaştılar. "melih, kardeşim! özlettin kendini ya!" melih izin almadan masalarına oturduğunda, ayas kaşlarını çattı ve kollarını göğsünde birleştirerek izlemeye koyuldu. bu kişi bildiği ve gördüğü kadarıyla cemal ile liseden beri arkadaştı ve oldukça yakınlardı. ama bir süre önce işi yüzünden şehir değiştirmiş, cemal ile bağlantıları kesilmişti- bu sebeple ayas, diğer arkadaşlarına kıyasla melih'i çok tanımıyordu. bu da içindeki korumacı dürtüyü azdırıyordu.
"ah, doğru," dedi cemal aniden ayas'ın da varlığını hatırlayıp. su içmek için bardağı almış ayas, hatırlandığını fark edince kaşlarını kaldırdı ve suyu doldururken cemal'in onu tanıtmasına izin verdi. "bu ayas, sana hep bahsettiğim güzel sevgilim." ayas sadece minik bir baş selamlaması verdiğinde, mesut otuz iki diş sırıttı. "sonunda tanıştık!" o ne kadar neşeliyse, ayas da o kadar zıttıydı. az önceki neşesi ve hevesi kursağında kalmıştı resmen. "ben de yanımda sevgilimi getirdim, tuvalette o şimdi iyi oldu karşılaştığımız. tanıştırayım sizi."
onların sohbetleri hiç ilgisini çekmeyen konularda ilerlerken, yalnızca iki dakika sonra tanıdık sesle gözleri irileşti ve nefesi kesildi, bardak dudağında dayalı bir şekilde kaldı. "melih, bunlar kim?" başını çevirip, sesin geldiği kişiyle göz göze geldiğinde, cümlenin sahibi de en az onun kadar dumura uğramış görünüyordu.
ayas bedeninin titremeye başladığını hissederken, cemal hemen uzanıp elini tuttu ve kaşlarını çatıp, "ne oldu ayas?" diye sordu. ama ayas konuşabilecek noktayı geçmişti bile. melih de en az cemal kadar şaşkındı, "dinç?" seslendiği adam, ilk şoku atlatmış ve sırıtarak, "ayas, seninle burada karşılaşmayı asla beklemezdim- üstelik bir sevgilin de olmuş ha!" dediğinde, bir cam kırılma sesi duyuldu.
ayas az önce elinde tuttuğu bardağı sıkmaktan parçalara ayırmıştı.
-
e ne dersiniz kaos çanları çalmaya baslasin mi bence baslasin
(ara not: bölümde geçen can, melih gibi cemal'in arkadaşları benim uydurmalarımdır.)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ayas x cemal | lana coded boy
Fanfictioniki gencin çocukluktan beri süren aşklarından ibaret, küçük bir kitap. -ayas ve cemal. tamamlandı!