13 aralık.
Hüsran dolu bir gün. Ölmek ve öldürmek için ne müsait bir gün, kaderinden kaçmak için ne hoş bir zaman.
Kaderin keskin kıskaçları arasında çırpınmak gereksizdir, daha çok parçalardı ruhunu. Hareketsiz kaldığında sıkılaştırır kıskaçlarını, kaderinde boğulursun.
Boynum yara içindeydi, keskin kıskaçlar saplanmış, kabuk bağlamasına zaman tanımamış. Yasımı tutmama zaman tanımamış, acımla ufalanmama müsade etmemiş.
Bu gün öldüğüm gündü benim. İstenmeyen bir ruhtum ben, buna rağmen hâlâ süzülüyordum kendi başıma. Önümdeki pastaya baktıkça zihnim bulanıyordu, idrak edemiyordum, kimim ben?
Kafamın içinde dönen şamata beni ben yapan şeydi belki, çünkü ben bu öksüzler evinin 4 duvarı arasına sıkışmış bir yetimden fazlasıydım. Ben haketmediğim kaderin yükünü, benim olmayan günahı üstlenmiştim. Doğduğum gün ölmüştüm ben.
"Jeonghan, böyle olmaz, bebeğim.."
Ruhum bedenime ağır geliyordu.
"Her yıl aynı şeyi yapmaktan sıkılmadınız mı?"
Onun da ruhu paramparçaydı, gözleri söylüyordu.
"Her yıl, gelecek yıl kendinin farkına varacağının, tekrar filizleneceğinin umuduyla yaşadım."
Önümde eğildi, ellerimi tuttu. Ne büyük vicdansızlıktır bir insana umut vermek.
"Üzgünüm Taeyeon-ah, yalan söylemeyi sevmediğimi biliyorsun. Boşa bu umudun."
Gözlerindeki duygu fırtınasında hala pişmanlık dolaşıyordu. Beni korumayı kendine görev edinmiş, bu yüzden gece gündüz suçlardı kendini.
"Hâlâ pişmanlık duyuyorsun."
Sesim beklediğim kadar cesur çıkmadı, kirli hatıralar boğuyordu beni.
"Benim suçumdu."
Göz yaşları ellerini tuttuğum elerime temas ederek tenimi yaktı, hep bendim o göz yaşlarına sebep.
"İlk kez değildi."
Ölüme fısıldar gibi fırladı ağzımdan bu üç kelime. Bu yetimhane duvarları ruhumun ve vücudumun kirlendiğini defalarca kez görmüştü, ilk kez değildi.
"Hayır.."
Elleriyle ağzını kapattı, ileri geri sallanmaya başladığında omuzlarına sarıldım, yıllardır bana anne şefkatini gösteren kadını yine mahvediyordum karanlığımla.
"Dinle beni, Taeyeon-ah... Artık yapamayacak."
Bana baktı, gözlerimden anladı mı, bilmiyorum. Fakat geç olmuştu. Yemek servisi için çoktan gitmesi gerekiyordu.
"Bebeğim."
Burnunu sildi, hızla doğruldu. Bunu fırsat bilerek ayaklandım, hızla kollarımı boynuna doladım.
"Teşekkür ederim, her şey için."
Ve böylece kendimce veda etmiş oldum ona.
"Yarın temizlik günü, erkenden geleceğim yanına."
Acı gülümsemeyle uğurladım onu. Ne kadar erken gelirse gelsin, kaderden kaçanı zaman alıkoyamazdı.
Derin bir nefes verdim, zehirimi dışarı dökemedim yine de. Yatağıma uzandım, gelip geçen insanlara dikkat ettim, kaderlerini okudum. Onları şarkılara benzettim, dinledikçe çözdüm. Herkes uyuduğunda, bir daha kurdum kafamda kaderden kaçışımı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Carmen
FanfictionErkekler, kızlar, herkes sever Carmen'i, kocaman gözlerini kırpıştırdığında, insanın karnında kelebekler uçuşur. 10.06.23