obscurité.

60 10 8
                                    

Kendimi hep her şeyin en kötüsüne hazırlardım. Etrafım yeterince kötülük doluydu, daha kötüsü ne olabilirdi? Daha fazla ne yakabilirdi canımı?

Ya da beni daha fazla ne korkutabilirdi?

Kulaklarımı ellerimle sımsıkı kapatmış, yere eğilmiş ve korkudan tir tir titrerken sorguluyordum bunu, ölümüne korkardım yüksek seslerden.

Patlamanın şiddeti terası sallamıştı, nereye tutunmam gerektiğini bilmeden eğilmiştim ben de. Kalbim deli gibi atıyordu, kilometrelerce koşmuş gibi nefes nefeseydim. Patlama sesinin ardından silah sesleri yükselince, titreyen ellerimi kulaklarımdan çekmeye cesaret edemedim.

Seungcheol böyle durumlara hazırlıklıymış gibi, patlama sesi biter bitmez hızla doğrulup belindeki silahın kabzasını kavramıştı. Aynı anda içeriye giren Junhui'nin gözlerinde gördüğüm korku, beni tekrar sarsmıştı. Yanaklarımın ıslandığını hissettiğimde kontrolsüzce ağladığımı fark etmiştim.

"Seungcheol-"

Silah seslerini bastıran sesiyle bağırmıştı Seungcheol, bağırışı beni kendime getirmişti.

"Önce Chan'i çıkarın, hemen!"

Junhui hızla başını sallayıp geldiği gibi hızla ayrıldı terastan, şimdi içi öfkeyle dolup taşan Seungcheol ve yaptıklarımın sonucu yüzünden titreyen ben kalmıştık sadece.

"Kalk."

Sesinin tınısındaki öfke beni fazlasıyla korkutuyordu, istediğini yapmak zorundaydım ve bu yüzden de itaat ettim ona. Bana uzattığı eline, titreyen elimle tutunmaya çalıştım. Benim zayıf tutuşuma tezat sıkıca kavradığı elimi sertçe çekiştirerek peşinden götürdü beni.

"Silah seslerini duyduğun zaman eğ başını, arkama saklan."

Neden beni koruduğunu bilmiyordum, fikri bu kadar çabuk mu değişmişti? Hiçbir şey anlamıyordum, sesler beynimde yankılanıyorken kendimi kaybetmiş gibiydim. Seungcheol bir şeyler söylüyordu ve ben duymuyordum bile.

"Bana bak."

Duvara yasladı beni, bir elinde silah varken diğer eli sıkıca kavradı omzumu.

"Jinseok gelemeyecek."

Duymayacağını umarak fısıldadım, gözlerimi yere dikmiş ve silah sesleri kulaklarımı tırmalarken aynı cümleyi defalarca tekrarlayıp duruyordum.

"Bana bak dedim."

Çenemi sarmalayan soğuk parmakları başımı kaldırdı, gözlerinin içine bakarken buldum kendimi.

"Nereden biliyorsun gelemeyeceğini?"

Bakışları hedefinden şaşmayan bir avcı gibiydi, kenetlenmiştim bakışlarına. Ben karşısında titrerken o ruhuma bakıyordu sanki.

Yutkundum, ağzımı açtım ama kelimeleri birbirinin ardına dizmeye cesaret edemedim. O ise beklentiyle, adeta konuşmaya zorlar gibi bir inatla bakıyordu gözlerime.

"Onu öldürdüm."

Söylediklerime henüz ben bile inanmamışken, Seungcheol alaycı bakışlarını gözlerimden çekti, dudakları küçük bir sırıtışla gerildi yukarıya doğru.

"Dalga mı geçiyorsun?"

Gözlerimi kapattım, derin bir nefes aldım tekrar konuşabilmek adına.

"Ciddiyim, hepsini anlatacağına dair söz veriyorum."

Durakladı, hâlâ şüphe dolu bakışlarının altında ezilsem de, dikkatini çekmiştim sonunda.

"Ama lütfen, buradan bir an önce çıkalım."

CarmenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin