3(Three)

67 5 1
                                    

(San'dan)

Ekibimle birlikte yaşadığımız eve giderken aklımda sadece Wooyoung vardı. Neden ağladığını anlamamıştım. Yarın tekrar yanına gidicektim. Onun resmini gördüğüm andan beri aşıktım ona. Aklımdan bir saniye olsun çıkmıyordu.

Evin kapısına geldiğimde derin bir nefes aldım ve kapıyı tıklattım. Ben kapının açılmasını beklerken arkadan omzuma dokunulmasıyla arkamı döndüm. Döner dönmez ışıkların sönmesi bir olmuştu. Son hatırladığım şey birinin bana kafa atmasıydı. Kim olduğunu anlamamıştım.

"Uyan!" Gözlerimi araladığımda bir tane adam başımda bağırıyordu.
Kafamdaki acı ve ağrıyla bağırdım.
"Ne bağırıyorsun lan!"

Gözlerimi iyice açabildiğim de karşımda bir tane adam duruyordu.
Elindeki ejderha desenli bastonla masanın üstünde oturuyordu.
Bir süre bastona baktıktan sonra konuşmaya başladı.
"Tch tch tch. San böyle olmuyor ama. Sen grup liderisin. Böyle yaparsan diğerleri ne yapmaz."

Sonra masadan indi yanıma geldi. O yanıma geldiğinde bende sordum.
"Sen kimsin?"
Adamlarına çıkmalarını söyledi. Onlar çıktıktan sonra bir tur etrafında döndü. Farkedemeyeceğim hızla önüme doğru eğildi ve dudağımı öptü.
Şaşkın şekilde suratına bakarken konuştu. "Ta ta ta tam. Karşında namıdeğer Hongjoong."

Duyduğum isimle ayağa kalkmaya çalıştım ama bağlı olduğum sandalye ayağa kalkmama izin vermiyordu.
Ellerim ve ayaklarım sandalyeye bağlıydı. Hem şaşkın hemde sinirliydim.

"Demek hayatımı karartan ve kendimden nefret etmemi sağlayan şerefsiz sensin. Ulan şurdan bi kalksam."
Ben kollarımı zorlarken Hongjoong şerefsizi önüme doğru bir sandalye çekti ve oturup bacaklarımı bacaklarıyla sıkıştırdı.
"Ama böyle olmuyor bebeğim. Gece daha uzun. Enerjini boşa harcama."

Kulağıma fısıldaması huylanmama sebep olmuştu.
Kafamı kafasına doğru uzalttım ve konuştum. "Bana bak şerefsizlerin başı. Ya beni hemen bırakırsın."

Tekrar dudağımı öptüğünde bağırmıştım. "Şunu yapıp durma!"
Omuzlarını kaldırıp indirdi.
"Napiyim aşırı seksisin."

Sandalyenin arkasına doğru yaslandım ve etrafa baktım. Bir tane çıkış kapısı arıyordum ama lanet olsun ki etraf yeterince karanlıktı. Sadece ikimizin başında yanan güçsüz bir lamba vardı.

Yapmıycağını bildiğim halde sordum.
"Beni ne zaman bırakıcaksın?"
Az önce eline aldığı bastonunu tekrardan kenara koydu ve heyecanla konuştu. "Benimle ilişkiye girersen ve bunu saklarsan neden olmasın?"

Kafamı salladım. "Bunu yapmam, asla yapmam! Kafayı yemişsin sen!"
Yanıma geldi ve ense saçlarımla oynamaya başladı.
"Neden? Wooyoung mu kızar?"

Duyduğum isimle kafamdan aşağıya kaynar sular dökülmüştü. Bizim gibi insanlar bir başkasını elde etmek için, elde etmek istediğinin en değerli yakınını seçerdi. Hongjoong'da böyle yapmıştı. Beni Wooyoung'la tehdit ediyordu. Aynı benim Yeosang'la yaptığım tehdit gibi.

Kafamı toplamaya çalıştığımda istemeden kekelemeye başlamıştım.
"S-sen nerden biliyorsun Wooyoung'u?"
Attığı ağır kahkaha hala kulaklarımın içinde gezerken konuştu.
"Bebeğim sen galiba farketmiyorsun. Ben sizin liderinizim. Hakkınızdaki her şeyi biliyorum. Sen mesela. Her ay sıraya göre hallettiğin insanları, neden bu sefer birini atlayarak yaptın? Çünki ona karşı boş değilsin. Senden tek bir isteğim var. Bu gece benimle olman. Aksi takdirde Wooyoung'u öldürmende sana yardım ederim. Hemde süpriz bir şekilde."

Bunun olmasını ne kadar istemesem de buna mecvur bırakıldığım belliydi.
Başıma ağrılar girmeye başlamıştı bile. Şimdi çaresiz ben ve alıcağı olumlu cevabı bekleyen Hongjoong karşılıklı duruyorduk. Onun aksine ben yeterince sinirliydim.

Obsessed Killer/WoosanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin