0.1

303 24 42
                                    

Yine aşırı sessiz bir sabahtı. Sokaklarda sadece kedilerin sesleri duyuluyordu. Güneş henüz yeni doğmuş, karanlığı aydınlatmıştı. Yapraklar, hafif esen rüzgarın etkisiyle kıpırdıyordu.

Jisung çalan alarmıyla gözlerini açtı. Erken uyanmaktan her zaman nefret etmişti. Yatakta oturup bir süre kendine gelmeyi bekledi. Kısa bir süre hayatı sorguladıktan sonra yerinden kalkıp banyoya doğru adımladı. Henüz dersinin başlamasına 2 saat olmasına rağmen erken uyanıp hazırlanmaya başladı.

Kısa bir duş aldıktan sonra lavabodaki işini de halledip odasına geri döndü. Okula giderken hep düz renkler giyerdi. Gerçi bu renkler de hep solgun olanlar olurdu.

Siyah kot pantolonu, kısa kollu beyaz tişörtü ve üzerinden çıkarmadığı siyah kapşonlu hırkasını üzerine geçirdi. Kulaklıklarını takıp çantasını sırtına aldı. Aşağıda bulunan amcasının aldığı hazır keklerden birini ağzına attı. Kaykayını da aldığında hazırdı. Bir saatte hazırlanmış, çıkmaya hazır hale gelmişti. Şarkısını açtığı gibi dışarı çıktı. Okula doğru yola çıkmıştı. Gri saçları şapkasının izin verdiğince rüzgarın etkisiyle uçuşuyordu. Sokaklar boş olduğundan şapkasını indirdi ve saçlarının rüzgarı hissetmesine izin verdi.

Jisung, amcasının yanında kalıyordu. Henüz yeniydi bu ama alışmıştı. Zaten uyum sağlaması gereken büyük bir şey yoktu. Odasından çok çıkmazdı ve çok konuşmazdı. Onun için sadece odası önemliydi.

Ailesinden bu yaz ayrılmıştı. İş dolayısıyla yurtdışına çıkmışlardı ancak Jisung onlarla gitmek istememişti. Amcası ona gelmesini söylediğinde bunu kabul etmiş, yanına taşınmıştı. Amcasının durumu gayet iyiydi, hatta zengin denilebilirdi. Buna rağmen çalışmayı çok sever, sürekli işiyle meşgul olurdu. Hiç evlenmemişti, işinden zaman kalmamıştı. Bundan hiç şikayet etmemiş, Jisung'u oğlu olarak görmüştü.

Jisung'un okul hayatı da çok renkli değildi. Üniversite öğrencisi olmasına rağmen tamamen yok gibiydi. Hiç bir sosyal aktivitesi yoktu. Tabii sadece bilinen yoktu.

Profesyonel voleybol oyuncusuydu. Yıllarca bu konuda eğitim almış, resmi maçlara girebilecek seviyede oynuyordu. Girdiği ufak maçlarda ise kaybettiği hiç olmamıştı. Takımı da önemliydi tabii ki ama genel olarak taşıyan o olurdu.

Aile desteği olsa da takımlara katılmadı. Sosyal anksiyetesi vardı ve maçlara yüzlerce izleyen gelirdi. Bunu kaldıramazdı. Okuduğu lisede bir maça katılmıştı ancak yaklaşık 300 izleyen vardı ve bu onun kalbini çok zorlamıştı. Baygınlık geçirecek gibi hissetmişti ancak zor da olsa toparlamaya uğraşmıştı. Maçı kazansalarda istediği performansı gösterememişti. Soyunma odasında ise yere yığılmış, dakikalarca yerden kalkamamıştı. Gerginlikten elleri titremiş ve ayağa kalkmak, ayakta durmak onun için çok zor olmuştu. O günden beridir de maçlara katılmamıştı.

Antrenörü vardı yani daha doğrusu hocasıydı. Onunla tanıştıkları için ve bayadır beraber oldukları için rahatça oynayabiliyordu. Kendisinde iki yaş büyük olan bu adamla gayet iyi anlaşıyordu. Antrenmanlara katılıyor, özel ders şeklinde kendini geliştiriyordu. Ufak bir takımları vardı ve maçlar yapıyorlardı. İzleyen olmayacak şekildeydi ve bu onun içini rahatlatıyordu.

Okula yaklaştığını fark ettiğinde şapkasını kafasına geçirdi ve kimseyle göz göze gelmemeye çalışarak okulun bahçesinden içeri girdi. Kapıya yaklaşana kadar sürmeye devam etti. Merdivenlere geldiğinde ise durdu ve kaykayını eline aldı. Doğruca dersinin bulunduğu sınıfa geçti. Dikkat çekmemeye çalışıyordu, görünmez olmak istiyordu daha doğrusu.

Sınıfına geçmiş her zamanki yerine, sol arka köşeye kurulmuştu. Kaykayını en arkada bulunan dolabına koydu ve masasında oturmaya devam etti. Saatine baktığında 5 dakikanın kaldığını fark etti. Tam zamanında gelmişti, geç kalmaktan nefret ederdi. Sınıfa girdiğinde bütün gözler ona dönerdi ve bu onun için kabus gibiydi.

Run Kitty -MinSung-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin