4. YALANCI KALP

661 28 15
                                    








(iyi okumalar,
yorum yapmayı unutmayın:)








Kader böyle imiş, ey garip ana
Kanım helal olsun güzel vatana.

Kafkas marşı








Belki küçük Gece ölmüştü ama ben hala yaşıyordum. Yaşayacaktım. Yaşamam gerekiyordu. En azından öyle görünecektim.

Küçük kızı öldürmüştüm, artık ben vardım bu oyunda ve en iyi şekilde de devam etmeliydim.

Belki artık onun kadar güçlü değildim. Belki onun kadar acımasız değildim ve belki onun gibi kendimi diğer insanlardan koruyamayacaktım ama çabalayacaktım.

Benim artık hiç bir şeye gücüm yoktu. Yorulmuştum ben. Belki küçük Gece güçlüydü, insanlarla başa çıkabilirdi ama ben artık onunla yapamazdım. O benim bedenime değil, en çok kalbime zarar vermişti. Beni bütün hayatım boyunca bir yalana inandırmıştı. Ve en kötüsü de bir yalana inanmaktı. Eğer bu yalanı kendine söyleyen sensen daha da canın acırdı. Her gün kalbinden akan kana katlanman gerekirdi ve ben bu acıya çok katlanmıştım. Artık daha fazla canım acısın istemiyordum.

Yorgundum ben. Acı doluydum. Kalbim kanıyordu. Gözlerim doluyordu ama ağlayamıyordum. Yardıma ihtiyacım olurken, başka birinin elini tutmuyordum. Düşünce kendim kalkıyordum. Ben kalbime bile güvenmiyordum. Tek güvendiğim şey beynimdi. Çünkü insanı kalbi de kandırırdı. Hatta insana en çok yalan söyleyen şey kalbiydi, ama biz hep ona inanıyorduk.

Kalp yalancıydı, ama biz hep onun atışlarını dinledik.

Kalbim ise -eski acılar yetmezmiş gibi- yine acı dolu feryatlarla bütün bedenimi etkisi altına almıştı. Beynim yine kalbime esir olmuş ve kendimi koruyamaz hale getirmişti. Oysaki şu an en çok beynime, kendime ihtiyacım olduğu zamandı. Neden yine kalbime esir düşmüştüm? Neden yine acı içindeydim? Gece neden bir türlü peşimi bırakmıyordu? Beni öldürecek miydi? Hayır, beni karanlığına esir edecekti. Asıl ölen kendisiyken, tekrar yaşamak için savaşacaktı. Ve ben yine kalbimin yalanlarına yenilecektim...

"Burada ne yapıyorsunuz Üsteğmenim?"

Zihnimin boşluğunda yankılanan sesle birlikte, önümdeki ağaca takılı kaldığım donuk bakışlarımla sese doğru yöneldim. Nasıl görünüyordum bilmiyordum ama pekte umrumda olmayacaktı. Yine yeniliyordum işte kalbime, artık güçlü görünmeye gerek varmıydı ki? Vardı. Güçlü olmalıydım. Ölene kadar, son nefesime ve kanımın son damlasına kadar güçlü kalacaktım. Ben ölmeyecek ve Geceyi tekrar öldürecektim.

"Saat gecenin 4'ü. Burada ne işiniz var?"

Sesi sertti ama sinirli gibi değildi. Daha çok meraklı ama bunu belli etmek istemeyen bir ton vardı kısık sesinde.

Üzerinde hala askeri üniforması vardı. Saat gecenin 4'üydü ama hala tam takım iş başındaydı anlaşılan. Armalarıda mı omzunda? Yok artık! Adam rütbeye takmış durumda resmen! Manyak herif!

Bakışlarımı tekrar önüme çevirdim. Saçlarımın darma duman olduğundan yüzde yüz emindim. Ellerim yavaşça saçlarıma giderken, oturduğum bankta geriye doğru yaslandım.

Saçlarım açıktı. Tokam yoktu. Düşmüş olabilirdi, belki de yatakta çıkıp gitmişti. Saçlarımı toplamaktan vazgeçerken, hepsini bir araya toplayarak arkaya doğru attım. Önüme gelen saçlar beni daha da güçsüz gösterirdi. Şu an zaten suratımdan oldukça güçsüz göründüğümü biliyordum ama yine de ufak tefek şeylere takılan bir zihne sahiptim.

OMUZ OMUZA Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin