1

19 2 0
                                    

En iyi miydim bilmiyordum -odamda, masamın üzerindeki plaketler belki karar aşamasında yardımcı olurdu- ancak iyi olduğumu biliyordum. Yaptığım işe ve kendime güvenim tamdı ancak bazı insanlar emin olmak için tekrar tekrar sınıyordu beni. Bugün de o günlerden biriydi.

Beykoz civarlarında birkaç parçası bulunan on iki yaşındaki bir bedenin otopsisini yapmıştım. Cinsiyetini ikinci dereceden tayin eden kısımları bile yoktu, hastalıklı bir zihnin ürünüydü ve terimsel olarak bakacaksak beni hayli uğraştırmıştı. Denizden çıkarılan bir poşetin içerisinde iki ay kalmış olması delil yetersizliği damgası vurmak için fazlasıyla yeterliydi ancak çocuklara karşı bir zaafım vardı ve işi ilerletmek istemiştim.

Şimdi hafiften pişman olmaya başlıyordum.

Ölmüş bir vücuda bakınca sadece meslektaşlarımın anlayabileceği, herhangi bir kan tahlili, toksikoloji raporlarıyla anlaşılmayacak ilk bulgular olurdu. Niyeyse zerre fikri olmayanlar kararlarınıza karşı dava açarken hiç kendi bilgilerini sorgulamazlar. Şüphe bile etmezler cahilliklerinden. Arada bir de bol para almış bilirkişiler işinize burnunu sokar ve tıpkı şimdi yaşadığım gibi mahkeme salonlarında süründürürdü sizi. Sinirliyim arkadaşlar. Gerçekten sinirliyim.

Öyle araya sıkışmış bir tarihteydi ki hastaneden çıktığım gibi gelmiştim. Önlüğümü aceleyle arabada çıkarttığımı hatırladım. Tuvaletteki aynanın karşısında saçımı kabaca toplarken yansımadaki halime bakıyordum. Çantamı çıkardım ve bolca nöbetten koyulaşan göz altlarımı kapatmaya başladım.

Bu insanlar taşaklı mesleklere kadınları yakıştıramadığı için ayağımı kaydırmaya çalışıyorlardı belirli aralıklarla. Aksi tarafımdan uyanmıştım ve buna istinaden ters bir laf duyarsam öfkemi kontrol edemeyip istediklerini verebilirdim onlara.

Derin bir nefes aldım. Elimi yıkadım önce. Makyaj bulaşmamış yanaklarımı elimin tersiyle ıslattım. Ardından kurulanıp üzerimi düzelttim.

Avukatımın yanına vardığımda saatine bakıyordu. Beni görünce bariz bir rahatlama belirdi yüzünde. "Sakin." dedim bu yüzden. "Alışamadın hala."

"Düzgün konuş abinle."

Etmemi istediği hitap şekli yüzünden burnumun üzerini kırıştırdım. "Sarp Bey," dedim aksi bir resmiyetle. "Bilirkişi diye kimi atamışlar haberiniz var mı?"

Damak şaklatıp başını iki yana salladı. "Sır gibi saklıyorlar. Kesin taşaklı kişilere bulaştın yine."

"Bela bırakmıyor ki yakamı." Ayakta durmaya dayanamayıp yan yana dizilmiş banklara oturdum. Alışmıştım bu olaylara aslında ancak bu seferki beni rahatsız etmişti. Dizlerimden uyluğuma doğru uzanan belli belirsiz bir titreme canımı sıkmıştı. İçime bir kurt düşmüştü. Kötü kokular geliyordu burnuma. Derin bir nefes aldım daha sakin düşünebilmek için.

"Son beleş davan bu bak," dedi abim işaret parmağını tehdit eder gibi sallayıp yanıma otururken. Kumaş pantolonunu düzeltip çantasını diğer yanına koymuştu. "Koskoca ağır ceza avukatıyım, girdiğim davalara bak anasını satayım."

"Girebilseydi Pelin'i çağırırdım, söylenmezdi en azından çocuk gibi." Pelin onunla aynı üniversiteden, aynı dönem çıkışlı bir avukat arkadaşıydı. Geçen sene savcılık sınavını kazanmıştı ve şu an İstanbul'da savcı olarak devam ediyordu görevine. Aynı sınava abim de girmişti. Mülakattan kalınca kudurmuştu, şimdi de kudurdu.

"Bak kalkar giderim attırma benim kafamı."

Ailecek sinir sorunlarımız vardı.

"Of otur oturduğun yerde," dedim bıkkın bir şekilde. Arkama yaslanıp kollarımı göğsümün altında birleştirdim. "İki konuşup çıkacaksın işte. Akşama yemek ısmarlarım bu kadar meraklıysan."

gizHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin