3

11 2 0
                                    

Üst köşede yazan kısaltmasının açılımını bilmediğim iki takım futbol oynarken boş gözlerle televizyonu izliyordum. Şu son iki günde başıma gelenleri düşünüyordum bu sırada. Hem iki bina yandan komşum hem de abimin gözdesi savcım Pelin, filtre kahve dolu kupaları önüme koyarken dalmış gözlerimi kıpırdatamamıştım. Bana bir bakış atıp eliyle gözlerimi kırpıştırdı.

"Kendine gelsene kızım."

"Nasıl geleyim ya? Sarp'ın başına benim yüzümden gelenlere baksana."

"Müstahak ona." Kullandığı c2 seviyesinde kelimeyle tersçe baktım ona. Bulmacaya sarmıştı bu aralar. "Hem senin yüzünden falan değil. Çenesini tutmayı bilmiyor o yüzden."

Omuz silktim. Dizlerimi göğsüme çekip ellerimle sardım bacaklarımı. Top gibi büzülmüştüm koltuğun üstünde. Televizyona baktı, ardından bana. "Değiştirelim şunu."

Başımı iki yana salladım. "Şerbet izliyor."

"Prensesim diye sevdiğim Şerbet'in kaçırdığı tek maç yok ya. Şaka gibi kedi."

"Salak ya. Ne anlıyorsa izlediğinden." diye katıldım ona. Şerbet benim şerbetten tatlı kedimdi. Benim bebeğimdi o. Öz çocuğumdu. Ve maç izlemeyi niyeyse çok seviyordu. Bazı günler zorla tekrarlarını açtırdığı bile oluyordu. Değişik bir kedi ama bir şeyin normal versiyonu beni bulmadığı için çok garipsemiyordum artık.

"Kimle atıştı Sarp efendi? Biliyor musun adını?"

"Yiğ-" tam adını söylemek üzereydim ki Pelin'in hin bakışları durdurdu beni. "Kızım saçmalama ya. Papaz etme beni abimle."

"Ne dedim ya?"

"Ciğerini biliyorum ben senin. Yok girme hiç o işe. Zaten çocuk da avukatmış. Sarpa sarar iyice ortalık."

"Sarsın güzelim," göz kırparak söylenince yaptığı kelime oyununu fark ettim. "Tamam istemiyorsan girmem canım. Merak ettim sadece, hangi avukat acaba?"

"Yiğit Çevik diye birisi, ben de tanımıyorum."

"Bu ne kızım?" diye güldü. "Süper kahraman adı gibi."

Eşlik ettim ona gülüşünde. "Cidden."

"Duymadım hiç adını. Araştıralım bakalım kimin nesiymiş. Kolay mı benim baş düşmanıma sarmak ya."

"Pelin pişman etme beni söylediğime."

Bana yüzünü kırıştırıp bakınca gülmeden edemedim. Tatlı bir kadındı. İlk önce Şerbet önemli işinden başını kaldırıp bana miyavladı. Birkaç saniye sonra da kapı çalmıştı. Kedim önceden haber veriyordu sağ olsun.

Topladığım bacaklarımı açıp ayağa kalktım. Kapıyı açtığımda abim karşımdaydı. Elinde bir tatlı poşeti vardı. Ayakkabılarını çıkarırken içeriden gelen ses durdurdu hareketlerini. "Kim gelmiş?"

Bana baktı ters ters. "Evin sahibi sanıyor bu da iyice kendini."

"Of geç hadi. Çocuklaşmayın ikiniz de."

Bana kızdıktan sonra Bollywood'luk bir performansla içeriye girdi. "Oo kimler varmış? Pelin Hanım hoş geldiniz."

"Siz hoş geldiniz Sarp Bey. Çıkabilmişsiniz nezarethaneden bakıyorum."

"Çıktık çıktık. Savcı olsanız da gözetim süresinin yirmi dört saat olduğunu unutmuşsunuz sanırım." Gülümsedi gıcıkça. "Neyse, unuttuğunuz başka bir şey olursa danışabilirsiniz istediğiniz zaman. Çekinmeyin. Utanılacak bir şey yok sonuçta."

"Of bu ne ya!" diye cırladım. "Çocuk musunuz ne bu laf atışması seviyesi?" abime döndüm ters bir şekilde. "Kahve?"

Başıyla onayladı beni. Kalan filtreden ona da doldurdum ve tatlılarla birlikte servis ettim. Soğuk ve normal baklava almıştı ayrı paketlerde. Soğuğu dururken ikimiz de normalini tercih etmezdik aslında. Kaş göz yapınca omuz silkti. "Cadı kadın kakao sevmiyor diye almak zorunda kaldım. Bakma öyle."

gizHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin