"Lütfen dikkatli taşıyın onları içinde çok fazla kırılacak şey var." Görevliler tek tek kutuları içeri getirirken bende gelen kutuları açıyor ve yerleştiriyordum. Sonunda kendime göre sessiz, şehirden uzak, ormanın ve yeşilliğin içerisinde bir ev bulabilmiştim. Bana göre korunaklıydı da camlarında koruma ve bir çelik kapıya sahipti.
"Efendim, bu son koliydi." Arkamdan gelen ses ile yerleştirdiğim eşyaları bırakıp doğruldum. "Yardımınız için teşekkür ederim sizleri geçireyim ben." Kapıya doğru ilerlerken eve göz gezdirdim. Sonunda kendime ait bir evim vardı. "Tekrar teşekkür ederim iyi çalışmalar."
Görevlileri geçirdikten sonra oturma odasına gidip yarısını boşalttığım kolinin yanına ilerledim. Kısa bir sürenin ardından tüm koliyi boşaltıp etrafı süzdüm. Şuan tek isteğim güzel bir kahveydi. "Şimdi tek yapam gereken kolileri dışarı atmak daha sonrasında güzelce dinlenebilirim." Evdeki tüm boş kolileri toplayıp evden çıktım.
Eve çok uzak olmayan bir konteynıra atıp eve geri döndüm. Hafif bir şekilde yağmur çiselemeye başlamıştı. Hızlı adımlarla eve girdim. Dışarda fazlasıyla rüzgar vardı. Kapıyı örtüp oturma odasına gittim.
Kendimi koltuğa atıp gerindim. Benim için çok yorucu bir gündü. Kumandaya uzanıp televizyonu açtım. Haberler çoktan başlamıştı. Televizyonun sesini biraz arttırıp haberleri dinlemeye başladım. "Gerçek adının Han Jisung olduğu bilinen seri katilin dün saat 13.30 sularında bir yeni kurbanı daha bulundu. Önceki kırk sekiz kurbanına yaptığı gibi bu kurbanında kalbi çıkartılmış onun yerine bir gül parçası konulmuştu."
Duyduğum şeylere karşılık kanım çekilmiş gibi hissediyordum. Kim, nasıl onca kişiyi öldürüp bulunamazdı ki? Odağımı tekrar habere verdiğimde ekrana bir resim gelmişti.
"Eğer onu veya ona benzer birini görürseniz kaçın ve güvenli bir yerde saklanıp hızlıca 911'i arayın. Bir sonraki haberimiz..." Görsel hafızamın olduğunu pek söyleyemezdim. Televizyonu kapatıp kalktım. Evde tek başımaydım ve kendimi böyle şeylerle germemin bir anlamı yoktu. Telefonumu alıp koltuktan kalkarken giriş kapısından sesler gelince oraya doğru yürüdüm.
Bu saçma haberin üstüne birde bu sesler harikaydı. "Kim var orada?" Kapı açıktı etrafa baktım ama kimsecikler yoktu. Rüzgar fazla olduğu için umursamadım zaten burada çok fazla insan yoktu. Arkamı döneceğim sırada boğazımda bir bıçak hissetmemle donakaldım.
"Kapılarını kapatmayı ihmal etmemelisin Lee Minho ya evine bir katil gelse bu hiç hoş olmazdı değil mi?" Sadece yutkunmuştum şuan soğuk terler döküyordum resmen. "Ah buraya gelen görevlilerle gayet güzel konuşuyor gibiydin yoksa sana düzgün bir hoş geldin partisi düzenleyemedim mi?"
"B-bakın kimsiniz bilmiyorum ama lütfen bırakın beni yoksa hiç hoş şeyler olmayacak." Bıçağı ters çevirip bıçağın sırtı ile boynumu okşamıştı. Ağzından küçük bir kahkaha çıktı. Kulağıma yaklaşıp fısıltı ile konuştu. "Hadi ya şu durumda ne yapabilirsin göstersene." "Bu adil değil elinde bir bıçak bende ise bir şey yok." Katilin sessiz bir şekilde alayca nefes vermesi bile bana büyük bir çığlık gibi gelmişti. "Kendine fazla güveniyor gibisin."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Stockholm syndrome •MİNSUNG•
Ficção Adolescente49 kişi öldürdüğü bilinen Han Jisung yeni eğlencesi olarak Lee Minhoyu seçmişti. Stockholm sendromu: tam olarak, rehinenin kendisini rehin alan kişiyle olası diyalog sürecinde oluşan, duygusal anlamda sempati ve empati oluşması olarak özetlenebilece...