-2-

44 6 6
                                    

"Günaydın güzelim. Tanışıyor muyuz?" (07:12)

"Lan??" (07:12)

"Gerizekalı uyansana jsjdjks" (07:12)

Sabahın köründe yastığın altındaki titreşimle deprem oluyormuşcasına uyanmıştım yine. Telefonun bildirim panelinde '14 konuşmadan 1356 mesaj ileti' yazısını gördükten sonraki yüz ifademi aynada görmediğim için mutluydum. Sadece Kuyinin yaptığı sapıklık ve bir dakika içinde üç mesajına cevap verebileceğimi düşünen fındık beynine sinyal göndermeliydim.

"Uyandım. Sayende."

Telefonu komidinin üstüne bırakıp banyoya doğru hareket ederken, makyaj masasında asılı not kağıdını elime aldım. Üstelik benim ders notlarımın arkasına yazılmış bir not (!)

"Bir haftalığına teyzenin yanına gidiyorum. Sebebini telefonda anlatacağım. Uyandırmak istemedim. Karneye kadar yetişirim merak etme kuzum.

-Annen"

Hani ilk başta her şey güzel gider de sonradan boka sarar ya, aynen öyle olmuştu. Kısacık notu okurken ondan fazla duygu yaşamıştım. Sevineyim mi üzüleyim mi bilmiyorum. Ama annemin bir hafta olmaması demek, bir hafta kafa dinlemek, bir hafta okula gitmemek ve deli gibi eğlenmek demekti. Sanırım bunu yazıya dökemeyecek kadar mutluydum bu yüzden elim arama tuşuna gitmişti.

"Buğleeemmm!"

" Dur sakin ol. Noluyor lan. Heey orda mısın? Akel biri seni kaçırdı mı lan? Noluyo senin sapığın bitek benim. Heey!"

Kuyin dediğim kişinin benden daha mal olduğunu hissetmek hoşuma gitmiyor değildi.

" Asıl sen sakin ol. Mal mısın aşkım? Bir şeyim yok çok iyiyim hatta çok çok iyiyim. Duymaya hazır mısın?"

"Hayır dur! Teyze olmak için çok erken. Akel naptın sen amk. Kimden lan ağlıyıcam şimdi!"

" Bazen sabah kahvaltısında ekmek arası uyuşturucu yediğini düşünüyorum biliyor musun?"

"Dalga geçme. Şaka yapıyorum be. Ne oldu anlat saçımı yapıyorum ve tel toka ağzımda."

" Ahahaha. Hazır ol. Annem bir hafta yok!"

Bir kaç saniye kesilen ses sonrası ne olabileceğini az çok tahmin edebiliyordum ama bu tahminim telefonun yüzüme kapanması yönünde değildi. Yine de yüzümdeki gülümsemeyle klasik işlerimi halledip dolabı açtım ve bir sandalye çekip önüne oturdum. İlk gördüğüm sarı mini elbiseyi ve hasır dolgu topuk renkli ayakkabılarımı elime alıp yatağa koydum. Giyinmeden makyaj yapan tek varlık ben olduğumdan, makyajımı hafifçe yapıp kıyafetleri üzerime geçirdim. Daha sonra saçlarımı salaş bir örgü yapıp uzun saçlarımı önüme attım. Çanta kullanmayı pek sevmediğim ve bugün sadece biyoloji dersine gireceğim için tek bir kitap defteri ve telefonumu elime aldıktan sonra aşağıya indim. Kapı girişindeki anahtarı da aldıktan sonra ilk defa mutlu bir şekilde okula doğru yürümeye başladım.

...

Girişteki bankların üstüne çıkmış internetin çekmesi için sağa sola yalpalayan Buğlem'i görünce hiç şaşırmadım açıkçası.

Beni görür görmez boynuma atlayıp "Kopuyoruz kızııuuuaağğmm" tarzında saçma sapan bir cümle sonucu vereceğim tepkiden habersizdi. Ellerimle kollarını hızlıca üzerimden çekip tek kelime söylemeden okula girmem yeterliydi sanırım.

Arkamdan 100 metre koşusunda en arkada kalmış, zenci mi Türk mü belli olmayan, hala azimle koşan atlet gibi gelen 'arkadaşıma' diyecek bir şey bulamıyordum. Okulun ortasında rezil olmak her ikimizinde umurunda olmamıştı. Ta ki Buğlem giriş kapısındaki geri dönüşüm kutularıyla ilişkiye girene kadar.

"Kızım ne yapıyorsun sen?"

Fazla kro konuştuğumun farkındaydım ama başka türlü ciddiye almayacağını biliyordum. İçimde yerlere yatarak gülen Akel'i dışarıya yansıtmamam gerekiyordu.

"Ulan ben burada senin için milletin şerbete dönmüş artık kolalarının içinde yüzüyorum, sen gelmiş bonzaisi çalınmış serseri gibi trip atıyosun."

"Ahahah benzetmelerine bayılıyorum madam. Kalk hadi affettim gerizekalı."

Her zamanki gibi bir dakika geçmeden barışmıştık. Bir saat öncesine kadar her şeyi unutmuş kantinde oturuyorduk hatta.

"Kankaa bir ders sonra ne yapıyoruz şimdi? Bizim cadı evde değilse kopuyoruz. Okay?"

Bu olayı hatırlamam iyi olmuştu, beynimde canlanan biyoloji sözlüsünün telaşı bir anda yerini heyecana bırakmıştı.

"Imm şey, aslında haklısın kuzum. Biyoloji dersinden sonra bizim mekana gidiyoruz , abur cuburları doldurup yakışıklı korsan film satan abimizden komedi alıyoruz. Sonra kopuyoruz."

Korsan film alıyorduk çünkü biz öğrenciydik, üstelik o yakışıklıyı görmek için dükkanı satın alabilirdim. Mekana gelecek olursak, bahsettiğim yer "BİM".

"Ha?"

Koridorda biriken öğrencilere gözü takılmıştı ve beni dinlememişti. Her zamanki gibi.

"Yok bir şey. Derse gidelim mi?"

Başıyla beni onayladıktan sonra, "Açılın ben doktorum." dercesine biriken 12. sınıfların içine daldı. Benim bir ara ona ayarlamaya çalıştığım ama onun olmayan aşkın acısını çektiği zamanlardaki çocukla burun buruna gelince aklı başına geldi ve geri döndü.
"Sınıfa çıkalım. Lütfen."
Onu onayladım ve yürümeye başladık. Etrafa bakınarak ellerimizde tek bir kitapla sınıfa girdiğimizde sıramızda 'ikimizin sırasında' Tuna ve Öykü'nün oturduğunu gördük. İkimizin tepkiside kızmak yönünde olsa da benimki boş bir sıra gözüme takılana kadardı. Ama Buğlem hâla aynıydı. Kulağıma fısıldayana kadar.
" Bana bak bu Öykü denilen kız Tunahan'ı hak etmiyor. Ulan bir de yüzsüz gibi sıramıza oturmuş şuna bak. Giydiği eteği Victoria Secret melekleri giymiyor be. Sürtüklük herkese yakışır ama ona yakışmıyor çok ciddiyim!"
Bu kadar tepki vereceğini tahmin edemiyordum. Üstelik gerçekten ciddiydi. Tuna'yı kıskanıp kıskanmadığı hakkında boşluktaydım ama bildiğim tek şey o da bu boşluğa düşmeden erkeklere güvenmemesi gerektiğini öğretmek.
"Haklısın yavrum sakin ol. Öykü'nün nasıl biri olduğunun bende farkındayım ama ya Tuna giydiği etek yüzünden onunla birlikteyse, bunu hiç düşünmedin değil mi? Güvenmemelisin her erkeğin içinde mutlaka bir parçadır bu. Herkes hayatını yaşasın bak boş bir sıra var gel hadi."
"Haklısın" dedikten saliseler sonra Öykü'nün yanında olması imkansızdı sanırım ama oldu.
"Bana bak Öykü. Nasıl biri olduğunu okuldaki hademeden müdürüne kadar herkes biliyor. Kafana taktığın milyarlık taşlı toka ve giydiğin kıyafet denemeyecek etekle insanların gözüne girmekten vazgeç. Zengin güzel tatlı bir kız olarak gözüküyosun ama hepsini bir terimde toplanınca sürtük oluyor nedense. İnsanların gözünü boyamaktan vazgeç. Ve sıramdan siktir git!"
Ayağa kalkıp Buğlem'e yaklaşmaya çalışan Öykü'yü durdurabilecek tek kişi bendim sanırım. Kollarından tutup kendime doğru çektikten sonra "Anlamışsındır umarım" dedim ve yandaki boş sırayı gösterdim.
Tuna klasik bıyık altı karizmatik gülüşüyle çantasını sıradan alıp tek kelime etmeden Öykü'nün kolundan çekti ve sınıftan çıktılar. Buğlem sıraya oturup yüzünü ellerinin arasına aldığında daha önce onu hiç böyle görmediğimi farkettim. Yıllardır.
"Buğlem?"
"Nefret ediyorum Akel. İnsanlardan nefret ediyorum lan."
Neden bu kadar tepki verdiğini anlayamıyordum. Ama düşündüğüm şeyin olmaması için her şeyi yapabilirdim. Onu bu okuldaki hatta dünyadaki herkesten çok seviyordum. Üzülmesine dayanamazdım.
Yanına oturup sımsıkı sarıldıktan sonra sınıfa giren yabancı simalı isim gözlerini üzerimize diktiğinden beri sinirlerime hakim olamıyordum sanırım.
"Akel ve Buğlem!"
"Bu bölümde çok uzun olmasa bile olayların karıştığı bir bölüm. Yeni karakterler yavaş yavaş ortaya çıkıyor. Sizi seviyorum. İyi okumalar ^^♥"

RANDOMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin