Bölüm şarkısı: Sezen Aksu - Kaçak
***
Aydın'ın yüzüne yeni yeni renk gelirken her geçen gün kendisini daha iyi hissediyordu ve böylece o nazlı uzmanın yanına gitmek için fazlasıyla dinçti. Gülay hemşire de bunun farkınaydı ve bu defa dışarıya çıkmasında bir sakınca görmemişti. Başında bir şapka takıp başı yere doğru eğik yürüyen adam birinin tanımasından ölesiye korkuyordu. Ağır aksak yürümeye özen gösteriyordu çünkü sol göğsünün altındaki koca dikiş onun için koca bir engeldi.
Otobüs durağına geçip Adli Tıp Kurumu'nun bulunduğu konuma giden otobüsü bekledikten sonra yaklaşık yirmi dakika sonra ulaşmıştı. Kurumun otomatik kapısından adımını atıp x-Ray cihazından geçerken danışmandan Yüksel Uluöz'ün odasını öğrenerek asansöre bindi. Koridordaki kapıların yanındaki duvarda asılan tabelalardan isimlere bir bir baktıktan sonra bulmuştu uzmanın odasını. Gömleğinin yakasını düzeltip eliyle de kısa saçını arkaya doğru attıktan sonra vakit kaybetmeden kapıyı tıkladı. Gel komutunu almadan içeriye dalarken güneş ışınlarının bol olduğu bu yüzden de oldukça ferah olan odanın sol tarafında duran büyük masada başını dosyaya gömen adamı görünce heyecanlandı Aydın.
Yüksel kafasını dosyadan kaldırıp gel dememesine rağmen odaya dalan densizin kim olduğuna baktı. Siması tanıdık gelen adama kaşlarını çatarak baktı. Bu adamı nerede görmüştü ki? "Makam sahibi birinin odasına nasıl girileceğinden haberiniz yok sanırım."
Aydın, Yüksel'in yorgun gözlerine bakarken yutkundu. Bu haliyle bile yakışıklıydı adam. Düşen omuzlarını dik tutmaya çalışarak masanın önündeki deri koltuklardan birine oturdu. "Kusura bakmayın uzman bey dikişlerim var ayakta duramam o yüzden bu acelem."
Dosyanın kapağını kapatıp ellerini birbirine kavuşturup masanın üzerinde toplayarak ciddi halinden ödün vermedi Yüksel. "Ne için gelmiştiniz buraya?"
Lafı uzatmayı sevmediği her halinden belli olan adama ayak uydurdu genç adam. "Size mail atmıştım, geri dönüş yapmanızı bekledim fakat yapmadınız belki de önemsemediniz. Yüksel Bey siz benim hayatımı kurtardınız, ben Aydın Gümüşay morgda yaşadığımı fark edip müdahalede bulunduğunuz o adamım. Hayatımı kurtaran adama borçlu hissediyorum kendimi bundan mütevellit geldim makamınıza kadar."
Teni ölülerin renginden farklı olarak kumrallaşan genç adamın yüzünü incelerken tanımıştı Yüksel. Mesleği itibaren ilk defa bir ölüye bakarken farklı hissettiği adamı karşısında görmeyi beklemiyordu. Sürekli otopsi raporları, mağazalardan ya da kitapevlerinden gelen indirimler derken bu adamın attığı maili görmemişti genç adam. "Aydın Bey sizi tekrardan sağlıklı görmek oldukça mutlu etti beni. Yaşamanıza ihtimal vermemiştim ama şaşırttınız, hayata tutunmak için çaba gösterdiniz. Sol göğsünüzün altından vurulmuşsunuz ve kalbinize kurşunun denk gelmesine birkaç santim kalmıştı. Şanslı adammışsınız ki Yaradan size tekrardan bir hayat şansı daha verdi. Mail konusuna gelecek olursak da yoğun çalışma ortamım var ve ancak eve gidip birkaç postayı okuyarak dinlenmeye çalışıyorum. E-posta adresime düşen mailler biriktiği için sizin attığınız mesaj altta kalmış olabilir bu yüzden beni suçlayamazsınız."
Yüksel Uluöz kendisini savunurken Aydın onu hayranlıkla izliyordu. Sürekli böyle konuşsa can kulağıyla dinleyebilirdi dakikalarca. "Anlıyorum sizi, masanızın üstündeki dosya yığınından da ne kadar meşgul olduğunuz anlaşılıyor zaten." Dedikten sonra burada duracak bahanesinin kalmadığını fark ettiğinde ne yapacağını düşündü. Burada kalıp yakışıklıyla vakit geçirmek istiyordu. Son ilişkisinden sonra kalbini kimseye açacağın düşünmüyordu lakin bu adamın farklı bir aurası vardı.