Merhaba bölüme başlamadan sizi iki saniye meşgul edip önceki bölümleri tekrardan okuyup gelmenizi rica edebilir miyim :( ? Sadece bir ricaydı finali daha iyi benimsemeniz için, bir de şarkımızı dinleyebilirsiniz, çok konuştum iki saniyem doldu görüşürüzz
............................................................................
11 Ekim 2002
Sonbahar mevsimi üç kocaman aya sahipti ama şüphesiz Ekim'de belli ederdi kendini. Yazdan kopamamış, kışa adım atamamış duygularla karar veremediği hava sıcaklarıyla; bazen çilseleyen bazense bastıran yağmurlarıyla ve şüphesiz.. yaşattığı kalp kırıklıklarıyla tam bir sonbahardı.
Ve genç kız yürüyordu böyle bir sonbaharın sabahında, dersten çıkmıştı ve sokaklarda dolaşıyordu. Koyu mavi bir kabanı vardı üzerinde, omzundan dökülen saçları, kabanıyla aynı renkteki beresi... oyuncak bebeği andırıyordu bütün bu güzelliği, bu kusursuzluğu...
Ama oyuncak bebeklerin bile aşk hikayeleri olurdu değil mi?
Zarifçe attığı adımları küçük, kendi halinde bir butiğin önünden geçerken yavaşlar gibi oldu biraz; iki manken koymuşlardı vitrinin önüne. Elleri birleşikti mankenlerin, yüzleri ifadesizdi ama erkek olanın yüzü kadına, kadının ise yüzü erkeğe dönüktü. Onlar olmayan gözleriyle sonsuza kadar birbirlerine bakacaklardı, birbirlerini seveceklerdi başkalarının belki de hiçbir zaman yapamayacağı kadar.
Ama bu değildi genç kızın adımlarını yavaşlatan çünkü onun gözleri tek bir şeye kilitlenmişti bile.
Erkek mankenin siyah kıravatındaki kıravat iğnesi..
Birden geldin aklımdan, içimden.
Onda ne güzel dururdu, diye düşünüverdi birden genç kız. Gözünde canlandı sanki o oğlan çocuğu, onunla yan yana olduğu o kalp ısıtan zamanlar. El ele yürüdükleri o sokağı hatırlıyordu, yağmur çilselerken toprak toprak kokardı her bir köşesi. Gülüşünü hatırlıyordu sevdiğinin, başı bir aşağı bir yukarı sarsılırken siyah saçları birbirine karışır ve o bir yandan gülerken bir yandan da saçlarını düzeltmeye çalışırdı. Onun bu sevimli çabasına gülümserdi kız, elleri uzanırdı ve kendi düzeltirdi oğlanın saçlarını. Ne güzeldi, ne kadar da güzeldi anılar...
İrkilir gibi oldu birden, sanki yukarıdan bir farkındalık bırakılmıştı onun kucağına. Vitrin camındaki yansımasını gördü gözleri, gülümseyen kızı gördü. Eski günlerin tadıyla gülümsüyordu ama gerçekliğe döndüğü gibi gülümsemesi donmuştu sanki.
O el artık onun elini tutmayacaktı...
Bir daha yürümeyeceklerdi o sokakta. Çocuk gülecekti belki, çok çok uzaklarda gülecekti ama kız onun saçına uzanamayacaktı. Başka birisi olacaktı hatta, başka birisi güldürecekti onu. Kızın kalbini filler ezer, güneşler dağlarken çocuk onunla gülecekti. Kız adım adım solacaktı, kaybolacaktı hayattan ama çocuk kendine yeni bir sayfa açacaktı.
"Peki ben seni nasıl geçmişimde bırakacağım?" Diye mırıldandı Hinata. Sesi bile kayboluyor, varlığını yitiriyordu. Hinata tüm zerreleriyle yok olduğunu hissediyordu.
"Ben seni nasıl..."
Kalbimde bitmeyen bir parça en temiz yerinden.
- Hanımefendi yardımcı olabilir miyim?
Ne kadar süre o vitrinin önünde durmuş, ne kadar süre dalıp gitmişti bilmiyordu. Butiğin aralı kapısından uzanan dükkan sahibinin sesi ile silkinir gibi oldu, tekrar tekrar döndü acı gerçeğe.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sevgili Günlük - Sasuhina
Romanceİki sevgili birbirlerinden ayrı kaldıklarında kız günlüğünün kapağını açmaya korkmuş, oğlan ise yazdığı mektuplar arasında boğulmuştu... ...