2002, Eylül 30
Yoğun geçen bir akşamın ardından masama oturuyorum ve alıyorum elime kalemimi. En son yazdığımdan beri çok zaman geçti biliyorum, her zamanki gibi iki günde bir soluğu alamadım bu beyaz kağıtların önünde. Denedim aslında fakat beni açıkça engelleyen sıkıntılarla karşılaştım.
Beni bilirsin sevgilim, hatta benden daha iyi bilirsin ki insanlarla fazla yakınlık kurmam. Çevremizdeki insanlar gelip geçicidir, elbet bir gün gittikleri zaman arkalarından üzülecek kadar bağlanmak istemem kimseye. Özel alanımı bir savaştaki düşmeyen son kaleymiş gibi korurum ve kimsenin geçmesine izin vermem.
Bundan birkaç yıl öncesinde bir gaflete düştüm gerçi. Kalenin kapısını koruyan o yorulmuş şövalyenin gözleri uzaklarda belli belirsiz bir gülümseye rast gelmişti. Yıldızlar gökyüzünden kayıp düşmüştü güzelin bu huzurlu gülümsemesine, şövalyenin ayakta kalması imkansızdı. Güzel, kalenin içine girmekle dahi ilgilenmezken şövalye kapıyı kendi elleriyle ittiğinin farkında değildi.
Lisedeyken "Söylesem mi, söylemesem mi?" diye tereddüt ettiğim bir konu vardı fakat artık benim için tatlı bir anı olduğundan bahsedebilirim sanırım. Sevgilim, o topu yanlışlıkla atmamıştım ben aslında sana. Sınıf arkadaşlarım tarafından sürüklenerek girdiğim maçta isteksizce oradan oraya koşuştururken görmüştüm seni. Ağacın altında oturuyordun, hafif bir tebessümle sayfaları çeviriyordun. "Boşver bütün bu kalabalığı, bütün bu gürültüyü" dedim kendi kendime ve sadece seninle oraya oturup huzurla kitap okumayı hayal ettim. Fakat bir türlü maçtan çıkamıyordum ve saatin kaç olduğunu bile bilmezken her an teneffüs zilinin çalacağını, senin diğerlerine karışıp kaybolacağını, bir daha sana rast gelmeyeceğimi sandım. Neden bu kadar ilgilenmiştim ben bile anlamazken aceleci ve endişeli tavırlarla aklıma ilk geleni yaptım. Ah ah, bütün o sakinliğin içerisinde kafana gelen topla şoka uğramış olmalısın.
Özür dilerim, gerçekten. Hem böyle bir şey yaptığım için hem de bundan hiç pişmanlık duymadığım için. Seninle tanışmak hayatımda yaptığım sayılı güzel şeylerden biriydi şu zamanda bile hala nasıl tam olarak kafana denk getirdiğime anlam veremesem de. Neyse, artık detaylara takılmamalıyız bence. Sana neden son günlerde yazamadığımı anlatıyordum değil mi?
Bunun nedeni tam olarak oda arkadaşım. Uyuduğum yerde başka birinin daha olmasına bile alışamazken onun gibi biriyle ilk kez karşılaşıyorum. Fazla konuşkan, atılgan, her şeye müdahale etmeyi seven birisi ve sağı solu belli olmuyor. Nasıl olduğundan emin değilim ama beni kendisinin "arkadaşı" ilan etti ve peluş ayısıymışım gibi etrafta sürükleyip birileriyle tanıştırıyor. Lisedeki halimi aşmak istediğimden "çevre edinmekten zarar gelmez" diyorum ama demek istediğim şeyi anlamış olmalısın. Benim için bu samimiyet çok fazla, özellikle de tanışalı fazla olmamışken.
Seni şehirde ilk görüp donakaldığımda beni yurda sürükleyen kendisiydi ve artık ne zaman masama oturduğumu görse " Oo Uchiha-san aşık modunu açmış gene" diyip sırıtarak yanımda bitiyor ve yazamıyorum bir türlü. Gelecek sene tekli bir oda tutmak için yarı zamanlı işe gireceğim sanırım. Dalga geçmediğini söylüyor ama bana böyle takılmasından ve bir şeyleri sorup durmasından hoşlanmıyorum. Dolabımın üstüne yerleştirdiğim kağıt yığınlarını işaret edip "Bu mektupları ne zaman göndereceksin?" diye sordu geçenlerde.
Sana olan ilk mektubum, ayrılığımızın bir hafta sonrasına ait. Şuan bile onu okumaya cesaretim yok. Sana da o mektubu gönderemedim, biraz çekindim biraz korktum. Sonraki mektubumu da, ondan sonrakini de. Ve bir yerden sonra mektuplarım dediklerimi sana aktarma amaçlarından tamamen sıyrıldılar ve ben sadece yazmak istedim. Tüm yalnızlığıma rağmen hayatımı senden ayrı düşünmemek için senle beni, biz olan halimizi mektuplara sakladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sevgili Günlük - Sasuhina
Romansaİki sevgili birbirlerinden ayrı kaldıklarında kız günlüğünün kapağını açmaya korkmuş, oğlan ise yazdığı mektuplar arasında boğulmuştu... ...