° 9. Bölüm °

1.3K 154 34
                                    

  Kalbi ağzında atarken koşturarak evine gidiyordu Changbin. Yeni gelişmeler onu epey heyecanlandırmıştı. Hem sonunda Chaewon'a açılacaktı hem de olursa amcalarını birleştirecekti. Ucunda ne olduğu bilinmeyen ihtimaller ne kadar gerse de bir o kadar da umut vericiydi.

  Evine vardığında kapının kilidini hızlıca açıp içeriye attı kendini. Akşam olduğu için karanlık olan holde "Amca!" Diye bağırdı ve ceketini astı.

  Bu sırada Hyunjin oturma odasında meyve soyup yiyordu. Küçük oğlunu uyutmanın rahatlığıyla oturmuş televizyon izliyordu. Ta ki büyük oğlu gelene kadar.

  Kaşları hemen çatılırken meyve tabağını sehpaya koyup hole ilerledi ve "Changbin bağırma kardeşin uyuyor!" Dedi sessizce bağırarak. Oğluyla göz göze gelmeleriyle hemen heyecanlı yüzünü fark etmişti. "Hem neredeydin sen?"

  Basitçe omzunu silkti Changbin. "Minho amcanın yanında." Dedikten sonra etrafa bakındı. Hemen amcasıyla konuşmak istiyordu.

  Oğlunun meraklı bakışları Hyunjin'i daha da çok meraklandırırken "Hayırdır sen? Sürekli ordasın." Diye sordu.

  Changbin sorgulanmanın eşiğinde olduğunu fark ettiğinde geçiştirmek için "Takılıyoruz işte amcamla. Çok seviyormuş beni. Kıyamıyorum gidiyorum ben de." Dedi dalga geçerek. Babasının kendisi gibi meraklı bir yapısı olduğunu biliyordu. Bu yüzden dikkatli davranmalıydı.

  "İyi bakalım." Deyip bıraktı oğlunu Hyunjin. Nasılsa daha sonra kapı dinleyip bulabilirdi neler olduğunu.

  Babasının onu rahat bırakmasıyla bütün evi dolaşıp amcasını aradı ama amcası ve ayrıca da diğer babası yoktu ortalıkta. Oturma odasına gidip Hyunjin'e "Amcam nerede?" Diye sordu istemeyerek.

  Omuzlarını silkti Hyunjin. "İş yerinde bir problem çıkmış herhalde. Oraya gittiler." Dedikten sonra yine kendini tutamayıp "Sen bu ara iki amcanla da çok takılıyorsun sanki." Dedi sorarcasına. Elbette bu kendisi için sorun değildi ama akranlarından çok onlarla takılması garip geliyordu ona. İşin içinde bir şey varmış gibi hissediyordu.

  Gözlerini devirdi Changbin. Bir sürü sebep vardı onlarla takılması için. "İkisi de benimle senden fazla ilgilendiği için olabilir belki." Diye mırıldandı istemsizce.

  Fakat Hyunjin bunu duymuştu. Şaşkınlıkla "Ne?" Deyip yerinden kalktığında kaçmak için "Bir şey yok. Odamdayım ben." Dedi ve odasına koşturarak ilerledi.

  Hyunjin son anda kapanmak üzere olan kapıya yetişmişti. "Changbin." Dedi titrek bir sesle. "Ne demek istedin?" Diye sordu sonra.

  Derin bir nefes verdi Changbin. Bu durumdan hemen kurtulması gerekiyordu. "Bir şey demek istemedim."

  "Biz sana yeterli gelmiyor muyuz?" Diye sordu bu sefer de Hyunjin. En büyük korkusuydu bu aslında. Oğullarına yeterli sevgiyi vermek istiyordu.

  "Merak etmeyin. Chan'a yeterince yeterli geliyorsunuz." Dedi Changbin. Babasının yetmediği şey buydu işte. Biri gelince diğerini tamamen unutuyorlardı. Chan yokken herkes tarafından sevilen, övülen oydu. Ama şimdi bir hayalet gibiydi sanki. Bunun için Chan'ı suçlamıyordu tabi. O onun biricik kardeşiydi.

  Kapıyı kapatmaya çalıştığında sertçe elini bastırdı Hyunjin. "Böyle yaparak odana kaçabileceğini mi sanıyorsun?"

  Tam bu sırada babasının sesini duyup ağlamaya başlamıştı Chan. Bunun üzerine kendini kurtarmak için kafasıyla Chan'ın olduğu tarafı işaret edip "Chan seni bekliyor." Dedi burukça.

  Gitmek istemiyordu Hyunjin. Bu konunun burada kalıp bitmesini istemiyordu. Fakat küçük oğlunun susmayacağının farkındaydı. "Bunu sonra konuşacağız." Dedikten sonra geri çekilip kapıyı bıraktı. Kapı sertçe yüzüne kapanıp kitlenirken bağırma isteği oluştu içinde ama zaten araları limoniyken tuzu biberi olmak istemediğini fark etti.

  Chan'ı tekrar uyuttuktan sonra diğerlerinin gelmesiyle birlikte sofraya oturdular. Changbin uyuduğunu bahane ederek gelmemişti. Bu Hyunjin'i daha çok üzüyordu.

  Gözleri önündeki arkadaşına kaydı. Onda bulupta kendinde bulamadığı şey neydi merak ediyordu, anlamak istiyordu. "Seungmin." Dedi bakışlarının ona çıkmasını sağlayarak. "Changbin seni arıyordu bugün."

  Kafasını sallayıp onayladı onu Seungmin. "Bakarım şimdi." Diye mırıldandıkten sonra çorbasından bir yudum aldı. Konusmanın bittiğini düşünüyordu. Fakat bitmemişti.

  "Minho'ylaymış o da bütün gün." Dedi imayla Hyunjin. Sanki bundan haberi varmış gibi hissediyordu. Ve Seungmin telaşlanarak bunu çok iyi belli etmişti. "Öyle mi?" Diye sordu toparlamaya çalışırken.

  "Bir şeyler mi çeviriyorsunuz siz?" Diye dordu hiç dolandırmadan Hyunjin.

  Seungmin'in kaşları havalanırken "Ne çevirelim biz Changbin'le? Konuşuyoruz işte amca yeğen." Dedi. Sorgulanmak hiç hoşuna gitmemişti.

  "İnanayım mı?"

  Hyunjin'in ima dolu sesi Seungmin'i sinirlendirmeye başlamıştı. Ve Seungmin sinirlendiğinde ne dediğini bilmeyen birine dönüşüyordu. Bunu en iyi Hyunjin biliyordu. "Hyunjin, bir ara sadece Changbin hakkında yakınıyordun bana. Şimdi noldu da bizi sorgular oldun? Oğlunla ilgileniyorum işte. Daha ne istiyorsun?"

  Elindeki çatalı sıkarken "Benim oğlum o, sizin değil." Dedi Hyunjin sertçe.

  Histerik bir şekilde güldü Seungmin. "Şimdiye kadar aklın neredeydi o zaman?" Diye sordu alayla. Gözlerini büyüttü Jisung. İşler iyice kızışmaya başlıyordu. Arada haklı veya haksız olan biri olmamasıyla birlikte eğer karışırsa daha karmaşık bir hal alacağının farkındaydı.

  Hyunjin de kafayı yemiş bir şekilde gülmeye başladı. "Pardon, Chan ile ilgilenirken oğlumu çalacağın aklıma gelmedi."

  "Tanrı aşkına ikisiyle de aynı anda ilgilenemiyorsan neden ikincisini doğurdun bana söyler misin?"

  Yerinden kalkıp sertçe masaya vurdu Hyunjin. "Aptal saptal konuşma!"

  Hyunjin'in kalkmasıyla Seungmin önündeki tabağı itikleyip "Sen de beni sinirlendirmeyi kes ve iki oğlunla da doğru düzgün ilgilen. Daha oğlunun nelerden hoşlandığından bile bihabersin." Dedi. Tabaktaki brokoliler Changbin'in midesini bulandırır ve hatta kusmasını bile sağlardı.

  İkilinin atışması bir çığ gibi büyürken aklına gelen şeyle onların durmasına sebep oldu Jisung. "Dün babamlar aradı. Bize gelmek istiyorlarmış."

  Hyunjin yerine geri otururken "Gelsinler." Diye mırıldandı. Bu konuşma onu fazlasıyla kırdığından daha fazla uzatmak istememişti belki de.

  Derin bir nefes verip masadan kalktı Jisung. "Siz de aranızı düzeltmeye bakın. Zira Jeongin babam bu halinizden hiç hoşlanmaz." Dedikten sonra oğlunun odasına gidip kapısını tıklattı. Bir ses gelmemişti ama iç çekme seslerinden ağladığını anlayabiliyordu. Elbette kavgayı duymamış olması imkansızdı. Boğazını temizleyip bir kere daha tıklattı ve dudaklarını araladı. "Changbin yarın yanıma gel. Şimdi üzgünsün diye zorlamıyorum ama neler olduğunu bana anlatman gerekiyor."

  Görmese bile kafasını sallayarak onayladı onu Changbin. Eliyle yere daireler çizerken böyle olmasını hiç istemediğini düşünüyordu. Evet sinirliydi ama ailesinin onun yüzünden kavga etmesini de istemezdi. Lanet etti dudaklarına. Belki de böyle bir çocuk olduğundan onla ilgilenmeyi bırakmışlardı.

  Yatağına girip gözlerini kapattı. Bunların hepsinin bir rüya olmasını dileyerek gözlerini kapattı. Öyle olmadığını bile bile...

~👨‍👨‍👦‍👦~

Changbinin ergen olduğunu unutmamak lazim

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Changbinin ergen olduğunu unutmamak lazim

Family °Seungho°✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin