"Anne! Gitme bırakma beni!"
Gitti, arkasına bakmadan hem de.
Siyah topuklu ayakkabılarının çıkardığı sesler asvalt zeminde yankılanırken, ayakkabı sesinin yerini araba sesi aldı.
Annem son model bir arabaya bindi.
Yağan yağmurdan dolayı damlacıklar oluşan arabanın camına 'beni bekleme'
Yazdı.
Yavaşça uzaklaşan araba, hayatımın bittiğinin göstergediydi."Hadi Seungmin, içeri geçelim diğer çocuklar seni tanımak için sabırsızlanıyor."
Dudaklarına sürdüğünü kırmızı boya, sahte olduğu belli olan gülümsemesi ve ilgisi ile miğdem bulandı.
Çocukları kandırmak çok kolaydır fakat sekiz yaşındaki beni bile kandıramadı."Gelmeyeceğim! Ben kimseyi görmek istemiyorum, annemi istiyorum."
Ağlamamak için dudaklarımı ısırıyorum ki kimse zayıf olduğumu düşünmesin, 'Sen zayıf değilsin ağlayamazsın.'
Annem olsaydı böyle derdi çünkü."Annemi istediğimi söyledim!"
"Anne! Annemi getir!"
Gözlerim yavaşça aralandı, anılarım göz kapaklarımın ardında kaldı.
Yatağın yan tarafına oturdum.
Sikeyim! Yine aynı kabustu, on sekiz yıl önce göz kapaklarımın altında değil, gözlerimin önünde yaşanan kabus, güneş ışınlarının göz kapaklarıma hücüm etmesiyle uyanıp 'şükürler olsun, rüyaymış' diyemeyeceğim bir kabus.Gözlerim bulanıklaşıyor, sanırım gözyaşları akmak istiyor.
"Ben zayıf değilim!
Ağlayamam!"Gözyaşlarım akmak için direniyor, ben ise onlara karşı savunmaya geçiyorum.
Yeni uyandığım için boğazım kuru, yatağımın tanindaki komodin üzerinde her zaman bulundurduğum bardağın içi boştu.
Elim bardağı kavradığında sanki kırılmasını beklercesine sıkıştırdım.
Böyle bir ihtimali göz önünde bulunduracak kadar aptal mıyım?Elimin parçalara ayıramadığı bardağı duvara fırlattım.
Delicesine titretyen ellerim, boş kalınca uğraşmak için saçlarımı buldu, koparmak istercesine çekiştirdim saçlarımı."Ben...zayıf...bir... zavallı...değilim!"
Ayağa kalktım, o an ne buluyorsam tekmeledim.
Gardrobum, çekmeceler, yatağım.
Yıllar önce cılız bedenimin annemi benden alan adama yapmadıklırını, şimdi suçsuz objelere yapıyorum.Anın heyecanını kaybettikten sonra yorulduğumu hissedip yatağımın yanına, yere oturdum. dizlerimi kollarımın arasına aldım ve başımı dizlerime gömüp soluklandım.
Kısa süre sonra duyduğum zil sesiyle ayaklanmak zorunda kaldım.Sandalyenin üzerindeki tişörtü terler akan vücuduma zor da olsa giydim.
Sendeleleyerek odadan çıkıp koridorun sonundaki kapıya ulaştım."Kim o?"
"Yan daireye yeni taşındım da, sesleri duyunca iyi misiniz diye bakmaya geldim."
Tanıdık gelen ama bir türlü kimin olduğunu çıkartamadığım ses kaşlarımın çatılmasına sebep oldu.
Kapının kilidini açıp kulbunu aşağıya indirdim.
Yavaşça kapıyı araladım.
Gördüğüm tanıdık sima kaşlarımı rahat bırakmama izin vermedi."Sizin ne işiniz var burada?"
Gülümsedi.
"Dedim ya, buraya yeni taşındım."
Kafamı sallamakla yetindim.
"İyi misiniz?
Kötü görünüyorsunuz."Ellerimi saçlarıma atıp karıştırdım.
Şuan birilerine içimi dökmeye her ne kadar ihtiyacım olsa da, tanımadığım bir insana geçmişimi anlatmak mantıksızdı."Teşekkürler iyiyim."
Elini ensesine atıp dudaklarını ısırdı.
Gözlerim anlık olarak oraya kaysa da harelerimi tekrar yüzüne döndürdüm."Gideyim o zaman ben.
İyi günler.""İyi günler."
O gittikten sonra kapıyı kapatıp lavaboya doğru ilerledim.
Tişörtümü çıkartıp çamaşır sepetine attım.
Lavaboya dönüp yüzüme su çarptım.
Kafamı kaldırdığımda aynaya yansıyan görüntü miğdemi bulandırdı.Mor göz altlarım, dağınık saçlarım, soluk dudaklarımla ayyaşa benziyordum.
Ne kadar kendimi incelediğimin bilmiyorum fakat en sonunda dayanamayıp, sıkmaktan beyazlaşan elimi aynaya geçirdim.Kırılan cam parçaları elime girdiğinde yavaş yavaş artan acı gözlerimi kapatmama neden oldu.
Tanrım, ne zaman kurtulacaktım bu durumdan?