şiirlerin ilki-2

45 9 96
                                        

...

Leo kapıyı tıklattı, selam verdi ve içeriye girdi.

Daha ne olduğunu bile anlayamadan, işlerin cidden garip bir durum aldığını görünce donmuş kalmıştım.

Sanırım gerçekten garipti bu...
-

Gece dışarıyı izlerken koltukta uyuyakalmamı, sabahki uyuşma hissiyle anlamıştım. Her yerim acıyor, boynum hareket bile edemiyordu.

Biraz egzersiz yapmaya çalışıp koltukta doğruldum. Karşı çaprazımdaki eve bakınca her şeyin normal olduğunu gördüm. Ama dün son hatırladığım eve Leo'nun girmesiydi. Üstelik ona soramadım bile.

Leo'ya bunu sormam şarttı. Gecenin o saatinde, yeni taşınan kişinin evinde ne işi vardı ki? Sabah sabah bunları düşünüp beynimi ütülerken karnımdan aç balinalarin sesini duyunca her zaman ki gibi evimin bahçesindeki masaya kahvaltı hazırlamaya başladım.

Bir şeyler pişirip oturunca bugün yapacaklarım aklıma geldi. Yeni şiir denemesi yapacaktım ama aklıma hiç konu benzeri şeyler gelmiyordu ki. Şiir nasıl yazılırdı harbiden?

Hiçbir fikrimin olmadığını, ortaokulda Cahit Zarifoğlu'nu 'zayıfoğlu' diye okuyarak sınıfta dalga konusu olmamla anlayabilirsiniz. Ne var yani okuyamamışsam, hem belki büyüyünce Cahit gibi şiirler yazacağım.

Özellikle o amcaların gözüne sokmak için azimle çalışacağım. Belki de babama bile kargo gönderebilirim ilk yazımı.

Ben bunları düşünürken kahvaltı masasını çoktan hazırlayıp oturunca kendime kahve koyup biraz temiz havayı içime çektim. Belki biraz öğlene doğru uyanmıştım ama olsun, hava hala temizdi.

Etrafı incelerken yine çapraz eve baktığımda, biraz bulanıklık ile hareketlilik gördüm. Miyop olunca, gözümü biraz okşayıp yeniden baktığımda dün bana çarpan çocuğu gördüm. Onun burada ne işi vardı?
O evin sahibi miydi ki?

Herkesin bu evle derdi ne yahu? Kahvemden bir yudum alıp onu izlerken, çiçekleri suladığını gördüm. Sanırım cidden o ev onundu.

O, o fazla mi garip birisi? Yani, hayal gibi duruyor. Belki de yeni uyanmış olmasıyla karışmış toz pembe şeker rengi saçları, üzerinde daha açık pembe tşhirt'ü ile normal bir görünümün daha çok üstünde olarak bir hayal gibi çiçekleri sulaması fazla göz alıcı bir şey.

Kahvemi yavaşça bırakıp gözümü ondan ayırmadan masadan kalktım ve odama gittim. Yıllardır açmadığım, annemden yâdigar kutuyu açıp içinden ıhlamur çiçeğinin resminin ve kokusunun olduğu defteri ve yanından kurşun kalemi çıkarıp yeniden masaya geçtim.

Neden bilmiyorum ama şuan ki hissiyat bana bu defteri çıkarmamı ve yazmamı söylüyordu, sadece yazmamı.

Ne demişti Leo, merak ettiklerini, gördüklerini, hayâli olan şeyleri belki. Bir şey, bilmediğim bir şey beni yazmaya iterken kendimi durdurmadan gördüklerimi ve göremediklerimi yazmaya başladım.

Kahvaltımı bir yana bırakıp dakikalarca o yabancı, toz pembe çocuğun çiçekleri sulamasını izleyip bir şeyler geçirdim kağıda. Gördüklerimi yazmaya çalıştım, kâfiye sonra hallolurdu.

Ve göremediklerim vardı;
Mesela toz pembe çocuğun yüzündeki ifadeyi ve uykulu oluşunu göremiyordum, ya da çiçeklerle konuşmasını, çiçekleri özenle sulayıp okşamasını. Yüzünü ve yaptıklarını. Yakından görememem yetmiyormuş gibi, bir de uzaktan onu yazmaya çalışıyor olmak da garip hissettirmişti.

Bir ara fark edilebileceğini düşünüp bakmayı kestim. Fakat içimdeki şiir aşkı mı desem, yazı isteği mi desem... Bana ona bakmamı söylüyordu.

okyanusHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin