~𝚅𝚎 𝚋𝚎𝚔𝚕𝚎𝚗𝚎𝚗𝚕𝚎𝚛, 𝚗𝚎𝚍𝚎𝚗 𝚑𝚎𝚙 𝚟𝚊𝚣𝚐𝚎𝚌̧𝚒𝚕𝚍𝚒𝚔𝚝𝚎𝚗 𝚜𝚘𝚗𝚛𝚊 𝚐𝚎𝚕𝚒𝚛?
-𝑂𝑔̆𝑢𝑧 𝐴𝑡𝑎𝑦-
★·.·´¯'·.·★
Koyu daireler halinde esen rüzgar, bugün daha da sinirliydi. Göklerden benim bu halime ağlayan bulutlar, sıcak damlalarını üzerime düşürmekten sakınmıyordu. Ne iltica edecek bir kapı ne de insan vardı etrafta. Sadece Tokyo'yu aydınlatan tabelalar ve düz yolda ilerleyen arabalar bulunmaktaydı. Herkes kendi içindeki ses ile cebelleşiyordu. 'Akşama ne alsam?, İşime yetişmeliyim.' den başka kimse bir şey düşünmüyordu. Kendilerine bile yardım edemeyen bu insanlar etrafındaki çaresizlere asla el uzatamazlardı. Her zaman ki gibi polise, kahramanlara yönlendirirlerdi. İşte her şey bu kadar basitti.
Çaresizce çırpınan bedenlerden yükselen nidayı birer melodi olarak duyuyordu insanoğlu. Melodi, ne kadar da berceste geliyor insanlara değil mi? Haddizatında kimse aklında payidarca dönüp duran bu olguyu anlamaya bile cüret etmiyor.
Melodi olarak duyulan sesler insanlardan çıkan vaveyladır aslında. Onların çığlıklarının senkronize oluşu ne kadar da ferahlatıyor insanları. Bu durumda kimse konuşmuyor ya da el uzatmıyor. Olanlara sadece göz yumuyorlar. Bir iki gün sonra bir hiç uğruna çabalayan insanlar unutuluyorlar...
Bu mütehassislikten ayrılıp birazda şuandan bahsetmek istiyorum.
Havanın verdiği esinti ve bulutların arasından kaçan birkaç çığlık ile önce minik minik fakat sonra iri iri damlalar gökten yere inmeye başlamıştı. Gri taşlarla dolu kahverengi toprak ayaklarımın altında ıslanırken ben olabilecek en hızlı biçimde koşuyordum. Botlarımın yere her çarpışında üzerime hakimiyet kurmaya çalışan çamurlar tarafından işgale uğruyordum. Derimden ayrılmak için çırpınışa geçmiş melez saçlarım, rüzgara asıl ahengi gösterip dans ediyordu. Beyazın en açık, siyahın ise en koyu tonunu barındıran saçlarım birbiri içerisinde sefa sürerken ben arkamdan ses gelip gelmediğini anlamaya çalışıyordum. Girebilecek bir deliğim iltica edebilecek bir yerim yoktu maalesef.
Kollarımdaki yaraları saklayan beyaz bandajlarım açılmıştı biraz. Tüm çıplaklığıyla dışarıya hayatımı sergileyen vücudum daha da bitkindi bugün. Kaçmıştım. İnsanlara amiyane gelen 'Kaçmak' kelimesi benim için namütenahi bir karanlıktı. Bugün sönük bir umut ışığı yakmıştım. Bu benim için en az karda kibrit yakmak kadar zordu. Lakin zoru başarmak, kolaya konmaktan daha beyhude gelsede insana, emin olun en doğrusudur…
Artık akciğerlerim inip kalkmakta yorulmuştu. Alveollerim bana isyan etmeye başlamıştı. Sanki kalbimin elleri vardı ve kendisine baskı yaparak yaşıyordu. Biraz dinlenmeyi aklımdan geçirdim. Lakin girdiğim sokağın yola açılan bir kolunu görünce bu düşünceyi aklımda boşladım. Hafif bir duraksamadan sonra yanımda duran kırmızı binaya dokundum. Derin bir nefes aldım. Gözlerimi birbirine bastırdım. Hafif yanan umut ışığım daha da körüklenmişti şimdi. Başarmıştım çünkü, ben bu zamana kadar ilk defa dışarı çıkmıştım. Kollarımda kelepçe, alnımda ise mühür vardı. Tutukluydum bir nevi aklımdaki cezaevinde. Belki de özgür olacaktım şimdi. Payidarca dimağımda dolaşan, meyus içeren bu duyguları beynimin en derinliklerine kapattım. Artık gitme vakti gelmişti benim için.
Botlarımı yere sertçe vurarak koyuldum ilk adımı atmaya. Yolun sonuna kadar nefesimi tutmuştum. Arkamdaki seslere kulak vermeden ilerliyordum. Son adımımı attığımda birine sertçe çarptım. Geriye doğru tökezledim fakat dengemi sağlayamadım. Sertçe yere düştüğümde kollarımdaki sargılar düşüp çamura sarılmıştı. Yaralarım gün yüzüne çıktığında daha da acınası oluyordum. Gözlerim kapalı ellerim ise kollarımdaydı. Daha bugün dövmüştü beni, yaralarım tazeydi. Burnumdan aşağı yol çizen kan, çenemden dökülüyordu şimdi. "Harika!" Diye söylendim ağlamaklı bir biçimde. Babamın bana yetiştiğini hissetmiştim.
Hisler benim için yol gösterici birer kılavuzdur. Ben hisler konusunda asla yanılmadım çünkü. Zamanı gelince kalpler bile dururken hisler, bizleri asla terk etmezler. Bugün de, ben bugünde yanılmadım.
Yandırmış olduğum o umut ışığı tek bir üfleme ile kaybolmuştu. Babamın ayak sesleri yaklaşmıştı çünkü. Hiç vakit kaybetmeden gözlerimi hapsettiğim o karanlıktan kurtardım. Karşımda siyah kıyafetli, üzerinde gri bandajı olan bir adam vardı. Bana doğru eğilmişti. Kafasını hafif sağa yatırarak bana bir şeyler fısıldadı. "Ne oldu küçük kız? Yardıma ihtiyacın varmış gibi görünüyor." Gözlerim büyümüştü. His, evet yine his. Bizi bu hayatta bırakmayacak olan tek olguydu bu. Derin bir nefes aldım adamın arkasındaki 4 çocuğu dikkate almayarak. Ses tellerimden dökülmesini istediğim kelimeler ihanet ediyordu bana. Bir yumru oturmuştu boğazıma ve kelimeleri geri itekliyordu. Ağzımdan çıkan anlamsız sesler babamın gelmesi ile son bulmuştu. Korkunun sirayet etmiş olduğu beynim daha da bulanıklaşmaya başlamıştı.
Hemen hemen herkes tanırdı babamı. Karşımdaki siyahlı adam, arkasındaki 4 gençte tanımıştı onu.
Kirli mavi saçları dalgalanıyordu geriye doğru. Kaşları, herkesi delebilecek sertlikte çatılmıştı. Kırmızı gözleri beni kırbaçlıyordu sanki. Yumruk olan elini katı bir biçimde açıp kapatıyordu. Ellerimi yere bastırıp ayağa kalkmaya yelteneceğim zaman siyahlı adam eğildiği yerden kalkmıştı. Şimdi kaşlarının çatılma sırası ona gelmişti. Arkasındaki genç çocuklardan 3'ü siyahlı adam ile birlikte önüme geçmişti benim. Annem dışında ilk defa birileri beni koruyordu. O kadar dalmıştım ki beni koruyan insanlara dördüncü gencin kolumu tutup beni kendisine doğru çektiğini hissetmemiştim bile.
Duygular. Duygular bile yarım bırakıyor insanları. Bazen öyle şeyler yaşıyoruz ki hayatta, hiçbir duygu egemenlik edemiyor dimağımıza. Bende aynı şeyi yaşıyorum, duygular beni yalnız başıma bırakıyor şuan. Boğazımdaki yumru daha da genişliyor. Korku ile bir hal olan kaşlarım, karışmış saçlarıma eşlik ediyor. Ve öne doğru kararlılıkla atılan adımlara bakıyorum. Herkes ne uğruna çabalıyor şuanda? Anlam veremiyorum. Bir hiç için çabalayan bana mı yardım ediyorlar yoksa kendi vicdanlarına mı?
Ben umutsuzca onlara bakarken onlar, tanımadıkları beni, babamdan koruyorlar. Kendi hayatlarını hiçe sayarak denizin en dibindeki kızı kurtarmaya çalışıyorlar. Ölen dirilir mi bir daha? Belki de öldüğünü sandığımız her şey yaşıyordur bir yerlerde. Öldürdüğümüz umutlar, bitirdiğimiz duygular, yaşama kazandırmaya çalıştığımız ruhlar, belki de onlar gökyüzünde bir yerlerde yaşıyorlar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ʙᴇʜɪɴᴅ ᴛʜᴇ ᴜɴʟɪᴛ ʟɪɢʜᴛs | 𝑩𝒂𝒌𝒖𝒈𝒐𝒖 𝑿 𝑹𝒆𝒂𝒅𝒆𝒓
FanfictionYaratma ve çürütme. Birbirine tezat bu iki olgu ile dünyaya egemen kılınmış mutlak gücün eseri. Jusetsu Shigaraki. ᴀʟɪɴᴛɪʟᴀʀ ---------- 'Beynim, farklı bir ülke halini almış durumda. İçinde yaşayan her insan kötü ve etrafta yaygara çıkarma peşinde...