~𝙲̧𝚞̈𝚗𝚔𝚞̈ 𝚒𝚗𝚜𝚊𝚗, 𝚋𝚊𝚜𝚝ェ𝚛𝚍ェ𝚐̆ェ 𝚍𝚞𝚢𝚐𝚞𝚗𝚞𝚗 𝚎𝚜𝚒𝚛𝚒 𝚘𝚕𝚞𝚛.
-𝐶𝑎ℎ𝑖𝑡 𝑍𝑎𝑟𝑖𝑓𝑜𝑔̆𝑙𝑢-
★·.·´¯'·.·★
Kahverengi bir kapı egemendi önümüzde. Orta yaş bir çınarın gövdesiydi aslında. Önümdeki sarı saçlı çocuk kapının metal kolunu kavradığında kalbimde bulunan ihtiras duygusu fokurdamaya başlamıştı. Kapı kolunun gıcırtı sesinin kulağıma dolmasıyla kaşlarım olması gerekenden daha da havaya kalkmıştı. Siyah botlarımın mermer ile birleşişine kulak vermeden hızla girdim içeri.
O, pembe bir koltukta oturuyordu. Kirli mavi saçlarını sıkıca yukarıdan toplamıştı. Dudakları yanağının en yukarısına sıkıca sabitlenmişti ta ki gözleri bana ilişene kadar. "Eri!" Sesimdeki canhıraş tınının herkesin dikkatini çektiğine emindim. Elinde bulunan, geçmişte benim ona armağanım olan ve benim sesimi duyunca yere düşürdüğü açık kahverengi ayıcığının boynunda beyaz bir kurdele vardı. Ses tellerimi deşerek geçen kelimeler gözlerimi yine aynı sıvı ile doldurmuştu.
Kadife botlarının yere asice dokunuşu,rüzgarı beraberinde getirmişti. Yel, ıslık çalıp bir yay misali eserek kırmızı kıyafetli kızın arkadan topladığı mavi tutamlarını dünyadan telef etmek istiyormuşçasına sürüklüyordu. Eri'nin titreyen dudakları gözlerine ışıltıyı egemen ettirmişti. Haddizatında bu meyus içinde olduğunu vurgulayan gözyaşının gelmesinin belirtisiydi.
Çeneme doğru nidalarla yol çizen her damla başardığımızı haykırıyordu bana. Yanağıma konmuş iki su damlası gibi duru, naçar bakan gözlerim orada, onun gözlerinde bulunan ışıltıya odaklanmıştı. Aklımda payidarca dolaşan düşünceler içinde boğulan kalbim bu kısır döngüde donmaya yüz tutmuştu. Benim bulunduğum yere yönelen küçük kız, ayağını olabilecek en hızlı biçimde yanıma sürükledi. Kollarını sıkıca belime dolayarak kafasını göğsüme gömdü. Gözyaşlarını, gömüldüğü yerde saklayan kıza baktım yeis içinde. Eldivenli elimi saçlarına sardım. Aramızda takriben 15-20 cm bulunan kızın kafasını okşadım.
Bir kurşun işgal ediyordu beynimi, saplanıyordu berceste olan tüm anılarıma . Kurtulmak için çırpınsam da daha da batıyordu namütenahi hatıralarıma . Gözyaşları kifayetsiz, sözler yetersiz kalıyordu. Dudaklarımdan fışkıran her vaveyla duvarlardan yansıyıp bana çarpıyordu adeta. Bu girift duygulardan kurtulmak için çabalasam da bir meyus kucaklıyordu dimağımı. Haddizatında pek de safderun bir insan sayılmam. Belki de cezamı çekiyorumdur. Haykırdığım nidalar yüzünden ses tellerim zarar görüyordu bazen. Bu anlarda yalnızlık sirayet ediyordu ruhumu. O zamanlarda bile beni bırakmayan kız ile berceste olan anılarımız hücum ediyordu beynime. Her ne kadar da amiyane olarak algılansa da bizler için güzel zamanlardı.
Her şiddetli fırtınanın arkasından bir dinginlik gelirdi. Duygularımız, anılarımız ve gözyaşlarımız hepsi şuanda dinginliğine ulaşmıştı. Ellerimle hassas bir biçimde kızı kendimden ayırdım , heterokromi gözlerimi onun kırmızı harelerinde sabitledim. "Kurtulmayı başarmışsın." Dedim munisçe. Cevap vermeden kaşlarını çattı. Parmak uçları ile yükselerek sol boynuzuma ulaştı, parmağı aracılığıyla kırılmasından korkar bir biçimde ona dokundu. "Ama senin sol boynuzun, yani siyah olan, o yoktu. İlk defa görüyorum." Kaşlarım şaşkınlıktan kalkarken gözlerim büyümüştü. Ellerimin yardımıyla kızın ellerini boynuzlarımdan çektim. Gözlerim şimdi yere odaklanmıştı. "Annem sol tarafımdaki çürütme gücümü kullanmamam için kesmişti boynuzumdu. Babamın gücümü tekrardan büyük ve fazlaca kullandırtmasıyla sol boynuzum yeniden büyüdü." Dudaklarımdan dökülen sözcükler gözyaşlarından daha çok can yakıyordu artık. Afallayan kızın zayıflayan ses tellerinden firar eden cümleye kulak verdim. "Özür dilerim ben bilmiyordum."
Kırılan kalpler, kırılan kalplere dokunmak elleri bir hayli derinden keser. Onlara söylenen özür, kırılan kalplere bahşedilmiş gereksiz birer hediyedir aslında. Akıtılan yaş, içine hapsolmuş keder, dimağını yerle bir eden ve payidarca dönen kelimeler… Bunlar uğruna söylenen her özür sözcükleri görüntülerin tekrar gün yüzüne ulaşması dışında hiçbir işe yaramaz.
"Sıkıntı değil, hem bilmiyordun bu senin suçun sayılmaz." Dedim söylediğini cevapsız bırakmayarak. Sırtımı onlara tezat olacak bir biçimde döndüm. Gözüme kapıda durarak bize bakan kahraman ilişti. Saçlarını arkadan bağlamıştı o da, doktorla konuşmasından önce aklında bulunan sorulara cevap bulmuştu sanki. Sağ elimle sol omzumu tuttum artık bu odadan çıkma zamanım gelmişti. Başımı muhterizlikle yere doğru eğdim. Biliyordum. Ben bu odadan çıktıktan sonra benim vermediğim cevapları Eri'den isteyeceklerdi.
İnsanlar, onlar kullanırlar birbirlerini, bazen şekil verirler bazen bozarlar bazen ise yıkarlar.
Gidecek yerim, kalacak odam, ailem, hiçbir şeyim kalmamıştı benim. Ne beni dinleyecek bir Toya ağabeyim ne beni koruyacak bir Toga ablam ne bana işkence ederek gücümü sömürecek bir babam ne de bana uyumadan önce hikaye anlatacak bir Twice vardı artık. Yoktu, değer verdiğim hiç kimsem yoktu. İnsanlar, onlar her zaman yalan söylerler. "Yanındayım" derler mesela. Laf kalabalığıdır bu, Yaşamak için çırpınan bedenler ruhlarını yalnızlıkla öldürmeye mahkumdurlar.
Girift idealar yine beynimi fethetmişti. Bana bakan gözler ve etrafta düşüncelerimi anlamaya çalışan beyinlerin varlığı egemendi. Rüzgar, mütemadiyen muzdarip bir biçimde saçlarımı geriye doğru taramaya başlamıştı. İki yandan alınmış uzun tutamlarım kenara bırakılmış, perçemlerim düzenli bir şekilde önüme örtülmüş, kalan saçlarım ise iki yandan çift katlanarak sıkıca bağlanmıştı. Çift bağlanmasına rağmen göbek hizama gelen saçlarıma takılan toka kar tanesi şeklindeydi. Karşımdaki insanlar bu kadar kısa bir süre içinde bana bu denli iyi bakmışlardı. Onlara karşı müteşekkir olduğumu belirtmek zorunda hissetmiştim kendimi. "Ben size yük oluyorum bundan dolayı çok teessürüm. Babam Overhaul'un aksine yakın bir zamanda beni almak için geri gelecektir ve o zaman birçok insanın canı yanacak." Omzumda bulunan elimi iki yanıma indirdim. Konuşan kahramandı bu sefer "Bize yük olmuyorsun. Seni Shigaraki'den koruyacağız, tabii önce senin hakkında detaylı bilgiye sahip olmamız gerekecek. Eri'den haberimiz vardı ama senin varlığın bize de sürpriz oldu açıkçası. Suikast öncesi senin de özgünlüğünü kullanmayı öğrenmen gerekecek. Bu süre zarfında benim sınıfımda olacaksın. Tahmini olarak öğrencilerimle aranda 4-5 yaş fark var ve bu bir sorun teşkil etmeyecektir." Ellerini birbirine kavuştururken bu sözleri mırıldanan adamın ardından Mirio söze devam etti. "Bize karşı da savaşarak kendini kontrol etmeyi öğrenebilirsin. Birde Bay Aizawa söylemedi ama bu süre içerisinde onun evinde kalacaksın. Evet U.A güvenli bir okul ama Shigaraki'nin işi belli olmaz."
Bana bu denli sevgiyle yaklaşan insanlara baktım usulca. Kalp midir insana yardım ettiren yoksa vicdan mıdır onu körüleyen? Sevgi.. Gerçekten nedir sevgi? Karşındakini bir çiçek gibi soldurmak mı? Saklanır mı sevgi? Çerçevelenip asılan bir resim gibi. Beyaz mıdır sevgi? Bir kefen misali. Ve koşmak mıdır sevgi? Gerçeklerden kaçınma amacı güden zavallı bir insan gibi..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ʙᴇʜɪɴᴅ ᴛʜᴇ ᴜɴʟɪᴛ ʟɪɢʜᴛs | 𝑩𝒂𝒌𝒖𝒈𝒐𝒖 𝑿 𝑹𝒆𝒂𝒅𝒆𝒓
FanfictionYaratma ve çürütme. Birbirine tezat bu iki olgu ile dünyaya egemen kılınmış mutlak gücün eseri. Jusetsu Shigaraki. ᴀʟɪɴᴛɪʟᴀʀ ---------- 'Beynim, farklı bir ülke halini almış durumda. İçinde yaşayan her insan kötü ve etrafta yaygara çıkarma peşinde...